2231 entry daha
  • oradaydım.

    birkaç gün öncesinde sanırsam, o zamanlar meşhur olan şu amerikan konsolosluğu bahçelievler terör uyarısına rastlamıştık arkadaşlarla. ne zaman dışarıya çıkacak olsak yurttan, muhabbeti geçerdi aman dikkatli olun diye. şimdi baktım da başlık da 1 gün öncesine aitmiş.

    bütün gün yurttaydık. aynı yurtta bulunduğumuz samimi sınıf arkadaşımla bir güneş gözlüğü mevzumuz vardı. 2 hafta öncesinde kızılay'daki ykm'den aldığımız gözlük defolu çıkmıştı, değişime göndermiştik ve 11 mart cuma günü yeni gözlük değişimden gelmişti. bugün, yarın gideriz derken, pazar günü sabahı; akşama gideriz diye kararlaştırdık. gözlük benim değildi ancak, arkadaş alırken ben parfüm bakmaya gitmiştim; boyner kartı olmadığı için benim kartı kullanmıştık. işte kadermiş demek, parasını arkadaşım ödemişti ama kart dolayısıyla ben olmadan gözlüğü teslim alamıyormuş. benim bas gitara takas teklifi gelmişti o sıra, ben de gözlük baktıktan sonra hatay sokak'ta teklif edilen gitarı incelerim demiştim.

    neyse, ne diyordum? ha. bütün gün yurttaydık. akşam yemeğini bekledik, yemeği yer çıkarız dedik. akşam 6'ya yakın yemeğe indik, güzelce karnımızı doyurduk, hazırlanmaya çıktık. arkadaşımla aynı sınıftayız ve yurttayız ancak odalar ayrı. çıkmadan evvel arkadaşımın oda arkadaşı, "fazla oyalanmayın, dikkatli olun, işinizi halledin hemen gidin gelin" dedi. sağolsun çok iyi bir arkadaştır. o gün üzerine basarak söylemişti bunları hiç birimizin aklından silinmiyor. hatta ben de ona "lan nolcak bişe olmaz yarım saat işimiz gidip gelcez." dedim. :)

    çıktık yurttan, beşevler metroya atladık, kızılay'a vardık. direk ykm'ye girdik. yeni gözlüğü teslim aldık. baktık ki o da defolu. görevliler uğraştı durdu, ısıtıyor, bişeyler ediyor. yok abi gözlük adam olmuyor, üretim hatası. 15-20 dakika öylece oyalandıktan sonra iade alalım dediler. taksitle de almıştı çocuk, sıkıntı ya. iyi madem dedik, çıktık iade/değişim'e işlemleri hallettik ve çıktık ykm'den.

    izmir caddesine taraf olan kapıdan çıktık, sağa döndük, hatay sokağa gidicez. yürüyoruz, arkadaş elinde telefon, whatsapp grubumuza gözlükten haber ediyor. taksi durağının yanından geçiyoruz. bunaltıcı kızılay kalabalığı. gerginim her zamanki gibi. kalabalık hiç sevmem. bi yandan laf yetiştirmeye çalışıyorum arkadaşa, üstten meşrutiyet'ten mi gidelim yoksa düz gidip mi döneriz? diye.

    ışıklara geldik. hani şu gün içerisinde kavimler göçü olan ışıklar. durduk. bekliyoruz karşıya geçicez. sırtım güvenpark'a dönük. arkadaş telefona odaklı. laf anlatmaya çalışıyorum...

    hassiktir...

    ses. ortalık aydınlandı. zaman durdu. arkadaş telefondan kafayı kaldırdı. gözlerinde ateşi gördüm. yüzü ışıkla aydınlanmıştı.

    hiçbir şey söylemeden, döndü, koşmaya başladı. gayriihtiyari yetişmek, kaybolmamak için düşünmeden peşine koşmaya başladım.

