3 entry daha
  • bakırköy belediye tiyatroları'nca taze taze sahneye konan, taptaze bir oyun. tiyatro için klasikler candır tabi fakat yeni nesil oyunlar da sağlam geliyor doğrusu. bu arada bu yeni havayı ve niyeyse hep bir yerden gelin&damat çıkacakmış hissi veren turhan tuzcu sahnesi'ni "üsküdar tekel"leştirmek suretiyle çok daha dinamik hale getiren ekibi kutluyorum.

    arasız marasız tam iki saat süren oyun izleyiciyi sömürgecilik tarihinde bir yolculuğa çıkartıyor. somali üniversitesinin korsanlık fakültesinden mezun bir gencin savunması ile başlayıp, afganistan'ın görece yağmur ormanlarında gizli görev peşindeki iki alman askeri ile devam ediyor. kazananların yazdığı tarihte, medeniyetin izinde!!! ilerleyen bu iki askerin yol boyunca karşılarına çıkan tüm karakterler hikayeye şaşırtıcı bir şekilde bağlanıyor. nihayetinde hikaye, nehrin ve insanlığın bittiği noktayla yüzleşmemizle son buluyor. oyunun finali ayrıca nefis.

    sadece ana konusuyla değil karakterlerin hikayeleriyle de içe dokunan bir oyun. ne çocukluk arkadaşı korsanların, ne tüccarın, ne konuşan papağanın, ne de askerlerin hikayesi boş. iki genç korsanın soymalık tekne beklediği limanda, balta girmemiş ama radyo girmiş ormanda, bitmeyecekmiş gibi gelen hindikuş nehri (evet nehri) üzerinde gerek iki askerin kendilerini sorgulayışları, gerek oyunun ortasında oyuncuların kendilerini sorgulayışları, yetmeyip çıkışta izleyicinin kendini sorgulayışıyla bol bol sorgulayan, kurcalayan, bakın bakın iyi bakın dedirten bir oyun. ya da nefis bir şekilde icra ettikleri gibi özetlemek gerekirse; it's evolution baby. yeeaaahhh...

    beyaz fondan ibaret dekor adeta bir sinema perdesi gibi. anlatılan her şeyi pekala görüyor insan. özellikle gölgeler bazen rol çalıyor. düz dekorun aksine malzemeler bolca renk katıyor oyuna. prodüksiyona acımadıkları iyi olmuş. cem yılmazer'e de tebrikler.

    oyunculuklar yeni moda tabirle yardırıyor. elif ürse ve yelda baskın birlikte hizmetçiler in getirdiği uyumun da avantajıyla yağ gibi akıyorlar doğrusu. alican yücesoy diktatörlükten önceki son çıkış tadında. erol ozan ayhan'a italyanlık pek yakışmış, kıps. doğacan taşpınar pek naif. kısacası tüm kadro lezzetli bir seyir sunuyor.

    oyunun bahsetmeden geçilmeyecek bir artısı da canlı canlı icra ettikleri isabetli parça seçimleri.

    daha uzun uzun irdelenir fakat izlemenin yerini tutmaz tabi. ben oyun boyunca aklıma sık sık düşen göğü delen adam için yaptığım yorumdan bir kuple ile kapatmak istiyorum;
    özetle onun dediği manada olmasa da kötü kedi şerafettin’e katılmamak mümkün değil; insan mıyız ulan biz???
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap