2614 entry daha
  • sevdiceğinizle birlikteliğinizin belediye tarafından onaylanmasıdır.
    bundan çok kısa bir zaman öncesine kadar net bir şekilde karşısında durduğum, tarafların kendilerine biçilen rolleri paylaşarak minik bir ittifak kurduklarını düşündüğüm bir olguydu evlilik. bu ittifakta toplum tarafından, çocuk-ergen-genç değil de saygıdeğer birer birey olarak kabul görmek, meşru bir şekilde çocuk sahibi olabilmek, ortak bütçe ve görev paylaşımı -erkek tadilat işleri, kadın mutfak işleri vb- ile hayatı kolaylaştırmak bulunuyor. şu ana kadar sevgiden ve aşktan hiç bahsetmemiş olmam tesadüf değildir. anne-baba, konu-komşu, tv-internet tarafından bize dayatılan ittifak ancak madde ve statüye erişmek içindir. çoğu öğreti kocayı nasıl elinde tutacağına, karına katlanmak için sabrını nasıl eğiteceğine dairdir. en azından benim bu konuya biraz karamsar yaklaşan algım etrafımdaki evliliklerden bu sonuca ulaşmıştı. yani özetle benim için evlilik, mezun olduktan sonra sırası gelen ve senden "hayırlısıyla" gerçekleştirmen beklenen, maddeye ve statüye ulaşmaya yarayan sosyal bir olguydu.

    bu birliktelikte, kadına biçilen rol soyismini değiştirmekle başlar, aman evli barklı kadınım millet ne der bu bluzu giymeyeyim ile devam eder. artık kadın yaptığı yemekle, evinin temizliğiyle, yemek takımının parçalarıyla, kocasının memnuniyetiyle anılır. erkekse bu ittifaktaki verilen hizmeti kabul eden sahip rolünü üstlenir, kadının tek başına korumakta zorlanacağı iffetini korumak ya da kadına bir nevi sahip çıkmak ya da tek başına sahip olamayacağı maddeleri sağlamak -mesela herşey dahil otelde tatil- gibi şeylerle yükümlüdür. çalışan bir kadın elbette herhangi bir maddenin masrafını karşılayabilir ama türkiye ortalamasındaki evli bir kadını tek başına herşey dahil bir otelde tatil yaparken görmek pek olası değildir. zira kendisinin kocası tarafından bizzat "tatile götürülmesi" gerekmektedir ki kadın bunun üzerinden erkeğinin kalitesini çevresine kanıtlayabilsin.

    aranot: söylemlerim çok duygusuz evet, birebir hesaplanarak yapılmasa bile bilinç altında arka planda dönen hesaplar bu şekilde diye düşünüyorum.

    özetle, sosyal statü için evlenen ve eşinin üzerinden prim yapmak ve etrafındakilerden daha iyi bir eş olduğunu, herkesten daha mutlu olduklarını kanıtlamaya çalışan çiftlerden midem bulanıyor iken evliliğe kesinlikle karşı durdum. toplum tarafından evli kadına biçilen rolü hiç bir şekilde üstlenemeyeceğimi, bu tiyatroda alacağım rolde hiç kimseyi samimiyetime inandıramayacağımı -inandırmaya uğraşamayacağımı- bildiğimden evlilik bana göre değildi.

    ama sonra mucize gibi bir şey oldu, dünyadaki en tatlı adam girdi hayatıma... ve beni çok kısa bir süre içerisinde kafamdaki bu evlilik olgusunun aşkı yaşayamamış şanssız kişilerin ürünü olduğuna inandıracak kadar çok sevdi. şimdi biliyorum ki, gerçekten aşık olmak, birine durmadan günlerce sarılabilecek kadar aşık olmak ve o kişinin sizinle birlikte olduğu her an başınıza kötü hiçbir şey gelemeyeceğinden, gelse bile canınızı yakamayacağından, yaksa bile birlikte zaten geçip gideceğini bilmek, hayatımın sonuna kadar onunla olmam gerektiğinden emin olmamı sağladı. ve aşık olduğum adam, beni ev işlerini yapacak bi yardımcı olarak değil, hayatını paylaşacağı - ama gerçekten paylaşacağı-, sonsuza kadar yanında istediği bir kadın olarak görüyor, etrafın düşüncelerinden ve beklentilerinden tamamen bağımsız bi şekilde beni gerçekten seviyor. yani biz evlendiğimizde, yukarıda bahsettiğim çirkin evlilik ittifakı ile alakamız olmayacak. bana bunu hissettirebilecek, bundan emin olmamı sağlayacak bi benim sevdiceğim varmış yeryüzünde onu da bi mucize olmuş ben bulmuşum! bence demek istediğimi anladınız. 30 yaşıma kadar tanıdığım yüzlerce çifti göz önünde bulundurarak söylüyorum ki cinsiyetçi rollerin yüklenmediği tek bir ilişkiye şahit olmadım.

    o halde şimdiki tanıma gelirsek, evlilik sevdiceğinle bir ömrü paylaşmaktır; gördüğün manzarayı, izlediğin filmi, başının ağrısını, içtiğin suyu, ellerini, kokunu paylaşmaktır.
3805 entry daha
hesabın var mı? giriş yap