1881 entry daha
  • hakkında yazılanlara bakıyorum, tümü abd ana akım medyasının yazdıklarının tekrarından ibaret.

    ırkçı, cinsiyetçi, kaba, işçi haklarına saygı duymayan, islam düşmanı. aslında durum hiç de bu kadar basit değil.

    trump'ın savunduğu politikalar, abd'nin, 1991 sonrası, sovyetsiz bir dünyanın abd çıkarlarına göre şekillendirilmesi projesinin iflasının kabulünden başka bir şey değildir.

    1991 sonrası abd politikaları iki eksende yürütüldü.

    birinci eksen anglo-sakson (abd+ab) birliğinin egemenliğini gelecekte tehdit edebilecek güç merkezlerinin zayıflatılması politikalarıdır. sırbistan’ın parçalanması rusya merkezli bir slav birliğinin önünü tıkamayı amaçlıyordu. daha sonra doğrudan rusya'yı hedefleyen çevreleme politikalarıyla amacın bu olduğu ortaya çıktı zaten. ingilizce konuşan hindistan'ın yakın bir gelecekte güçlü bir rakip merkez olmadığından şimdilik hedef alınmadı. son dönemlerde güçlenmeye başlayan çin de abd tarafından güney çin denizinde sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. erdoğan’ın 2013’den itibaren batı nezdinde tu-ka-ka olmasının nedeni de ortadoğu’da islam birliği adı altında bir güç merkezi niyetini ifşa etmesi değil miydi?

    ıkinci eksen de geleneksel toplumsal değerlerin, şirket değerleriyle ikame edilmesi sürecidir. rekabet içinde bulundukları dönemde, bugünün ölçülerinde muhafazakar sayılabilecek sosyalist toplumsal değerlere tanrıtanımazlık-ahlaksızlık ithamlarında bulunan anglo-sakson eliti bugün bütün geleneksel değerlere savaş açmış durumdadır. geleneksel değerlerin doğruluğu anlamında söylemiyorum bunları. dünya görüşüm mutlak, kutsal, değişmez gerçeklerin olmadığı, bunların göreli değerler olduğu bilgisi üzerine kuruludur.

    geleneksel değerlerin hedef alınmasının neden ve amaçları iki ayaklıdır. ekonomik olanı, tüketim toplumunun gelişimi ile ilgilidir. sovyetler birliğinin yıkılması ile sosyalizme karşı bayrak olarak kullanılan geleneksel değerlerin yönetici elitten aldığı desteği yitirmesi ve şirketlerin ülke yönetimi üzerindeki etkisi ile şirket kültürünün yarattığı değerlerin geleneksel değerleri ikame ettiği bir sürecin içinde bulunmaktayız.

    ne demek bu? şirket için çalışanın etnik kimliği, inanç kimliği, cinsel kimliği, dünya görüşü önemli değildir, önemli olan şirket politikalarına uyumu ve verimliliğidir. şirket kültürünün egemen olmasıyla birlikte geleneksel değerlerin, toplumun yeniden üretiminin önünde engel olarak gördüğü içinde baskıladığı cinsellik, uyuşturucu, şans oyunları, oburluk v.b. gibi haz kaynaklı değerlerin önünün kontrolsüz biçimde açıldığı bir dönem başladı.

    şirket yöneticileri açısından bu gelişme bir problem oluşturmuyordu, aksine haz kaynaklarının kullanımının çalışan verimliliğini olumlu olarak etkilediğini görüyorlardı. üstelik bu tür bir yaşam biçiminin yarattığı sorunların (sağlık sorunları, parçalanan evlilikler v.b.) insanları daha fazla çalışmaya-üretmeye yönlendirerek, teknolojik ilerlemeler için bir motor işlevi de görmektedir. ne demek istediğimi anlamak isteyenler, abd’de şeker tüketiminin yarıya düşmesi durumunda en basitinden hastanelerin ne kadarının 6 ay sonra kapanacağını, ilaç satışlarının hangi oranda düşeceğini hesaplayabilirler. (bu düşüncemi tüketim toplumunun açmazlarını konu alan ayrı bir başlıkta açmayı düşünüyorum. akılcı bir sol hareketin tüketim toplumunun bu açmazlarını dikkate alan politikalarla kapitalizmi dize getirebileceklerini düşünüyorum)

    geleneksel değerler özellikle gençler arasında giderek zemin kaybetmeye başlamıştır artık. eğlence endüstrisinin evrenselleşmesi ile birlikte yeni değerler gelişmekte olan ülke gençliğine aktarılmaya başlanır. haz temelli bu değerlere dünya gençliğinin direnmesi mümkün değildir. bu gelişmenin anglo sakson elitleri açısında olumlu sonuçları da vardır. haz temelli yeni değerlerin takipçisi olan gelişmekte olan ülke gençliği, sayıları az da olsa, gelir ve eğitim düzeylerinin gelişmişliği nedeniyle yaşadıkları ülkelerin yönetimlerini anglo-sakson çıkarlar doğrultusunda etkileme gücüne sahiptirler. özellikle renkli devrimlerin motorunun bu gençlik grupları olması raslantı değildir, onlara göre haz temelli değerlerin kabesi anglo-sakson dünyasıdır, o dünyaya katılmak en büyük arzularıdır. anglo-sakson elitlerinin dünyayı ateşe atan politikalarının bunların gözünde bir önemi yoktur. haz bağımlılığı her bağımlılık gibi her türlü olumsuzluğu görmezden gelmenizi sağlayacak itici bir güçtür çünkü.

