2 entry daha
  • karşı masada tek başına oturan kadını anlatmalıyım.

    kısa saçlıydı, sanki hiç vesikalık fotoğraf çektirmeyecekmiş gibi oyunbaz yüz hatlarına sahipti. kocaman güneş gözlükleri takmıştı. sol omzunu açıkta bırakan yeşil bir bluz giyiyordu. umursamaz bir hali vardı ve bu çok hoşuma gitti. ben hep tabağımdakini görmek isterim, dünden kalan bir yemeğin izlerini ararım zehirlenme korkusuyla. kadın umursamıyordu, çatalla bir patates dilimi götürüyordu dudaklarına. farklı karakterde insanlar olduğumuzu farketmem için yeterli bir detaydı bu ve hayran olmaktan alamadım kendimi.

    dışarıya bakıyordu, hiç gelmeyecek birini beklemiyordu. hayatımda hiçbir zaman gelmeyecek birini bekleyecek kadar romantik biri olamadığımdan, aramızda bir benzerlik bulmak hoşuma gitmedi, ama o kalktı ve gidiyordu.

    giderken arkasından baktım. oturduğu yerde rahatsız olmasın diye esirgediğim bakışlarımı, ayak bileklerinden, kalçalarından ve omzundan esirgemedim. ayak bilekleri bir mankeninki kadar ince değildi ama yine de topuklu ayakkabı çok yakışırdı. küçük yeşil taşları -muhtemelen plastikli bu küçük taşlar- olan bir halhalı vardı. bunu farkettiğimde, doksanıncı dakikada gol yiyen bir takımın teknik direktörü gibi "ah" dedim ve arkama yaslandım. sonra, omuzları çilli miydi acaba diye düşünmekten, kalçalarına dikkat edemedim.

    kısa saçlı kadınları da sevdiğimi onunla anladım. tanımadığım ve tatilin sonuna kadar bir daha görme ihtimalim olmayan bir kadına aşık olmuş gibi hissettim kendimi. yaz aşkı dedikleri böyle miydi acaba? ya da, kucağıma çıkıp patileriyle kendine yer hazırlayan bir kediyi sever gibi, dizlerimin üzerine başını koyduğunda, ensesinde parmaklarım dolaşırken, norveç orman kedilerinin bile daha güzel olamayacağını düşleyebilir miydim bir kış gecesi?

    güzellik, yalnızlıkla artıyor.
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap