437 entry daha
  • kendimi bildim bileli yabancı dile düşmanım.

    hani bazı insanlar vardır üç ay tatile budapeşte'ye gider macara öğrenir gelir, milano'ya gider italyancayı çat pat konuşur falan.

    işe o ben değilim.

    mesela bir tayfun vardı lisede sıra arkadaşım. adam gramer kitabı ve kaset kullanarak japonca öğrendimişti gözümün önünde. japonlar bile on yaşına kadar doğru düzgün konuşamıyor o dili ama bizim tayfun iki yılın sonunda japonca anime izleyebiliyordu.

    işte ben bu hikayedeki tayfun da değilim.

    yabancı dile ve özellikle de ingilizceye garezim vardı. içime sinmiyordu, doğal gelmiyordu, allah belasını versindi.

    sanırım aynı nedenlerle okullarda verilen ingilizce dersine de sabrım ancak simple present tense bitene kadar yetti. düşün ki lise sona kadar edindiğim yegane gramer hi şi it varsa fiile -s takısı geliyordan ibaret. past tense öcü gibi bir şey, hev biin demeye gör olduğum yere düşüp bayılıyorum.

    sevemedim, sabredemedim, ölümüne öğrenmeyi reddettim. zaten deli gibi üşengeç adamım kendi dilimde bile konuşmak yaşam enerjimi emiyor, bir de hissetmediğim dilde ne konuşacaktım anasını satayım.

    lakin kazın ayağı öyle değilmiş onu da sonradan anladım. tüm samimiyetimle söylüyorum doğru düzgün ingilizce öğrenmek insana 20 göz 20 kulak 20 bağırsak daha ekliyor. neyi merak ediyorsan türkçede bulabileceğinin yüz misli fazlasını buluyorsun. ne anlatmak istiyorsan ingilizceyle yüz misli insana ulaşıyorsun.

    okuyabileceğin kitaplar, izleyebileceğin belgeseller, tanışabileceğin insanlar çığ oluyor düşüyor üzerine. hele ki makaleler, allah sizi inandırsın göz kaleminin dermatolojik etkilerinden, turbo enjeksiyonlu motorun verimliliğine kadar ne varsa sayfa sayfa inci gibi önünüze dökülüyor.

    o wikipedia var ya wikipedia nasıl bir derya ancak ingilizce ile anlamak mümkün. bazısı bok atıyor "önüne gelen yazıyor yarısı yanlış bilgi bunların." falan diye. dingillik yapmanın lüzumu yok wikipedia üzerinden tez yazamazsın ama ipin ucunu oradan tutabilirsin. ingilizce wikilerin büyük çoğunluğu kaynakça kısmında denetimli makaleler içerir. eğer ciddi ciddi kaynağa inmek istiyorsan incelediğin konunun wikisinden dilediğin derinliğe yol bulabilirsin.

    aynı konu hakkında yazılmış türkçe ve ingilizce wikiler arasındaki fark insanı ağlamaklı yapıyor gerçekten. he bu türkçenin kabahati değil bilim ingilizce üretiliyor ondan bu fark var. neden türkçe değil de ingilizce üretiliyor bilim onu da sosyologlara tarihçilere sormak lazım.

    bütün bunları da siz benim gibi dingil olmayın henüz ufacıkken insanlara ingilizceyi aşılayın diye anlattım. yemin ederim biz anadili ingilizce olmayan insanlar ufkumuzun %10'unu görebiliyoruz. 10 kat röntgen filmi arkasından bakıyoruz lan dünyaya.

    inan olsun ingilizceyi cızırtısız anlamaya başladığım günden beri yoldan geçen herkesi omuzlarından tutup sarsarak uyandırmak istiyorum. duvarın arkasında gökkuşağı var oraya gidelim demek istiyorum. heyecan içindeyim anlıyor musun abidin?

    biliyorum olacak şey değil ama bugün okyanusta bir yerde ansızın sahipsiz bir kara parçası peydahlansa beni de oranın kabile şefi olarak atasalar (atanamayan kabile şefi) yapacağım ilk üç icraat şunlar olurdu;

    1) anadil ingilizce

    2) kesinliği tartışmalı olan konular 18 yaşının altındakilere zorunlu ders olarak verilmeyecek.

    3) belediyenin bir eve su kanalizasyon elektrik gibi hizmetleri sağlaması için evin planında ayrılmış bir çalışma alanı olması zorunluluğu getirilecek. apartmanda nasıl olacak bu iş diye sormayın her ev müstakil adada. bırakın hayalimde rahat edeyim.

    tüm inancımla söylüyorum ki yıldız çocuklar büyütürüz. dünya alem arabalı vapurlarla turistik gezi düzenler yetişen nesli görmek için. üçüncü madde biraz saçma gözüküyor başta farkındayım ama nedeni çok basit. biz türkiyede bir şeyi üretmeyi planlarsak bunu uygulayabileceğimiz bir alana sahip değiliz. hayalimizi gerçekleştirmeye başlayamıyoruz bile. tecrübe edinecek, hata yapacak, başarısız olacak bir alanımız yok.

    türk çocuğunun kendini ifade etmesinin önünde "nereye koyacağız?" sorusu duruyor.

    "dağınıklık olur!"
    "pislik olur!"
    "komşular rahatsız olur!"
    "halı ezilir."

    cümleleri duruyor.

    halınıza sokayım, çocuk eziliyor asıl.

    inan itimat et ne zaman adam savage izlesem adamın çalışma alanına bakıp olduğum yerde kıvranıyorum. insanın bir şey üreteceği yoksa da kurtlanır yerinde duramaz icat çıkarır.

    her neyse konu dallandı budaklandı bambaşka bir yere uzandı ama özetle ingilizce öğrenin. benim gibi bir hıyar bile öğrenebiliyorsa siz kesin bülbül gibi şakırsınız. hayata dünyaya bakışınız değişir. her neyi seviyorsanız o konuda derinleşir uzmanlaşırsınız. doğruya daha kolay ulaşır, yanlışı daha kolay anlarsınız. çok daha fazla insanla konuşur, çok daha fazla insanı hayatınıza katarsınız.

    nazım'ın da dediği gibi;

    bulutu, makinayı, kitabı daha çok seversiniz
    insanı hepsinden önce.
1052 entry daha
hesabın var mı? giriş yap