1 entry daha
  • ailenizin philip larkin'i konuşuyor, filmi nihayet izledim.
    fena deyil.

    arşivciler tabi çoktan anektodal eksikleri ve burada bahsedeceğim şeylerin bir kısmını konuştu ama üstüne bir şeyler karalamaya değer, günümüz müzisyenlerine artıları ve eksileriyle bilinç kazandırabilecek bir belgesel olmuş.

    belki ertegün kardeşlerin ** türkiye'deki cazın durumuna yaklaşımına dair daha detaylı içerik verilebilirdi ama o kadar kadı kudu bu da benim anektod olsun.

    filmde bir laf geçiyor, "6-7 eylül olayları'ndan sonra istanbul bir çöl olmuştu."

    bu bana türkiyede caz müzisyeni olmanın ne demek olduğunu sorgulattı. 6 7 eylülün öncesinde istanbul azınlıklarının itici gücüyle icra edilen bir kent halkı müziği caz. düşündüğünüzde tam da big bandlerden sahne arkasındaki atışmalara geçilen bebop çağında doğmuş. haliyle eşyanın tabiatı gereği de her ne kadar bizim geleneğimizden olmasa da toplumun baya baya içinden. fakat 6 7 eylül sonrası, kara altından altın mikrofonabelgeselinde de görülen bir nato güdümlü modernleştirme şubeleri projesine indirgenmeye çalışılmış gibi. bunu filmde konuşulan abd dışişleri elemanı da "caz bir kitle toplama silahıdır" diyerek onaylıyor. dave brubeckin de ellilerin sonunda cia ile beraber çalışıp sovyetlerdeki festivallerde çaldığını biliyoruz. yani işin özü 1955 türkiye'deki caz için de bir kırılma noktası. bu noktadan sonra hilton otelinin açılması ve getirilen amerikalı müzisyenler; bu ortamın git gide toplumdan kopup tamamen kaypak tabakaya dönüşmesi 1955 öncesi toplumla iç içe olan cazı zengin burjuva müziğine dönüştürmüş. yani aslında mesela bugün korhan futacı'nın tenorundaki boğaziçi trajedisi ve saçlarındaki o post-gezikarakter nasıl bu toplumun içindense, 1955öncesi cazı da böyle.

    1955 öncesinin bu niteliği şu ya da bu sebeple gözardı ediliyor. ben bir anarkosendikalist olduğum için bunun aslında muhafazakarlıkla alakalı olduğunu düşünüyorum. muhafazakarlık 6 7 eylülde türkiyedeki cazı öldürdü. bu yüzden cazın yüz yıldır bu coğrafyada viskici yavşak müziği sayılmasının sebebi, bu tarihi kırılmadan dolayı eşyanın tabiatı gereği cazın muhafazakarlığın karşısında olmasıdır. yani düşünün bir muhafazakarın bayılması gereken türk halk müziğinin en derinine inen caz müzisyenleri bile tamamen niş bir kitleye hitap ediyor. okay temizi kaçımız tanıyoruz? özdemir erdoğanın füzyon albümlerini hangimiz dinledik? mehmet ali sanlikolun big band mehter aranjmanlarından kimin haberi var?

    ki hani ertegün biraderler örneğinden gidersek orada da onlar ırkçı muhafazakarlarla mücadele ederek bir şeyleri başarmış. çok merak eden charles mingusun nasuhi ertegün için söylediklerini araştırsın.

    bence bugünlerde türk cazcılarının* yapması gereken 1955öncesindeki bu gerçekleri gösterebilmek. izansız muhafazakarlığın bu toplumdan neyi gasp ettiğini kanıtlamak. prometeusun cazı halka geri vermesi. yarın bir gün turntable ve kanun ile caz yapmak gerekebilir illa ki, ama bugün ben yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. bunun için en basidinden bir ilk adım olarak istanbulda dönemin setlistleri, aranjmanları ya da eğer hayatta kaldıysa kayıtları yaygınlaştırılmalı, yeniden yorumlanmalı ve incelenmelidir. bu herhangi bir ideolojik akımın sunabileceğinden çok daha somut bir atılım yaratacaktır diye düşünüyorum.

    yani, bill hicks'in de dediği gibi;
    just planting seeds.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap