4 entry daha
  • stefan zweig’ın montaigne üzerine denemelerini yazdığı bu kitap bizleri montaigne’in iç dünyasına doğru 122 sayfalık kısa bir yolcuğa çıkarıyor. yazar, 20’li yaşlarında karşısına çıkan montaigne’nin “denemeler” adlı kitabına ilk başlarda büyük bir önyargı ile yaklaşmasına rağmen kitabı okudukça montaigne’i homeros, shakespeare, goethe, balzac ve tolstoy gibi büyük yazarlara denk bir kişi olduğunu kabulleniyor. çünkü yazar, montaigne okudukça onu kendisiyle özdeşleştirmiş ve benimsemiştir. aradan 400 yıl gibi bir zaman geçsede onun yazılarının hala geçerliliğini sürdürdüğünü yani dönemini aşan bir yazar olduğunu düşünüyor.

    zweig’ı en çok etkileyen ise montaigne’nin ben’liğini bulma yolundaki uğraşıdır. hayatı boyunca ben’lik üzerine ve kişinin kendi iç savaşını kazanıp özgürleşmesine dair arayışını sürdürmüş olan montaigne ile tanışan zweig, onun her sözünde kendi arayışına dair yeni bir anlam bulmanın sevincini yaşıyor. ona karşı büyük bir hayranlık duyan zweig’ın şu sözleri bu hayranlığın bir kısmını size anlatacaktır. “ben, montaigne’i, dünyadaki her homme libre’in, yani her özgür insanın ilk atası, koruyucusu ve dostu, bu yeni, ama yeniliğine rağmen sonrasız bilim dalının, kendini her şey ve herkes karşısında ayakta tutabilme biliminin en iyi öğreticisi sayıyorum.” (zweig, sf.26) yetiştirilişi itibari ile özgür bir ruha ve otoriteye karşı bir duruşa sahip olan montaigne kendini şöyle tanımlıyor: “bütünüyle kendisini odak noktası alan, kendini istediği gibi yönetmeye alışık, özgür bir ruhum var.”

    6 yaşına kadar çok rahat bir ortamda tamamen istekleri doğrultusunda, zorlamadan eğitim gören montaigne, okula başladığında, baskıcı ve ezberci bir eğitim sistemiyle karşılaşmasının sonucu elbette iyi olmamıştı. zaten hafızası kötü olan bu genç adam bir bilgiyi ezberlemenin o insanı bilgili yapmadığını bunun sadece o insanın hafızasının iyi olduğunu işaret olduğunu belirtmiştir. kısa sürede bu dayatmacı okul sisteminden sıkılıp, okuldan ayrılacaktır. yazar, montaigne’nin hafızasının kötü olmasının onun lehine bir özellik olduğunu ve bu sayede her zaman yeni bir arayış içinde olduğunu sağladığını belirtmiştir. yani montaigne asla tek bir düşüncenin peşinden koşmamış ve goethe’nin bahsettiği kendi iç kalesinde tek bir bakış açısına takılı kalmamıştır. bu sayede ben’liğine yaptığı her yolculukta yeni bir şey keşfetmiştir.

    ayrıca yazarın aktardığına göre montaigne bu ben’lik arayışında kişinin kendi yapısını bozmamasını ve saf olarak kalmasının önemini vurgulamaktadır. fakat sosyal bir çevrede yetişen insanın bunu başarması çok zordur ve montaigne bunu sanatların en yüce olanı olarak nitelendirmektedir. yazımı zweig’ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum: “özgür olabilmesi için insanın borçlu ve birtakım bağlantılar içinde olmaması gerekir; oysa hepimizin devletle, toplumla, aileyle aramızda bağlar bulunmaktadır: düşünceler, konuştuğumuz dilin egemenliği altındadır; mutlak anlamda özgür insan düşüncesi, hayalden başka bir şey değildir. hepimiz bilincine vararak ya da varmaksızın, aldığımız eğitim sonucu ahlakın, dinin, dünya görüşlerinin kölelerine dönüşürüz; soluduğumuz, zamanın havasıdır.” (zweig, 81)
89 entry daha
hesabın var mı? giriş yap