52 entry daha
  • kıyıda durup deniz yıldızı toplamadığım zamanlardı. ilk büyük aşkımdan emekli edilmişim. kim gelse karşıma, kim hayatıma girse, yara bere içinde kalıyor. acımasızım. her sabah aynada yüzüme bakıyorum. tanıyamıyorum. kimden intikam alıyorum, bilmiyorum. sonra bir sabah hamile olduğumu anlıyorum. umursamıyorum. tam kelime bu. umursamıyorum. koca kentin illegal kürtaj yapan tek hastanesinin yolunu tutuyorum, bir kız arkadaşımla. acil kapısından içeri alıyorlar. sıramı bekliyorum. bir form doldurup, bir imza atıyorum. "kanamalı geldi" diye, yazıyor kağıdın sonunda. kız arkadaşım, "ölürsen sorumluluk almasınlar diye..", sıradan bir prosedür olduğunu söylüyor. duvar dibi koltuklarında bekliyoruz. sıkılıyorum. uykum geliyor. sıra bana geldiğinde orta yaşlı hemşireeşlik ediyor. gri bir odaya giriyorum. mavi bir önlük giyiyorum. bir sedyeye uzanıyorum sırt üstü. odadaki diğer kadın, köşede duran mavi plastik kovayı bacaklarımın arasına denk gelecek şekilde taş zemine yerleştiriyor. umursamıyorum. başka kadınların uyuduğu bir odada uyanıyorum. hiçbir şey hissetmiyorum. durmuyorum da. tek yaptığım, kovaya bıraktığım artıkların babasından da ayrılmak oluyor. yirmi iki yaşındayım.

    ellerim mi titriyor? oysa hiç olmaz bana. ellerimi karnımın üzerinde kilitliyorum. tatildeyim. "istanbul'a gelmelisin.." diyor, telefonun öbür ucundaki ses. doktorum. "kan tahlilerin fena çıkmadı ama başka bir sorun var. hamilesin." hamileyim... bunca yıl sonra... eskiyi hatırlıyorum. bunalıyorum. elim telefona gidiyor. tanıdık sesler arıyorum. paylaşıp, küçültmek istiyorum ızdırabımı. ızdırap mı?... hamileyim... bu bir ızdırap mı benim için? gene mi ben karar veriyorum? hiç mi değişmiyor insanlar? yıllar hiçbir işe yaramıyor mu, ya hiçbir şey öğretmiyor mu?... kaza mı bu?... eşyalarımı toparlanıp yola dökülüyorum. yolda, dökülüyorum. her kilometresinde bir yanımı bırakıyorum yolun. kolsuz, bacaksız, kanatsız, savunmasız iniyorum koca şehre. çifte kavrulmuş bir karar sanki vermem gereken. o gün acımayan bedenim, bugün sızlıyor. o gün çekmediğim pişmanlık, bugün boğuyor. haksızlık bu. ya kime? yıllar önce, hamile olduğumu anladığımın ilk saatinde sırt üstü uzandığım sedye, bacaklarımın arasındaki o mavi kova ne kadar uzak ve puslu geliyor. kılım kıpırdamamıştı. iğneli fıçıda sallanıyorum oysa günlerdir. her şeyi hatırlıyorum. yok saydığım her duyguyu anımsıyorum. canım acıyor.

    "doğuracak mısın?" diye soruyor bir arkadaşım. o hiç sormamıştı bu soruyu. sessizce eşlik etmişti bana. gece de evinde konuk etmişti. kızlar ve erkekler arasındaki arkadaşlık farkı bu olmalı. ısrarla soruyor: "doğuracak mısın?"yine mi söylemeyeceğim diyorum, gülüyor. madem doğurmayacaksın söyleme, diyor. söylüyorum. "bari bunu doğur", diyor. daralıyorum. söylediğime pişman oluyorum. söylemediğime pişman oluyorum. kız arkadaşlarla erkek arkadaşların farkını daha iyi anlıyorum. kızlar sır tutamıyor.
    sırt üstü uzandığım ameliyat yatağında
    gözlerim
    o tiksindirici,
    mavi,
    plastik
    kovayı arıyor.
    bir odada
    tek başıma
    uyanıyorum.
    otuz yedi yaşındayım.
919 entry daha
hesabın var mı? giriş yap