    biraz aşağıda kabelerinin ikili oynadığını anlattığımda bu kesimin nasıl bir oyuna geldiği anlaşılacaktır.

    izlenen bu politikaların sonucu olarak bu ülkelerde “genç beyaz nüfus” azalmaya başlamıştır. abd görünüşte nüfus artışı yaşıyor olmasına rağmen gerçekte gittikçe artan oranda hispanikleşme sürecine girmiştir. dünyanın jandarmalığını yapma hırsının faturasını içeride yaşam kalitesi düşüklüğü ile ödemektedir. ab’nin kaybı ise daha büyüktür, hem nüfus kaybına uğramakta, hem de bu nüfus içndeki “genç beyaz” sayısı giderek azalmaktadır. ayrıca nüfus dopingini abd gibi en azından din birliğine sahip göçmenlerle sağlamak olanağından mahrumdur. bunun sonucu olarak yerli-müslüman göçmen çatışması giderek artan oranda başını ağrıtmaya başlamıştır.

    işin ironik tarafı anglo-sakson eliti kendi coğrafyasında değersizleşme sürecini desteklerken, rakibi saydığı coğrafyalardaki hükümetleri zayıflatmak için geleneksel değerlerin çağdışı formlarına destek vermektedir.

    bu duruma iki somut örnek vereceğim.

    1 - ukrayna:

    ukrayna’da bir taraftan stk’lar aracılığıyla kendine bağlı bir değersiz kuşak yaratılmışken, bunların iktidarı zor yoluyla devirmelerinin mümkün olmaması nedeniyle iktidarı sokak yoluyla değiştirmek amacıyla 2013 yılında neo nazi unsurları müttefik olarak devşirildi. ıktidarın batı tarafından gaspedlmesinden beri bu iki grup arasında çatışma devam etmektedir. batının yeni değerleriyle yüklü bir grubun geçenlerde odessa kentinde düzenlemeye çalıştığı “onur yürüyüşü”, ikinci gruba ait neo nazilerin saldırısına uğradı. aslında bu iki grup arasındaki çatışma 2 yıldan beri sürmektedir. ışin ironik tarafı her iki grup da an itibariyle batının desteğini almaya devam etmektedir

    2 - suriye:

    suriye’de esad rejiminin devrilmesi için desteklenen unsurların çağdışı geleneksel gruplar olduğu başından belli bilinen bir olguydu. ılımlı diye desteklenen tüm muhalefet unsurlarının süreç içinde ışid ya da el kaide bağlantılı gruplara katılmış olması hiç kimse için sürpriz olmamıştır.

    bu iki ülkede yaşananlar, anglo-sakson elitin kendi yaşam alanında değersizleşme sürecini desteklerken, hedef aldığı coğrafyalarda gelenekselcilerin en geriici formlarını desteklediğinin en büyük göstergesidir.

    ülkemizdeki liberal yalakalrın gördüğü ve desteklediği yalnızca değersizleştirme sürecinin değerleridir. anglo sakson elitin hedef coğrafyadaki gerici unsurları desteklemesiyle ilgili hiç bir eleştirilerini göremezsiniz, kazara görürseniz bilinki yasak savma kabilindendir.

    sonuçta, anglo-sakson elitinin geleneksel değerleri tasfiye çabaları ve diğer güç merkezlerini etkisizleştirme süreci içinde gerici geleneksel yapıları kullanma politikalarının sonuçta bumerang gibi dönüp kendi coğrafyalarını vurduğu bir sürece girilmiştir.

    ışte trump, anglo sakson elitinin kendi yanlış politikalarında boğulduğunun en büyük göstergesidir.

    trump’ın kendince yapmaya çalıştığı, içeride değersizleştirme sürecine son vererek rejimin toplumsal dayanaklarını güçlendirmektir. anglo sakson elitin hedef coğrafyalardaki faaliyetlerinin, bu coğrafyaları istikrarsızlaştırmak dışında bir faydasının olmadığını gören trump burada da müdahaleci politikalardan kaçınacağı sinyalini vermektedir.

    trump çözüm müdür? tabi ki değil. trump’ın amacı da şu ya da bu şekilde abd’nin dünya egemenliğini sürdürmektir. çözüm ise çok kutuplu bir dünya gerçeğini kabullenmekten geçmektedir. ancak bu durumda insanlığın temel sorunlarının birleşmiş milletler ana plarformunda tartışıldığı bir dönem başlayacaktır.

    burada trump'a atıp tutanların yüzleşmesi gereken, trump gibi birisinin abd halkının yarısının desteğini aldığı gerçeğidir. yapılması gereken bu olgunun nedenlerini araştırmaktır. kazanıp kazanmamasının, seçim de % 49 mu, % 51 mi alacağının bir önemi yoktur bu gerçek karşısında.
10171 entry daha
hesabın var mı? giriş yap