136 entry daha
  • yusuf atılgan'ın çevirisiyle, kierkegaard'ın günlüklerinden bazı pasajlar:

    [[ ölümümden sonra kağıtlarım arasında hiç kimse hayatımı gerçekten dolduranın ne olduğuna değgin bir tek satır bile bulamayacak (benim avuntum bu); her şeyi anlatacak açıklamayı birlikte götürdüğümde geriye bence önemsiz bir şey kalacak; benim için büyük önemi olan bir olay, herkese bir küçük oyun gibi görünecek; hiç kimse her şeyi açıklayacak sözcükleri bulamayacak.

    * *

    hayata değgin kararlarına öğrenciler gibi varan yığınla insan vardır; kendileri uğraşmadan sonucu bir kitaptan kopya ederek öğretmenlerini aldatırlar.

    * *

    filozofların dediği gibi, hayatın geriye doğru anlaşılması gerektiği çok doğrudur. ama onlar öteki önermeyi, hayatın ileriye doğru yaşanması gerektiğini unutuyorlar. insan bu önerme üstünde düşündükçe hayatın zaman içinde gerçekten hiç anlaşılamıyacağını daha iyi anlıyor; çünkü onu geriye doğru anlıyabilmek için gereken "durma yeri"ni belki hiçbir anda bulamam.

    **

    felsefe, her adımda, içine değersiz asalaklarının üşüştüğü bir deri değiştirir.

    * *

    alay, olağandışı bir büyüyüştür; strassburg kazının aşın büyüyen karaciğeri gibi sonunda bireyi öldürür.

    **

    politikacılar, beni, her zaman aykırı olmakla suçluyorlar; ama bu konuda onlar benim ustalarımdır, çünkü onların aykırı davrandıkları fazladan bir kişi daha vardır hep: kendileri.

    * *

    şu sıra acısını çektiğim bu mutlak tinsel yeteneksizliğin en korkunç yanı yakıcı bir istekle, bir tinsel tutkuyla iki kat oluşu; gene de öyle şekilsiz ki, ne istediğimi bile bilmiyorum.

    * *

    deneylerin, insanı akıllandırdığı söylenir. pek budalaca bir sözdür bu, deneyden öte bir şey yoksa, bu, insanı sadece delirtir.

    * *

    insanların çoğu kendilerine karşı öznel, başkalarına karşı nesnel -kimi zaman- aşırı nesneldirler; oysa gerçek ödev kendine karşı nesnel, başkalarına karşı öznel olmaktır.

    * *

    yetkin sevgi, birini onun yüzünden mutsuz olmak için sevmektir. ama hiçbir insanın böylesine sevilmeyi istemeğe hakkı yoktur.

    * *

    bir erek uğruna ölümü göze alan adamla şehitlik aramaya çıkmış bir taklitçinin ayrıdıkları yer şurasıdır: birinci, ereğini tastamam ölümde gösterirken, ikincisinin hoşlandığı aslında başarısızlıktan gelen o tuhaf acılık duygusudur; birinci utkusuyla sevinir, ikinci üzüncüyle.

    * *

    eski roma'nın kapılar tanrısı'yım ben; bir yüzümle gülerim, ötekiyle ağlarım.

    * *

    aarhuus yolunda hoş bir şey gördüm: birlikte koşulmuş iki inek geçti yanımızdan, biri neşeli bir eşkinde kuyruğunu sallayarak, öteki böyle duygulara katılmak zorunda kaldığı için sıkıntılı ve üzgün. çoğu evlilikler bunun gibi değil midir?

    * *

    ilk günahın niteliğine değgin çok şeyler söylenmişse de onun en önemli etkeni gözden kaçmıştır hep: onu gerçekten belirleyen bunaltı'dır; çünkü bunaltı kişinin korktuğuna duyduğu istektir, sevimli bir sevimsizliktir; bunaltı bireyi yakalayan yabancı bir güçtür. gene de insan kendini ondan kurtaramaz, kurtarmak istemez, çünkü korkar, ama korktuğu şey çeker kişiyi. bunaltı bireyi güçsüz bırakır, ve ilk günah hep bir güçsüzlük anında işlenir; onun için göze batan bir önemi yokmuş gibidir, ama bu istek gerçek tuzaktır. kadın erkekten daha çok bunalır; yılan bu yüzden seçmiştir onu, ve bunaltısı yoluyla kandırmıştır.

    * *

    çoğu insanların erekleri hiçbir zaman varamıyacakları kadar büyük, olağanüstü şeylerdir. aşırı sıkıntılı olduğum için böyle ereklerim yoktur benim. başkalarına gülünç gelebilir onlar. sözgelimi, eskiden ereğimin evlenmek ve sadece evlilik için yaşamak olduğunu söylemek doğrudur. sonraları, böylesine büyük bir şeyi başarabilmek
    konusunda umutsuzluğa düşerek bir yazar, belki de önemli bir yazar oldum. öteki ereğim bir köy papazı olmak, orada sessizce yaşamak, hayatımı küçücük çevremdeki insanlara bağlamaktır; ilerde başarı konusunda gene umutsuzluğa kapılarak,görünüşte bundan daha büyük bir şey elde etmem olanağı vardır belki.

    * *

    insanlar arasındaki ayrım sadece budalaca şeyleri "nasıl" söyledikleri sorunudur; çünkü insan boyuna onları söyler durur.

    * *

    gençleri kendi öznelliklerinde yan gelip yatmaya götürmekle suçlandırıyorlar beni. bir an için belki; ama ölçü olarak bireyi öne sürmeden, halktı falandı gibi bir yığın nesnellik kuruntusundan nasıl olur da kurtulunabilir? nesnellik kılığına bürünerek insanlar bireyleri büsbütün kurban etmek istediler. bütün iş bunda.

    * *

    benim yazındaki yerim şudur: şimdiye dek hiçbir yazında yapıldığını görmediğim bir özgünlük ve eytişimsel açıklıkla tüm varoluş çevresinin belirleyici niteliklerini ortaya koydum; üstelik ne bana bir yardımı dokunacak ne de danışabileceğim kitaplar vardı. bir de, bu işi yapışımdaki sanat, onun biçimi, ussal yapısı var; ama kimsenin dikkatle okuyup inceliyecek vakti olmadığına göre, benim yapıtım, bugün için boşuna harcanmıştır; tıpkı köylülerin önüne konan ender yemekler gibi. ]]

    // çevirinin yayınlandığı tarih 20 kasım 1961, değişim dergisi, sayı 1 //
434 entry daha
hesabın var mı? giriş yap