10 entry daha
  • ortalama bir film. neyse ki pür drama yapmamışlar, mizahi bir ton tutturmuşlar. böylesi daha iyi olmuş. zira trumbo'nun hayatını dram olarak yansıtsalardı sinirden falan filmi tamamlamayabilirdim. o dönemle ilgili bilgim olduğundan yaşananlara şaşırmadım. lakin bu filmle tanıdığım hedda'nın (helen mirren) gerçek bir kötü kahraman olduğunu düşünüyorum. genelde de insanların ekmekleriyle, aile saadetiyle oynayan, onlara acılar çektiren kişilerden hoşlanmam. zaten hedda'nın da sevilecek tarafı yok. göründüğü her sahnede sinirleri bozuyor. helen mirren iyi oynamış. ama ödüllük performans olduğunu düşünmüyorum. zira karakteri tek boyutlu, iyi işlenmemiş. cranston ise gerçekten iyiydi. rolünün hakkını vermiş.

    trumbo uzunca bir zaman dilimine odaklanıyor. kara listenin ortaya çıkışı, komünizm korkusu, sinemacıların devlet-fbi-sinemacılar yüzünden işsiz kalmaları, hapse düşmeleri, listedeki senaristlerin senaryolara isimlerini yazamamaları, fake isimlere verilen oscar ödülleri, trumbo'nun ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilişkisi, ihanetler vs... hepsi yansıtılmış. eleştiri pek yok, sadece gösteriliyor. zaten daha fazlasını belki de bir hollywood filminden beklememek gerek. şunu da belirteyim. filmin sonundaki konuşmada gerçekler dile getiriliyor ama bazen trumbo'ya hollywood'un ve amerika'nın yaşattıklarının bir filme meze olması tiksindirmedi değil. izlerken bunu düşünmemeye çalıştım. neticede hollywood bu.

    mccarthy dönemi de galiba en iğrenç dönemdi. nasıl ki şu an sinemacılar hedef gösteriliyorlarsa, tehdit ediliyorlarsa, gözleri korkutuluyorsa o zamanlar da bu yapılıyordu. hep komünizm korkusundan. komünizm gelmedi, mutlular mı acaba? muhtemelen mutludurlar, çünkü yıllar yılı anti-komünizm propagandası yapıldı abd'de. neyse. filmin bir yerinde john wayne görünüyor. vatan millet sakarya nutukları atıyor ama askeri gitmediği ortaya çıkıyor. trumbo mort ediyor wayne'i. yazık ki bu adam çektiği filmlerle, sahte vatanperverliği ile heykeli dikilen kişilerden oldu. halbuki hiç sevmem wayne'i. zira karakterleri gibi ırkçıydı, ağır bir milliyetçiydi, ki arkadaşlarını satmış olmasına şaşırmadım. o dönemlerde pek çok kişi arkadaşlarını sattı, pek çoğu da her şeye rağmen arkadaşlarını destekledi. mesela h. bogart, l. baccal, k. hepburn arkadaşları için mücadele ettiler. gregory peck, elia kazan ve onlarcası ise onları sattılar. mccarthy ve hoover ikilisi sinemacıları birbirine düşürmeyi başarmışlardı. o değil de charlie chaplin'i abd'den sürmüş, yaşlandığında ona oscar vermişlerdi, o da kabul etmişti. götünüze sokun demeliydi. onun yerine seve seve kabul etti. kısacası boktan bir dönemdi.
54 entry daha
hesabın var mı? giriş yap