58 entry daha
  • --- spoiler ---
    dikkat, uzun entry
    --- spoiler ---

    sadece toplumlarin afyonudur diyerek tamamen aciklanamayacagini dusudundugum, cok daha organik bir olusumdur.

    zira olayin birden fazla boyutu vardir. birincisi din tamamen dunyevi bir olusum olsa bile, bireyler icin isin sartlandirmadan da ote bir iman boyutu var. yani dinin tamamen safsata olup bir kontrol mekanizmasindan ibaret olmasi ihtimali olsa bile, insanlar inanmayi surdurecekler; gerek bilgisizligimizden gerek guven icinde olma kaygisindan. bilim sayesinde cehaletimiz azalsa bile insanlar bu guven duygusunu, daha guclu bir varliga karsi sorumlu hissetme, daha dogrusu sorumlulugu ona yikma ihtiyacini, kaderciligin dayanilmaz hafifligini, vs, arayacaklar.

    bunlar zaten bilinen yorumlar. bu entryi okumaya deger kilacak asil bombayi, dinin bireysel nedenlerinden ziyade sosyolojik boyutuyla ilgili bir ornek vererek patlatayim. nerede okumustum allah bilir* zamaninda sanirim bali adasinda veya benzeri bir ada toplumunda bir deney yapilmis. deney dedigim maceraperest iki uc profesor birkac ayligina burada yasamislar, bir yandan da universitelerinin paralarini yemisler. bu toplumun ozelligi cografi kosullar nedeniyle kulturlerinin son derece izole olmasiymis. ada halki son derece dindar ve en onemsiz davranislarinda bile din buyuk bir onem tasiyor. ilginc olan ise, ozellikle pirinc ve pirinc elde edilmesiyle ilgili hersey cok ayricalikli bir statude, adeta tabu. bu hususta sayisiz karmasik ritueller gelistirmisler. tahmin edeceginiz gibi adanin acik ara en buyuk gecim kaynagi pirinc. isin daha ilginci bu pirinc isi, epey cetrefilli. yani hasadin verimli olmasi icin uyulmasi gereken cok kural var ve bunlar bir ada toplumunun cogu bireyinin koordinasyonunu gerektiriyor. bu sebeple de adada hiyerarsi cok kati ve bu ast ust iliskisi tamamiyle "din" tarafindan en ince ayrintisina kadar duzenlenmis, tipki o ritueller gibi. hatta butun dini bayramlar, kutlamalar bu hasadin dongusuyle birebir ortusuyor.

    izole bir kultur, kapali bir ekonomi, aradan gecen yuzlerce nesil ve iste sonuc. en basta organik derken bunu kastetmistim; tamamen cevresel sartlara bagli bir olusum. kulturun izole olmasinin guzelligi, o insanlarin hayatlarinin merkezi olan pirincle, doktrinlerinin paralelligini kabak gibi gostermesidir. ayni neden sonuc iliskileri, korrelasyonlari daha az olmak kaydiyla butun toplumlarda var. daha iyi bilinen bir ornek ise tek tanrili dinlerin genelde yerlesik toplumlarda ortaya ciktigidir.

    cok genis acidan bakarsak, en buyuk etkenler iklim ve bitki ortusudur. genetigimiz, ekonomimiz, yerlesik veya gocebe olmamiz hep bunlara baglidir. bunlardan bir alttaki seviyede ise bu ekonomik yapilanmanin ve yasam kosullarinin kulturle etkilesimi. dil, gelenekler, ahlak kurallari ve elbette din, bu sartlara gore gelisir ve diger kulturlerle kaynasarak bicimlenir. gelecek nesiller hep bu kurallarla yetisir ve dramatik bir degisim olmadikca, kultur giderek daha kalici olur ve dogmalar kacinilmazdir.

