4 entry daha
  • geçmiş günlerin kış mevsimini kucaklayan saatlerinin birinde, içimin sıkıntısını kitap sayfasına ortalayıp duvara gönderirken aramıştı arkadaşım. hayatın en afili evhamlarından biriyle başetmek için uğraş veriyordu, zamanında duble olsa da her yıl yeniden kazılıp üzeri yamanan o yolların birinden anlı şanlı geçtiğim için ısrarla okumasını istediğim bir kitap vardı. yolda düşmesini engellemeyecek lakin en azından düşmenin şiddetini azaltabilecekti. o akşam, yalnızlık ve tedirginlikle başedemeyince kitabı almaya gitmiş. beni aradı. “unutmak diye bir şey yok, biliyorsun değil mi?” diye sorunca yine hayatın kırılgan evhamlarından biriyle cevap vermişti: “kendimi hatırlarım belki.”

    evham dediğimiz o duyguların en çetrefillisi, sözlük anlamıyla temelsiz kaygılar, kuruntular, kuşkular gibi kısa üç kelimeyle tanımlanırken aslında arkadaşımın verdiği cevabın bütün anlam dünyasını kapsar. kendini hatırlar, kendini hatırlatır. insanın bir diğerine anlatırken çekindiği, bazen utandığı yoğunlukla da içten içe ruhuna yamadığı bir duygunun tasviri öyle üç kelimeyle olmaz elbet. ömür iklim demir ilk kitabında, bir eşya gibi yerini yadırgamayan duyguları, işte bu adına evham denen korkuların, yalnızlıkların, bekleyişlerin, geçmişin, özlemlerin, hayal kırıklıklarının, tesadüflerin, ölümlerin, çocukluğun, olduramadığımız büyümenin endişelerini, arayışlarını anlatmış. on öyküdeki her bir karakterin kırılganlığında, cümlesi az, anlamı çok duyguların ortasında, mağrur edasında kendi evhamlarınızı pencere önüne çıkarmak istiyorsunuz.
63 entry daha
hesabın var mı? giriş yap