• kişinin misafir olarak bulunduğu evdeki kitaplıktan kitap çalması eylemidir! (hırsızlıktır) hangi hakarete doyar da yaptığından pişmanlık duyar bilemediğimden, küfür bulamıyorum.

    edit: vay arkadaş, nasıl bir 'kötünün iyisi' felsefesi edinmişiz böyle! çalmaktan bahsediyoruz, bunun şu ya da bu obje sıfatında değer yargılarınızda farklılık göstermesi, sizi yarın bir gün yaşadığınız toplum içinde kendinizce haklı gerekçelerle bambaşka 'suçlara' ya da 'anlık gafletlere' itecektir.

    neymiş efendim, çalıyorsa kitap çalsınmış, tecavüz varmış, bilezik çalanıymış bilmem ne...

    bırakın bu ılık iyimserliği de, etik yürütelim şu algıyı.

    illaki o kitabı okumak istiyorsan, gel benden iste, veririm vermem o ayrı konu, vermesem de gider sana alırım yine veririm. insan misafir olabileceği kadar 'samimi' olduğu birinden böyle bir şeyi talep edebilir. ne de olsa isteyenin bir yüzü vermeyenin...

    edit 2: ılık kelimesini yalnızca 'eşcinsellikle' ya da başka bir hakaret göstergesiyle bütünleştirebilecek kadar homofobik veya algısı dar birisin bir de gelmiş bana 'rerererörörö' diyerek algı önermesinde bulunuyorsun. bunun sebebi ise ezberci kodlama olabilir. yani düz mantık ile ile ilgili bir fıkra konusu olmak bu kadar basit işte.
    hızımı alamadım, tdk'nın ılık için getirdiği basit ve anlaşılır bir açıklama: 1. sıfat soğukla sıcak arası, ne soğuk ne sıcak. (çağrışıma göre niyet arz edenleri ise azıcık akıl yürütmeye davet ediyorum)

    edit3: yoğun baskılardan ötürü tanım düzeltmesi. (ilk tanım: misafir olduğu evin kitaplığından kitap çalan kişidir. )

    debedit: başlığa yazılanların hemen hemen hepsini okudum. hırsızlığı kendince sebeplerle önce romantikleştirip daha sonra meşrulaştırma çabasına girenler mi dersin, söz konusu olan şeyin çeşitli gündelik kullanım amacına (hepimizin evinde olan ya da olmayan) ve genel ihtiyaçlarımızın (yiyecek vb.) giderilmesinde kullandığımız malzemelere kadar akla ne gelmişse benzetmelerin yapılması mı dersin... kitabı yüceltmek ve yermek arasında gidip gelenler de olmuş. öncelikle insan hayatı ne kitaplara sığar ne de diğer nesleri tüketme arzusuna. çeşitli örnekler verilirken şunu gördüm, bir şeyi (değerli ya da değil) başka bir şeyle karşılaştırırken ya çeşitlemelerde (yani teşbihlerdeki sorumsuzluk) yapılan aşağılayıcı dil ya da insanın varlık amacını sorgulayan aşağılayıcı tutum.

    bir kimse burada kendine ait olan düşünceyi savunurken bile ne kadar yobaz (yani benim kelimelerim, benim cümlelerim, bunları ben düşündüm, o halde sen de benim düşüncelerim üzerinden biraz akıl yürütmek zorundasın) olabiliyor değil mi? hepimizin kendince fikir sahibi olduğu konularda farklı kelimelerle aktardığı bilgiler var. aktarıyoruz, çünkü içimizde kalırsa bizim olduğunu, kendimize ait parlak bir kıvılcım olduğunu gösterme gereksinimi duyuyoruz. o halde bilgi paylaşımı da bir nevi size ait olanı, anlayabilecek ya da sorgulayabilecek birilerinin olduğu yerlerde paylaşmak çok da kötü değil. peki siz bu fikirlerinizi, bildiklerinizi paylaştıktan sonra, birileri gelip hiçbir şey söylemeden ve hiçbir mantıklı antitez, karşıtlam, paradoks vs...vs, üretmeden yok etse ne hissedersiniz? en azından bir şeyler söylemesi gerekir, -doğru ya da yanlış- demesi gerekir.

    burada yazmak da böyle bir şey aslında. bildiklerimi güvenle bırakıyorum ve birisi gelip haberim olmadan onları çalıyor bir başka mecrada kendi fikriymiş gibi beyan ediyor ve bundan nemalanıyor. eminim çoğumuzun böyle bir şeye tahammülü yoktur. o halde hiç kimseye güvenmeyelim, yazmayalım yani değerli bulduğumuz, paylaşma gereği duyduğumuz hiçbir şeyi paylaşmayalım. örneğin evimizin kapısını açmayalım kimseye. kimse görmesin evimizdekiler, eğer görürlerse el koyarlar ya da çalarlar.

    hayır efendim, çalmasınlar. siz nasıl ki kendi duygularınızla düşüncelerinizle bir hırsızlığı onaylayarak aslında kendinizde olan bir değeri anlamlı kılmaya çalışıyorsanız, ben de bahsi geçen şeyi anlamlı buluyorum ve çalınmasını istemiyorum. ama saklamak da istemiyorum. insanlar görsün, gelsin istesin. yani ben yazayım, bana karşı çık ya da onayla, ama yargısız infazla ya da intihalle piç etme.

    ama anlıyorum içinizdeki bu kaybeden toplumun aylak avuntusu ruhunu. bilgiye olan romantik yaklaşımınızı. salt bilgi de yoktur arkadaşlar, bilim de en uç noktalara gelene dek birçok yanlışla kendini doğrular. ama bana göre bütün bilimsel kanıtların ucu kozmos'a bakmaktadır. gittikçe gidersin ve dünyadan uzaklaştıkça, aslında ne kadar küçük düşündüğünü anlarsın. bu açıdan bilim yalnızca aklının ermediği noktada kanıtladığın son dayanaktır. işbu bilim açıklaması ne alaka dediyseniz hemen okumayı bırakın. ben devam edeceğim birazcık daha.

    kitapların içinden çıkan bir medeniyet olmadığımız aşikar. son yılların popüler akımı ise her yerde her şeyi yapabilme arzusu. hızlı yaşama tutkusu. bir fırsatını bulduk mu klişe entel sevicilik halleri. ki entel olmaktan kastım da #osokakta #busokakta demekten ileri gidemeyen, yozlaşmış bir algıyı klasikleştirmeye çalışmak. yani anlıyorum kitapları çalan insanı neden bu kadar çok sevdiğinizi. size göre belki 'aykırı' belki bir kitap kurdu. ama bana göre anlattıklarımın içinde deryada bir damla. çalmak bir çok anlama da gelebiliyor, tıpkı hiv virüsünün pozitif çıkmasıyla negatif sonuç doğurması gibi.

    ayrıca debeye giren ilk isyanımdır.
169 entry daha
hesabın var mı? giriş yap