    buraya kadar dedigimiz su: dinler ne sadece psikolojik ihtiyaclardan ortaya cikar, ne de tepeden inme bir kontrol mekanizmalaridir. din daha kapsamlidir, yasam tarzi ve kulturle birlikte surekli evrim halindedir. sanirim dindar arkadaslar bile tarihi inceleyerek, dunyadaki dinlerin cogunun (belki de hepsinin) dogumunda ve gelismesinde, ruhani olaylardan ziyade dunyevi kosullarin baskin oldugunu kabul edeceklerdir. [martin edenda ne diyordu kardesimiz psikoposa: "sizinle, tanriyi balik yagi yiyen cekik gozlu biri olarak hayal eden bir eskimo arasindaki tek fark, eskimonun bu anlayisa birkac yuzyil once varmis olmasidir"] neyse efendim, sonuc olarak boyle kapsamli ve derinden gelisen dinler, kulturleri bicimlendirerek dogmalara yolacarlar. hele ki bu dogmalar yonetenler tarafindan istismar edildiginde ve ilerletildiginde tadindan yinmez.

    hemen hristiyanliktan bir ornek vereyim. isvicreli bilimadamlariyla ortak yaptigim calismalarda gordum ki, isanin bugunku hristiyanlikla pek alakasi yok. isa daha ziyade buddhanin ilk yillarinda oldugu gibi bir munzevi hayati oneriyordu. herseyin ortak oldugu (hatta bazi durumlarda kadinlarin bile), ruhani, sessiz sedasiz bir hayat. isa oldugunde muhammedin aksine arkasinda guclu bir devlet veya kalabalik bir kitle birakmamisti ve yuzyillar boyunca ogretisi cok yavas yayildi. hristiyanliga yaklasik 300 yil sonra, unlu dusunur ve kilise adami aziz augustinus tarafindan bircok doktrin katildi, kilisenin merkezinde olacagi ve "halklarin afyonu" tabirine daha yakin bir din icin ortam hazirlandi. bu noktadan sonra dogmalar da alip basini gitti. su an hristiyan bir ulkede yasiyorum ve burada allahtan cok isanin adi gecer, jesus soyle jesus boyle. niye seviyorsun isayi diyorsun, cunku o bizim icin oldu diyorlar. olayin ozu kisaca soyle: biz cok gunah islemisiz, zaten ilk gunahla doguyoruz hepimiz, tanri cok kizmis bu biriken gunahlar yuzunden, isa da (tanrinin biricik oglu) bu gunahlari ustune almis ve bir bakima geri kalan insanlarin gunah borclarini silmis. tabii bu fedakarlik yuzunden tanri onun canini almak zorunda kalmis. hatta bu olayi da soyle yorumluyorlar, tanri bizi o kadar seviyor ki bizi cezalandirmamak icin, hepimizin yerine, biricik sevgili oglu isayi "cezalandirip" yanina almis.

    kanimca bu tur bir inanisin dogru olma ihtimali cok dusuk ama bunun bir onemi yok. asil onemlisi adama niye diye soruyorsun ve yukardaki cevabi aliyorsun. cevabin hicbir cumlesi veya iddiasi birbirini takip etmiyor, birbirini aciklamiyor, tamamen dogmadan ibaret ve kimse bunu boyle gormuyor! onlar bu dogmalari mantiksal aciklama olarak yorumluyorlar. isin vehameti burada yatiyor. bu insanlarin inancinin kaynaginin sartlandirma olmasi kotu ama bunun boyle olmadigini farkedemeyecek kadar sartlandirmanin esiri olmus olmalari daha kotu! (bir kopege kemik gosterirsen agzi sulanir. bir insana da tavuk gosterirsen agzi sulanir ama insan mantik sayesinde neden agzinin sulandigini bilir, bilim sayesinde de bu isin mekanizmasini yani nasilini cozer.... sonra da afiyetle tavugunu yer)

    simdi tabii bu dogmalarin koklu sosyal surecler sonucunda yaratilmamis olanlari da var. aliniz mormonluk* bunlar merkezi utahda bulunan tarikat/din karisimi bir topluluk. gecen yuzyilda, tamamiyle bir insanin kicinindan cikan bir din. yani tarihini okusaniz akliniz sasar, bu kadar mi budala bu insanlar dersiniz. eskiden birkac yuz nesil surecek bir surec, sadece bir yuzyil icinde gerceklesmis, hem de milyonlarca insani etkileyerek! daha yeni ornekler arasindan aliniz, scientology. hatta daha da abartalim: tuketim toplumu.