    öyle koştuğuna göre patlama büyük diyorum. bekliyorum arkadan üstümüze başımıza parçalar yağacak diye koşarken. ne bileyim hiç bomba patlamadı ki yanımda. hep oyunlarda görürdüm. şarapnel sıçrayacak diye düşünüyorum sürekli.

    yukarıdan silah sesleri geliyor. yandık diyorum, saldırıyolar kesin eşzamanlı saldırı falan. seri seri baya çatışma sesi geliyor. patlattılar orayı şimdi de saldırıyolar?

    annem geliyor aklıma, babam. ne düşünürler? üzülmesinler onlar. başıma bir şey gelirse.

    koşarken ağzım açık nefes alıp veriyorum, ağzıma garip tatta tozlar geliyor. daha önce hiç almadığım bir tat ve koku. korkunç.

    çığlıklar... ama çığlıklara rağmen o kadar sessiz ki. ölüm sessizliği...

    bir vatandaş kaçarken telefonunu düşürdü. hiç siklemedi, koşuyor. orda anlıyorsun hiçbir şey insanın canından daha kıymetli değil diye.

    biz geldiğimiz yöne doğru kaçarken, bizim aksi yönümüze, patlama noktasına doğru koşan polis abi. eli silahında. helal olsun sana da abi. zor iş.

    colin's'e sığınıyoruz. mahşer yeri. ayılanlar, bayılanlar. ağlayanlar. kasa tarafına bir köşeye çöküyoruz. daha patlama olalı 1,5 dakika olmamışken babamı arıyorum can havliyle. babamın yanında küfür etmezdim o güne kadar. ağız dolusu küfürler yağdırarak anlatıyorum durumu. dua edin diyorum baba bize. kapatıyor, tamam güvenli bir yere geçin diyor. 3-4 dakika olmuştu orada oturduğumuz yerden hemen facebook'a yazmışım. mal oluyor insan o şok haliyle cidden. arkadaş tam şokta, "oğlum patladık lan patladık!" diyor gülerek, sinirleri bozulmuş çocuğun, gözleri dolu. 10 dakika olmadı itfaiyeler, ambulanslar, polisler sürüyle.

    ben dümensiz gemi. soruyorum arkadaşa, "lan napalım nasıl dönelim yurda? metroya da binilmez ki?". çocuk da gidik. ne desin. bilmiyom oğlum bilmiyom diyo. napcaz bilmiyom. götümüz tutuşuyor her an başka bir yer patlayacak diye. kalk gidelim dedim bi an önce yurda. taksi falan ne bulursak. çıkıyoruz aşağı yukarı 15 dakika orada sindikten sonra, taksi mi kalır o vakit? metroya girelim diyoruz uzak yurt. tam inicez metro kapıları indiriyor, hassiktiir...

    gel dedim demirtepe tarafına gidelim hızlıca, orada düşünürüz napacağımızı. sonradan geçtim de baya uzun mesafeymiş, nasıl yürüdüğümüzü hatırlamıyorum demirtepe metrosuna, kızılay'a 100 metre gibi gelmişti. yolda aileler arandı. ağlayanlar, küfredenler. demirtepe ankaray'ı açık görünce daldık hemen.

    aşti yönüne gidiyoruz. araçta çantalı, valizli insanlar. herkese yan yan bakıyorum. bir tanesi ters bir hareket yapsa saldırıcam. paranoyaklık aşmış boyutta. korku. buz gibi.

    o yurda nasıl döndük, nasıl girdik ben bilmiyorum. gökyüzü kıpkırmızıydı bir de. o kalmış aklımda, tam yurda girerken net görmüştüm.

    yeterince detaylı anlattım, yoruldum, yordum. daha fazla yormayayım. ertesi gününe bilet alıp memleketlere döndük. nevruz'da ankara'da bulunmak istemedik. 10 gün sonra geri döndük, okuycaz hayat kolay değil... devamında söylenecek çok şey var da... sonraya artık.

    sağlıcakla...
142 entry daha
hesabın var mı? giriş yap