4546 entry daha
  • haftada 1 izlemek için, şööyle bir gerçek dünyadan 2 saat uzaklaşayım diye izlemeye değer bir şey bulursam izliyorum. poyraz'ın fragmanları ilk dönmeye başladığında fena değil gibi, başlarım güzelse devam ederim diye düşündüm. laf aramızda ilker kaleli'yi de pek yakıştıramamıştım başrole. tabi 2-3 bölümden sonra bu adamdan başka kimse veremezdi rolün hakkını demeye başladım. hatta tüm ekip o kadar uyumluydu ki daha önce bir entrymde dizinin tutmasının sebebini ekip arasındaki güzel enerjiye bağlamıştım.

    en çok akla hitap ediyor oluşu etkilemişti beni. poyraz'la ayşegül'ün kitaplardan alıntılar yapmasına, zülfikar'ın küresel sermaye tiradlarına, sema'nın istanbul'un en büyük mafya babasına avukatlık yapacak kadar güçlü bir kadın olmasına, poyraz'la isa'nın ödev sahnelerine, aslında hiçbir sahnenin boş olmamasına sürekli birilerine mesaj göndermelerine, selam çakmalarına hayran kalmıştım.

    benim bir diziyi bu kadar yüceltmeme anlam veremeyen yakın çevrem bile müptelası olmuştu. arkadaş meclisinde mutlaka o haftaki bölüm gündeme getirilir, beraber eleştirilir, beraber gülünür en son da ethem'e övgüyle kapanış yapılırdı. benim için artık bir dizi değil hayatımın bir parçası olmuştu. haftada 1 kafamı dağıtmak için izlemeye başladığım kurgunun nasıl hayatımda büyük bir yer kaplamaya başladığını bilmiyorum. hiçbir zaman kurgu olduğunu kafamdan çıkarmamama rağmen hayatımdaki dönüm noktası oldu. bazen okuduğumuz kitap, hayatımıza giren insanlar, yaşadığımız kötü tecrübeler dönüm noktamız olabilirken, bana dokunan da bu diziydi.hayatımdaki pek çok şeyi değiştirdi.

    bu arada dizi hakettiği ilgiyi görmeye başladı. özellikle semanın vurulduğu bölüm başta olmak üzere, poyraz'ın aşk bağımlılığı tiradı, ayşegül'le birlikte kasadaki kasetleri almak için yaptıkları planlar, sefer'in ilan-ı aşkı, zülfikar'ın kitaplar ve sosyal medya ile ilgili tiradı, mümtaz'ın montaj bunlar montaj diye dumurlara uğraması, zülfikar'ın gizli forvet oluşu akabinde çiğdem'in arkasından '467 günümüz olsa da bizim dengimiz değil' deyişi, çin restoranında herkesin birbirinden komik halleri 'encümen azası' sefer'in çubukları kullanıp bütün bakışları üstüne toplaması, restoran demişken italyan restoranında sefer'in 'hayırdır birader haydarı alıp gelmişsin' çıkışı, poyraz'ın 'sen olsaydın belki de hayat bana bu kadar kötü davranamazdı be baba' diyerek ciğerimizi sökmesi, zafer'in kötü ama hakettiği sonu, sefer'in vurulması benim için hatırladığım en efsane sahnelerdi.

    kafamızda bir sürü soru işareti bırakarak sezon finali yaptı. sema sefer'e neden karşılık vermiyordu? 'belki de sana anlatamadığım şeyler var' diye içli içli bakmıştı hani. o da sefer'i seviyordu ama ortada bir engel vardı belli ki. taşkafa'nın gerçek ismi neydi? hikayedeki yeri neydi? kendisinden hayli şaşırtıcı bir şeyler bekliyordum. bahri'nin oğlunu, ayşegül'ün çok sevdiği kardeşini neden öldürmüşlerdi? sema sadrettin için neden bu kadar önemliydi? hatta sadrettin'in insan bir tarafı olduğunu sema sayesinde öğrenmemiş miydik? poyraz kendini nasıl affettirecekti? songül'ün sırları nerde patlak verecekti? adil topal neyin nesiydi?

    hikayeye birden fazla isim katılacağını duyurduklarında hafiften içim buruldu fakat bir şekilde senaryonun işlemesi gerekiyordu. yeni sezonun ilk bölümünü aynı heyecanla oturdum izledim. fakat içime sinmedi. özellikle sefer ile sema'nın oldu bittiye getirilmesi ve yeni katılan karakterlerin gereksiz oluşundan dolayı 1-2 bölüm daha izledikten sonra bıraktım. tabi ki sadece bunlardan dolayı değil. o çok sevdiğim kurguyu ve samimiyetini bulamadığımdan dolayı. arada kendime hayret ediyordum poyrazı 7 bölümdür izlememişim, 15 bölümdür izlememişim diyerek. tabi arada denk gelip izliyordum fakat özellikle oturup izlediğim yoktu.

    en son geçen haftaki bölüme denk geldim. arkada ses yapsın diye açık kalsın istedim. arada gözüm takılıyordu resmen tahammül edemedim başka bir şeyler baktım bulamayınca yeniden açtım. resmen başka bir dizi izliyorum gibi hissettim. sadece senaryo değil karakterler komple değişmiş. her şeyin ötesinde çok suni geldi. ethem tükenilmişlik sendromuna mı yakalandı yoksa ekibin enerjisi mi bitti bilmiyorum ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu çok bariz senaryo haricinde. ilk sezonla ikincisini karşılaştırmayacağım bile çünkü ilk sezonda olan şeyler ikincisinde zaten yok o yüzden kıyaslayamıyorum. poyraz'ın apartmanındaki 'hayat kısa kuşlar uçuyor' yazısını bile özledim. her hafta değişen duvar yazılarında bile iticilik var kusura bakmayın. yani poyrazcığım karayel bir daha anca finali oturup baştan sona izlerim, bir de eski bölümleri.

    bu uzun entrymi birkaç cümleyle bağlamak istiyorum. dizinin devam edip etmemesi, reyting alıp almaması önemli değil. siz bu tarz düşüncelere sahip bir kitleyi kaybettiniz. belki de benim gibi daha birçok kişinin hayatına dokunabilecek bu güzel diziyi katlettiniz.
1917 entry daha
hesabın var mı? giriş yap