    evet, trenddeki degisimi farkedelim. sartlandirilmalarin ve dogmalarin yaratilmasi giderek kolaylasmis artik yuzlerce yila gerek kalmamistir. bu da bizi entrynin ikinci buyuk sonucuna goturur: birkac paragraf once bahsettigim, dogmalarin yaratilmasi icin uzun yillar gecmesi gerektigi, dinin sessiz ve derinden evrimi sonunda bunlarin kulture yerlesecegi gorusu artik gecerliligini yitirmektedir. din ve yeni yuzyilin yeni dinleri, artik guclerini tarihten ve kulturlerden ziyade, konformizmin yarattigi "afyon" etkisinden alirlar. dikkat edin yine de tepeden inme degildir, degisim halen organik ve karmasiktir, yani karanlik bir odada bir kac illimunati uyesi tarafindan yonlendirilen birsey degil. tek fark cok daha hizli olusudur. iletisim olanaklarinin yardimiyla bu dogmalar hizla yayilir ve kulture yerlesmeleri icin, herkes icin degisik olan iklim ve bitki ortusu gibi demode etkenlerden ziyade, tum insanlara hitab eden para, guc, seks, sohret gibi yemler kullanir. (dikkat edin ahireti bile cekici kilmak icin huriler, sonsuz genclik ve bolluk on plana cikarilmakta)

    simdi burada biri cikip "kardesim dogma mogma diyorsun da, bu kadar insan da inaniyor, bir sen mi akillisin" derse ne yapilir. oncelikle mormon ornegi hatirlatilir. sonra denilir ki, bir dine, ahlak sistemine, bir inanca ne kadar cok kisinin inanmis oldugunun bir onemi yoktur. en basta uygun sartlarin olusmasi, bu gorusleri sonraki nesile aktaracak bir kultur olusmasi yeterlidir, sonrasi cig gibi buyur. zira kalabaliklarin bir gorusu benimsemesi bir bireyin benimsemesinden daha kolaydir, konformizm ve egitim yuzunden. bu noktada bertrand russell gelir akla: "akilsizca birseyi milyonlarca kisi soylese de o sey yine akilsizcadir"

    son soz olarak vurgulamak isterim ki, pozitivist insan bu noktada kalkip dinlerin uydurma olup olmamasiyla ilgilenmez. hatta inananlara bakip bu dinler hakkinda yorumda da bulunarak zaman kaybetmez, zira kisiden kisiye toplumdan topluma bir dinin yorumlanisinda farkliliklar vardir. ama tarihi inceleyerek, surecin nedenlerini bulabilir; ruhani oldugu iddia edilen bazi inanislarla dunyevi sartlarin iliskisini kurabilir. inananlarin bunu bilincli mi bilincsiz mi yaptiklarini anlayabilir ve dogmalari, gercek aciklamalardan ayirdedebilir. dikkat edin, bilimsel olarak kanitlanabilir olsun demiyorum. ornegin, ben quantum fizigini gozonunde bulundurarak hayatin determinist olmadigina ve bu sayede ozgur irademiz olabilecegine inanabilirim (ki konuya hakim olanlar bilir, bu yanlis bir mantiktir), bu sayede de kendime gore bir tanri imaji yaratirim. bu da tamamen bir inanctir, bir teori degil. ama "hepimiz original sinle dogariz, isa da bizim gunahlarimiz icin oldu, yani tanri bizi cok seviyor"dan daha gecerli bir inanctir. "allah fosilleri darwini kandirmak amaciyla oraya koydu" demekten cok daha insanca bir harekettir. bu iki tarz goruse sahip insanlara "kemik gosterince" hangisi bir kopege yakin, hangisi bir insana yakin davranir?

    [not: hala daha da diyen varsa, once gozunuz doysun diyorum, sonra da buyrun islam hosgoru dinidir/#6120234]
1821 entry daha
hesabın var mı? giriş yap