5 entry daha
  • son zamanlarda insanların birbirini suçlamasına daha sık tanık oluyorum.

    artık şahsıma dokunmayan oluştur. yüzümün derisi mi kalınlaştı, fazla umursamaz mı oldum bilmiyorum. suçlanırken içime bir şefkat güdüsü oturuyor; karşıdakini beni suçlamaya iten sebepleri basitçe seçebiliyorum. haklı olup olmaması da sakinliğimi kolay beri bozmuyor. sonuçta haklıysa almam gereken dersler var demektir ve ders aldıysam benden şanslısı yoktur. haksızsa onun alması gereken dersler var demektir lakin suçlar vaziyette zihni öğrenmeye pek açık olamaz.

    her şekilde insanın hataları ile yüzleşmesi kadar anlamlı bir şey yoktur. bazıları zorluk der, acıdan dem vurur. evet ıstırap da insanı geliştirir; ama burada asıl payda acıların kişiyi hatalarını neden ve sonuçları yönüyle kavramaya itişidir. gün yüzüne çıkan hata ve altındaki defolu motivasyonlar ansızın sönüp gitmeyecektir lakin onlara dair duraksız bir farkındalık gelişmiştir bir kere zihinde.

    hiçbir gelişim keyifli değildir. bir bebeğim doğum öncesini, sonrasını, büyümesini düşünün. türlü acı deneme/yanılma formunda gelir başına. sayısız defa ağlar, kendinden utanır.

    ruhsal gelişim de böyledir, keyifsiz olmak zorunda değil elbette, ama keyifli asla değildir. göz yaşı olmadan meditasyon olmaz, bazen yumruklar sıkılmadan, ciğerler şişmeden öğrenme olmaz. bu ögeler yoksa gelecekte şiddetli bir fırtına, bir tufan var demektir. aydınlanma ferahlık ve dinginlikten gelecek olsaydı ciddi anlamda dünya yaşanabilir bir yer olurdu; zira tüm insanlar rahatlığın, eğlence ve keyfin peşinde. öz-eleştiri, hatta öz-yıkım olmadan kavrayış doğmaz.

    insan yeteneklerini geliştirerek acıdan kurtulur; tüm kudret doğru şekilde dengelendiğinde... evet orada artık acı, keyifsizlik yoktur. orada acı ve keyiften azade tatsızlık vardır.*
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap