527 entry daha
  • ekşişeylerde çıktı bu başlığa ilk yazdığım entry. baya insan okumuş paylaşmış mutlu oldum. herkes değil ama bir kısım insan okuduğunu anlamamakta direnmiş resmen.

    (bkz: #60091601)
    https://seyler.eksisozluk.com/…bir-hayatiniz-olurdu

    en önemlisi fiyatlar mevzu. demişiz ki iphone6, 600 tl. şurda resmi apple sayfası ingiltere linki. bu resimde ne görüyorsun 599 pound. ben yazıyı yazarken, 6plus bu fiyattı. şimdi 7 çıktığı için 6splus bu fiyata düştü.

    hemen diyeceksiniz ki, sen tl diyordun. e burda pound. zaten ben de ondan bahsediyorum. asgari ücretle çalışan bir ingiliz 1200 pound alıyor. en fakir ingiliz, asgari ücretle çalışan bir ingiliz, her ay bir maaşla iki iphone 6s plus alabiliyor güzel kardeşim. ben de yazının başında diyorum ki, direkt şöyle bir hayat hayal edin. böyle diyorum. hayal et diyorum. asgari ücretle çalıştığın ülkende maaşınla iki iphone alabil diyorum. çünkü bir ingiliz öyle yapabiliyor. yani demiyorum ki, burada iphone6s plus 150 pound. sen ben 600 tl dedim diye 150 pound olduğunu düşünüyorsan, alım gücü hakkında bişiy bilmiyorsun demektir.
    türkiye'de 3149 tl şu an aynı telefon. 3149 bölü 1300 yaparsak, 2.42 ayda anca bir telefon alınıyor. yani ingiliz asgari ücreti iphone 6s mantığı üzerinden hesaplanırsa 2.42x2 : 4.84 kere büyük türk asgari ücretinden. cünkü ingiliz asgari ücreti ile 2 iphone 6s plus alabiliyorken, 2.42 türk asgari ücretiyle anca bir iphone 6s plus alabiliyoruz.

    ben yazıyı yazdığımda go pro 4 black edition 400 pound idi. asgari ücretle 3 tane alınıyordu. şimdi ise görüleceği üzere 300 e düşmüş. yani asgari ücret hesabından 4 tane alınıyor. türkiye teknosa rakamı ise 2000 tl. yine yukardaki mantıkla hesap edersek 1.53x4 : 6.15
    ingiliz ekonomisi go pro 4 black edition kurunda 6.15 katı türk asgari ücretinin.

    arabalara bakalım. autotrader dan kendinizde başka bulabilirsiniz ama ben temsili şu aracı seciyorum. 1000 pound diyelim. sahibindene bakıyoruz. 35bin tl şu arac ama ben yine de burdaki başka arabalara bakıyorum ve 24bin tl fiyatını baz alıcam. detaylara bakıp birebir aynı aracı bulamadım ama çok isteyen kendi baksın. 24bin tl olan bu nissan micraları asgari ücretli bir çalışan, parasına hiç dokunmaz ise, 24bin bölü 1300 tl eşittir 18.4 ayda alabiliyor. ingilizler ise 1000 pounda alabiliyor aynısını ama biz 1200 kabul edelim. ikinci el nissan micra kurundan ingiliz ekonomisi 18.4 kat fark koydu. üstüne üstlük biz bunu yuvarlayarak yaptık. detaycı olsak belki 28.4 e varır mıydı? bilmiyorum. ayrıca araç tamirinden filan anlıyor bazı arkadaşlar. çok ucuza 200 300 pounda arabalar var. hatasını çözüp millete 1000 pounda satıyorlar. arabalardan anlarsanız daha da ucuza araba bile mümkün.

    benzine bakalım. şuradan opet benzin fiyatlarından 4.84 ü seçelim. türkiyede bir asgari ücretli tüm parasını benzine yatırsa, tüm maaşıyla 268.5 lt benzin alabiliyor. ben internetten tam ingiltere fiyatlarını bulamadım ama çok sorun eden olursa yarın her hangi bir benzinliğin önünden fotoğraf çeker yollarım. burda litresi 1pound. benzinin de 1 pound. dizelin de. ama hadi ben son baktığımdan bu yana zam gelmiş olsun, 1.1 pound olsun. 1200 pound bölü 1.1 den 1090 litre benzin alınıyor. 1090 bölü 268,5 eşittir 4 yapıyor arkadaslar.

    yani ingilteredeki bir asgari ücretli tüm maaşıyla türkiyedeki bir asgari ücretlinin 4 katı kadar benzin alabiliyor.

    bonus: porsche edit: bu editi yapmak yeni aklıma geldi. sahibindende porsche arattım. şunlar çıktı. ve ben 70bin olanı baz alıcam. muadilleri çok ingiltere'de bir tanesini buldum ve şunu baz alıyorum 4300 pound. yine içler dıslar çarpımından, türk asgari ücretiyle, 53.8 ayda, yani 4,5 yılda ikinci el bir porsche alınabiliyor. ingiltere de ise 3,6 ayda. yine dışlar içler çarpımından, ingiliz asgari ücreti, ikinci el porsche kurunda, 15 kat daha güçlü. vay arkadaş. ne iş la bu. ki bak ingiltere'de o fiyatta porsche lardan baya çok var. isteyen autotrader'dan baksın. ama biz türkiye'deki en ucuzuna baktık ki diğerleri çok çok daha pahalı.
    gariban ingiliz 3 bucuk ayda porsche binebiliyor. nasıl iş lan bu?

    sanırım para mevzusunu geçtik. anladık diye ümit ediyorum. gelelim garsonluk mevzusuna. çünkü onda da yok öyle değil, sürünüyoruz diyenler olmuştu. tabi ki kolay bir iş değil garsonluk. dünyanın neresinde güzel bir iş ki. ama ingiltere'de insanlar garsonlara o kadar saygılılar ki, yalanım varsa, şurda şuraya gitmeyim. 3 5 saygısızlık yapan insan bile görmedim ben. garsonluğu örnek alma nedenimiz ise dünya üzerinde vasıf gerektirmeyen işlerden birisi. bazen dil bile gerektirmiyor. yeni bir ülkeye taşınırsanız, yapabileceğiniz yegane işlerden. hani garsonluğu aşağılamak gibi bir durum sözkonusu değil.

    arkadaşımın restoranı var. herkes çok kibar. garsonlara hep kibar davranıyorlar. her yemek sonrası teşekkür ediyorlar. çok lezizdi diyorlar. kaçınız iceri ustaya teşekkür ve selam yolladınız türkiyede? burda insanlar içeri aşçıya özel bahşiş yolluyor yahu. adam yemeği sevmezse bile kibarca söylüyor. telafisini dahi istemiyor ama sen yolluyorsun zaten. ama adam diyor ki bana, yalan söylüyor. hani sanki türkiye'de tüm garsonlara çicek gibi davranıyorsun. güzel para veriyorsun, adamlar kral gibi yaşıyorlar gibi, sen yine bana laf sokmaya çalışıyorsun. senin bana laf sokman, lafı söyleyeni itibarsızlaştırman gerçekleri, ya da doğruları değiştirmez ki. ingiltere'de barmen, garson,taksici hizmet sektöründe kim varsa, insan muamelesi görüyor. müşterisine de insan gibi davranıyor. türkiye'de haliyle işin müşteri boyutu da sıkıntılı. garson saygısızlıkları da gördü bu gözler çok.

    cem yılmaz diyor ya, manava gidip domates tarttırıp alkışlayan gördünüz mü? diye. manavda görmedim ama adamlar bakkala gelip, sigara alıp teşekkür edip gidiyorlar. geliyor adam bakkala. hal hatır soruyor. alıp çıkarken, "nice one" diyor. bir nevi alkış. öyle baya büyük büyük söylüyor ki. baya kocaman alkış.

    bir ekşisözlük ritüeli olan rezalet başlıklarından ingiltere için açılması biraz zor. adamlara kırık laptop şarjımı götürdüm. faturası bile yoktu. 6 ay önce almışım. sistemden faturayı buldu kadın önce. tahmini tarih söyledim. baktı sisteme tek tek. ödediğim kartı gösterdim. evet doğru deyip ürünün yenisini verdiler. üstelik 65 poundluk şarj aletini ben yataktan düşürüp kırmıştım. benim suçumdu kısmen. ama gık demediler. değiştirdiler.

    ülkenin her yerine tren var. her ücra noktasına tren var. bak her noktasına diyorum. ve sık sık. cepten app yoluyla anlık takip edebiliyorsun. fiyatlarına kadar yazıyor.

    kiralar pahalı, kiralara bak diyenler olmuş. kiralardan niye bahsetmiyorsun diyenler olmuştu. şimdi bunu istanbul ile eşdeğer şekilde karşılaştıramayız. neden? sebebi ingiltere'nin genelinde 3 kattan fazla binaya izin yok.

    ??? nasıl dersen? yok abicim. yok işte. ayrıca aç bak bir haritayı.yeşil yeşil londra'nın hatta diğer bütün şehirlerin her yerinde devasa parklar, yeşil alanlar var. adamlar hiç birini yıkıp avm yapmamışlar. ayrıca her evin iyi kötü bir bahçesi var. evleri yıkıp 20 kat apt izni vermemişler. o sebeple kiralar biraz yüksek kalıyor gibi gelebilir sana. ama hayır, burda iki alternatif çıkıyor sana. londra'dan bahsedelim. londra'nın zone 1 denilen bir bölgesi vardır. onu bir dikdörtgen olarak düşünelim. zone 1 in etrafında zone 2 var ve zone 1'i çevreliyor. şu haritadan daha rahat anlaşılır zone 1'de ev tutmak acaip zengin işidir. ama zone2 ve zone3'te oda paylaşımlı ev bulabilirsiniz. yani aileler bile boş odalarını kiraya verirler. ya da 3 4 arkadaş birleşilip ev tutulur. spareroom diye bir internet sitesi vardır. ordan oda bulmaya çalışırsın. gidersin görüşürsün. şanslı isen bir ay sonra kalabileceğin evini bulursun. ev bulmak biraz zorlu bir iş haliyle. çünkü herkes planlı. evden çıkacaksan bir ay öncesinden belirtmen gerekiyor. aksi halde depozitondan duruma göre kesinti yapılıyor. illa ben yalnız yaşayacağım dersen, benim kuzen zone 4'te tek başına 1+1 evde kalıyor. metroya 20 dk yürüme mesafesi var. metroya binip en merkeze inmesi de 30dk anca sürüyor. ve o eve 1200 pound kira ödüyor. herşeyi içinde. elektrik,su,vergi,tv bandrol filan. yine asgari ücret işte. türkiye'de beşiktaşa ya da kadıköye 50 dakka sonra ulaşabileceğin yerde tüm masrafların içinde 1300 tl ev varsa, bu konuda seni haklı kabul edebilirim.

    ingiltere ici ulasim icin yazdigim baska bir entry de var.
    ulaşım kısmı biraz karışık.istanbul fiyatlarını bilmiyorum. londra'da o biraz pahalı. ona hem fikir olabilirim. ama ulaşım sorunu yok. yani vızır vızır işliyor. yeri gelmişken fiyatı verelim. zone 1-4 arası aylık 178pound sınırsız. yıllık olarak ödersen 1860 pound. meraklısı burdan baksın zone 1-3 arası biraz daha ucuz haliyle. eviniz zone 3 olursa zone 4 te hiç işiniz olmuyor zaten.

    ama eğer ki iyi bir bisikletçi isen, her yere bisikletle gidebilirsin. her yer düz ayak. ve bisiklet yolları ayrı bazen. trafikte bisikletin önceliği var. araba kullananlar yol vermezse bisikletciler ağzına sıçıyor söforlerin. arada sola dönen tırların altında kalan bisikletciler oluyor. onun içinde bir ara tırların otobüslerin kamyonların filan sola dönüşünü yasaklayacaklardı. sürekli sağa döneceklerdi. böylelikle bisiklet ölümlerinin önüne gecilecek. adamlar için herkes kıymetli.

    zone 3'te kaldım ben 15 ay. benim fazla param yoktu. kücücük odada kaldım 5 kişilik evde. aylık 350 pound ödedim. ama benim odamdan büyük yerlere zone 3'te 500 pounda kadar isterler. gayette iyidir. şimdi sheffield'ta şehrin göbeğinde kocaman odaya 400 pound ödüyorum. herşeyi içinde. tek başıma eve çıkmak istesem sheffield göbeğinde 2 odalı bir eve 650 pound öderim. evlensem hatunda çalıssa, ikimizde asgari ücretli olsak, eve 2400 pound girse çıldırırız heralde. ama sen, bursanın göbeğinde 650 tl herseyi içinde bir ev bul. geçin sevineyim senin adına.

    dolayısıyla evler pahalı demekte yanlış.

    ırkçılık var diyenler olmuş. birader, bak burda bırak silah taşımayı, oyuncak tabancayla birine şaka yap. namluyu doğrult. 3 yıldan hapis başlıyor. birisine pis zenci de. bak bakalım sana dava açınca kaçabiliyor musun? ırkçı insan var heryerde. son brexitten sonra polonyalıları çok dışladılar. her yerde laf ettiler filan. bir gazdı. geldi geçti. ırkçılık filan yok ingiltere'de. iş yerinde ben müslümanım diye beni dışladılar dersen, herkesi gelir ıncık cıncık denetlerler. sokakta 3-5 kişi sana ters ters baktı mı? git polise söyle. anında önlem almazlarsa gel yüzüme tükür. kalabalık bir mekanda tuvalete gidiyorum. önüme 3 farklı kişi çıkıyor. hepsi özür dileyip yol veriyor. ilk geldiğimde 15 ay türkiye'ye gitmemiştim. oturum vizemdeki sıkıntı geç çozuldu. o sürede hiç kavga görmedim dısarda. bir iki tane horozlanma gördüm. onda da kimse kimseye vurmuyor. çünkü ilk vuran suçlu oluyor. 15 ay sonra türkiye'ye geldim. sabiha gökcen'e indim. umreden gelen ihramlı hacı amcalar teyzeler pasaport kontrolunde sıra kavgası yaptılar. yumruk yumruga. 10 dakika polis diye bağırdı herkes. kavgayı durdursunlar diye.polis 15 dakika sonra geldi. bu sefer halk gelen polisi tartakladı niye geç geliyorsunuz diye. bizim halkımızda bir garip. gelen polisin ne günahı var orda. adam bir şekilde geçte olsa gelmiş. geç gelinmesi onun suçu değil. teşkilatın suçu olabilir. sen teşkilata ceza keseceksen, onun sorumlusuna git konuş. gariban polisi tartaklıyorsun orda. ayrıca havalanı güvenlik birimlerine de bir laf edeyim. yahu bırakın havalanına kaç yolcu ineceğini, isimlerine tc nolarına, baba adlarına kadar biliyorsunuz. oraya koyun 2 3 fazla görevli. insanları sıraya soksunlar. tek yapmanız gereken bu. aynısı bir çok havalanında oldu. görevliler vızır vızır yönlendirdi bizi. kavga olmadı başka yerlerde. neyse
    ırkçılık edit: bak ırkçılığı da geçtim, hani cocuklar arasında biriyle dalga gecme, aşağılama vardır ya. lan adamlar onun icin bile özel çalışıyor. okullarda çocukların tuvaletlerinde eğer aşağılanıyorlarsa nereye, nasıl basvuracakları anlatılmış. resimler yardımıyla. üzülme, aşağılandın diye sen kötü değilsin filan diyor. bu da resmi. ben cektim ayrıca cm oynayanlar bilirler. oyunun basında kick it out diye yeşil bir ekran cıkardı. hala bazı oyunlarda var galba. işte o kick it out gerçek. bi numara var. eğer futbolda ırkçılık filan olursa oraya şikayet bırakabiliosun.

    futbol holiganları var, sen kalkmış ingilizleri övüyorsun diyenler var. birader. bak. kalbini kırmak istemiyorum. sebebi bende zamanında bilmeden çok konuştum. gel sana işin doğrusunu anlatayım. premier ligde bilet bulmak çok zordur. ben 2013'te geldiğim ilk sene hemen gaza geldim dedim bir kombine patlatalım.

    ince bir detay ekleyeyim. burda bir çok futbol klubune e-mail attım. hepsi döndü. üstelik kimisi dedi ki, çok mail alıyoruz. cevap vermemiz uzun sürebilir. o yüzden cevap atmazsak sizi sallamıyoruz anlamı çıkmasın eğer işiniz çok çok acildiyse şu numarayı arayın lütfen diye önce otomatik bir mesaj attı. ve dedikleri gibi uygun olunca mutlaka döndüler.

    ben türkiyedeki 3 büyüklere e-mail attım. 1 tane geri dönüş alamadım.

    herneyse ne diyordum hah kombine alıcaz. chelsea'ye mail attım. mümkün değil dediler. adamlar deplasman kombinesi satıyorlar. deplasmana topluca giden otobüse bilet bile satıyorlar. arsenal'in siteye girdim. gördüm ki, kombine bilet sırası var. tamam dedim. aldım 15pound ödedim. sevindim. iyi dedim giderim. eve 2 gün sonra bilet gibi kocaman bir kağıt geldi. üstünde 45bin küsur bir rakam var. anlamadım. e-mail attım. abi dedim ben 45bininci sırada mıyım? evet dediler. e dedim stad kaç kişilik? 60 bin. e dedim bana sıra ne zaman gelir? dediler tam bilemeyiz. yahu dedim kabaca bişiy söyleyin hele. eğer beklerseniz 7 - 8 yılda gelir belki.

    ????

    7-8 yıllık adamlar full kombine satacakları garanti. ve en ucuz kombine 1500 pound filan. şimdi bak kombine parasını sezon başında alıyorlar. ayrıca her maça gidemeyeceksin. işin çıkar bişiy olur. kendi exchange sayfaları var. ordan biletini satıp biraz para geri alabiliyorsun. klupte ufak bi komisyon alıyor. içerde satılan yenilen içilenin haddi hesabı yok zaten. ama ben türküm ya, benim kafa o verdiğim 15 poundta.

    45bin çarpı 15 eşittir 675bin pound. adam sadece sıra satarak bu parayı elde etti. sen git yarış kolaysa avrupada şimdi arsenalle.

    devam ediyoruz. holigan diyorduk değil mi? ben londra'daki bütün stadlarda maç izledim. defalarca gittim kimisine. öyle büyük bir şölen ki. herkes birbiriyle taşak geçmeye çalışıyor ama bunun bir oyun olduğunu öğrenmişler. stadlarda alkol satılıyor. ona rağmen herkes usturuplu şekilde takılıyor. zaten polis geniş önlem alıyor. bir olay olursa anında müdahale ediyor. eskidenmiş o kavgalar dövüşler. ben bunu dedim diye hemen aklına ruslar ve ingilizlerin, fransa dünya kupasındaki kavgaları geldiyse, arada öyle 3 5 şey burda olmuyor. polis işini iyi yapıyor gerçekten. orda yabancı ülke, kimbilir neler oldu bilemiyorum. hoş değil tabi ki. onları aklamaya çalışmayacağım. fransız polisini de suçlamayacağım. kötü niyetli insanlar var. ama ben burda holiganlığın h sinin olduğunu bile görmedim. duyduğuma göre fanatik bir milwall taraftarı sahaya girip rakip kaleciyi yumrukluyor. 7 yıl ceza almış. giremiyor maça. maç günleri gidip imza atıyor karakola. 7 yıl sonra, cezası bitince yine gidiyor maça. rakip kaleciyi yumrukluyor yine. adam manyak çünkü. adamın hobisi bu. nolmuş? ömür boyu ceza almış. trabzon'da hakemi tartaklayan adama noldu?

    spor haberlerinde, misal alanyalılar fenerbahçe deplasmanına nasıl gelirler? hava nasıl olacak? yolda bakım çalışması varsa başka hangi güzergahları kullanabilirler diye bölüm oluyor .

    3. lig'de seyirci ortalaması 7bin. bak 3. lig diyorum. ve nasıl güzel tempolu oynanıyor görsen sen de seversin.

    havası kötü sadece buranın. sürekli gri. yağmur yağıyor çok. ama ben çok seviyorum o havayı. tak kulağına kulaklığı, müthiş müzikler eşliğinde yürü. insanlar napıyor? izinlerini kışın sıcak ülkelere, karayiplere filan giderek kullanıyor. yazın da zaten hava güzel.

    wimbledon diye bir organizasyon var. (bkz: #50411891) şöyle bir entrymde gitmek isteyenlere ışık oldum. isteyen gelsin gidelim beraber. ayrıca roland garros'a paris'e de gitmek istiyorum. ona henüz fırsat olmadı.

    benim açlık sınırım 650 pound burda. ayda 1000 pounda krallar gibi yaşanıyor. asgari ücret 1200. her ay kenara 200 pound atabiliyorum yani. sıkarsam daha fazla da atabilirim. 11 ay çalıssam, çarpı 200 eşittir, 2200 poundum olur. onu da bugün ki tl kurundan 3.75 ile çarpsan. 8250 tl ile bir ay türkiyede neler neler yaparım ben. peheyy.

    kültürel olayları buraya yazmaya sığmayacak kadar çok. protestolar bile ilginç. çıplak bisiklet turu diye aratın. bakın resimlere, okuyun niye yapıyorlar. pantalonsuz metro günü var. ona bakın. insanlar özgür. sakallı müslüman otobüs şoförü de var. dövmeli piercingli de. hindu güvenlik görevlisi de var. katolik te. herkes özgür. herkesin yaşamaya hakkı var. sen gel. senin bana saygın olmasa bile senin de yaşamaya hakkın var. ama bana saygını göstermek zorundasın. benim alanıma dokunamazsın. dokundurtmazlar. benim, türkiye cumhuriyeti vatandaşı jzff'in hakkını koruyorlar. ingilizlere karşı da koruyorlar. bana burda saygısızlık yapacak diger türkiye cumhuriyeti vatandasına karşı da koruyorlar. sadece beni değil. 250 milletten insanın haklarını da koruyorlar. herkes eşit burda.

    son olarak suudi arabistan'dan örnek vereyim. yukarda bir yerde umre'den bahsetmiştim. 29 yaşımda bende gittim kutsal topraklara. orasıyla ilgili çok şey yazarım ama 3 gün sürer anlatacaklarım. tek bir şey seçicem. kabenin dibinde, bak 20 adım mesafede, her yerde dilenci cocuk vardı. kimisi kolu kesik taklidi yapmış. kiminin ki gerçekten kesikti. bir tane range rover geldi. 8 çocuğu bıraktı. sokaktaki 9 çocuğu götürdü. çocuklar şebekenin bir parçası. dilenci mafyası hakim. bunu ingiltere'de yapamazsın.çünkü ingiltere'de bırak on çocuğu dilendirmeyi, bir çocuğa fiske dahi vuramazsın. eğer vurursan adamın götünden kan alırlar kamil. kan.

    not: yine belirtiyorum. bu yazdıklarımın hiç bir tanesi ingiltere'yi övmek için yazılmadı. tek nedeni, adamların standardını anlatıyorum. bilmeyen bilsin. duymayan duysun diye. daha fazla kanıt isteyene sunabilirim kanıtları. paylaşılan linklerde gördüm. moralimiz bozuldu diye paylaşıyorsunuz. moraliniz bozulmasın. kendinizden başlayın değişime. yaşadığınız mekanı değiştirmek zorunda değilsiniz. ülkeyi de değiştirmek için elinizde güç olmayabilir. yönetimde siz söz sahibi olmayabilirsiniz. azınlık bile olmayabilirsiniz. ama kendinize karşı dürüst olun. değişin. bundan sonra her cafedeki garsona, her restoran çalışanına,her hademeye, her size bir şekilde hizmet eden insana, bir gülümsemeyi hal hatır sormayı çok görmeyin. önce kendiniz değişin. adam size ana avrat küfür etse bile siz insanlığınızı bozmayın. vardır garibin bir derdi vardır deyip önünüze bakın. uğraşmayın. dalaşmayın. kavgalardan kaçın. kendinize huzurlu ortamlar yaratın. madem uzaklaşamıyorsunuz, madem kaçışınız yok, kendi küçükmutlu dünyanızı yaratın. biliyorum zor. bazen olmayabilir. ama değişim önce içerden başlar. başkaları sana dellense bile, sen delirme. onun deliliğine ver. seni bozmalarına izin verme. kolay olacağını söylemiyorum. beğeniyorsan, buyur benim tavsiyem bu. beğenmiyorsan, zaten sen tercih etsen de etmesen de gerçek değişmiyor.

    edit: trafiği unutmuşum. demin yolda aklıma geldi. onu da ekliyim. şimdi yeni yeni türkiyede bazı bölgelerde gördüm. kavşak içindekine yol ver diyor. burda roundabout denilen o sistem var. hani biz iş makinası izleriz ya. milli ata sporumuzdur. ben burda sürekli roundabout izliyorum. arabalar vızır vızır geçip gidiyor. ambulansa yol vermelerinden bahsetmiyorum bile. onlar zaten şapka çıkarılacak cinsten. ama esas benim takıldığım konu, iki şeritli tek yön yol var diyelim. iki şeritten de gidebilirsiniz. ama sonra tabelalar yardımı ile anladınız ki, sola dönmek icin sol şeritten devam, düz gitmek için sağ şeritten devam etmeniz lazım. ileriden sola döneceksiniz. o zaman sol şeride geçiyorsunuz ve soldan ilerliyorsunuz. buraya kadar normal. soldan giden herkes sola dönecek demek. ister 3, ister 300 araba olsun. bir allahın kulu sağ şeritten uyanıklık yapıp gidip gidip gidip son dakka sola kırıp aralara sıvışmıyor. niye? aptal mı bu insanlar? hayır. medeni çünkü o insanlar. bakın emniyet şeridine girmekten bahsetmiyorum. normal şeritte gitmekten bahsediyorum. adam 300 araba dahi olsa, sırasına geçiyor. bekliyor kendi şeridini. çünkü biliyor ki, o ve onun gibiler sola dönmek için sağ şeridi kapatırlarsa, düz gidecek insanların hakkını gasp etmiş oluyorlar. düz gidecek adam boşuna trafikte beklemiyor o kuyrukta. türkiye'de defalarca olmuştur size bu. sola dönüş sokakta tek şerit var. 2 şerit sıraya giriyor kim önce kaparsa. peki burda niye yapmıyorlar? yap bakalım, evine ceza geliyor mu? gelmiyor mu? üstelik cezalar burda arabaya kesilmiyor. her arabanın 2 kullanıcı hakkı var. arabanın sorumluluğu kimdeyse ona geliyor ceza. o kişinin de belirli puan limiti var. puanı arttıkça cezası artıyor. bir süre elinden alınıyor ehliyeti. mahkemeye çıkıyor. çeşitli kurslar görmesi gerekiyor tekrardan. ara edit: @arnatuile hatırlattı. korna sesini unutmuşum. arabalar korna çaldığı zaman farkediyorsun ki, uzun süredir korna duymamışsın. korna çalınınca herkes bakar, çünkü o bişiy oldu demek. istanbulda sadece bir dolmuş kornasının gün boyu çaldığı korna, tüm ingilteredeki toplam korna sayısına eş olabilir.

    futbol ile ilgili de şunu unutmuşum. premier lig maçları dikkatinizi çektiyse hep cumartesi yerel saatle 15.00 da oynanır. bunun sebebi, cumartesi futbol günüdür. pazar ise aile günüdür. çocukları olanlar, çocuklarını her türlü aktiviteye götürür. sunday league denilen pazar ligleri vardır her branşta. babalar, anneler çocukları pazar ligi maçlarına götürür sabahtan. maçlar 12 ye doğru biter, isteyen pikniğine gider. isteyen gezmeye, alışverişe. toplum mühendisliği gerçekten harika. herkes gayet mutlu.

    ayrıca evsizleri unuttum. eğer vatandaş isen ve geçim durumum yok diyorsan, devlet sosyal devlet. sana ev vermek zorunda. hakların var. o yukarda saydığım 650 pounda mal olan evi 100 pounda alma hakkın var. council evleri denilen yerler var. devlet ev sahibi. hani dedim ya 3 katlıdan fazla eve izin verilmiyor diye. bazı semtlerde büyük 10 katlı yerler var. ama temtek duruyor ortada. ilkbas anlayamadım ama çoğunu devlet kendi yaptırmış. kiraya veriyor ucuza böyle durumu zorda olanlara. o yüzden evsiz gorunce dısarda anlam veremiyorum. çunku yardım isteyen herkes yardım alabiliyor. bu arada sık sık duyuyorum ki, bu council evlerinden alıp, kendi yaşıyormuş gibi gösterip, boş odayı kiraya veren, hatta utanmayıp tüm evi başkasına kiralayanlar var. yasal değil tabi ki. yapmakta büyük cesaret. ama kimlerin yaptığını az buçuk tahmin etmişsinizdir.

    ayrıca evlerin pahalılığına şunu da eklemek lazım. herkes bu ekonomiye güvenip ingiltere'de ev almak istiyor. dolayısıyla arz talep eğrisinde haklı olarak evler çok pahalı oluyor. hep söylerim, suriye'de 100 dairesi bulunan bir adam hata yapmıştır. suriye'de öyle zenginler varmıştır. halbuki ordan 100 dairen olacağına, 50 dairen olsun. git bir tane ingiltere'de al. bir tane ispanya'da al. bir tane amerika'da al. bir tane istanbul, bir tane eskisehir, bir tane izmir'de al. al oğlu al. sepet yap. dağıt riski. hatta aynı gelirin yine olur. ama noldu? savaş çıktı. evler noldu? yerle bir oldu. haa bu arada bende şu an sallıyorum. belki de suriye'de mülk edinme hakkı yokmuştur. ama siz demek istediğim şeyi anladınız. ben biliyorum denizli'de 300 tane dairesi olan adam var. ve bu adamın 2 kızı var. oğlu yok. karısı x5 e biniyor. kendisi yıllarca fiat uno'ya bindi. nice zaman sonra az yakıyor diye gitti bir nissan micra aldı. (lan bu yazıda iyice nissan micra reklamına döndü) ve bu adam hala gece 11 lere kadar çalışıyor. riski dağıtmamış. denizliden 300 daire almış ama peki bu parayı kim yiyecek? söyliyim. damatlar yiyecek. kızlar biraz güzel olaydı belki o damatlardan biri ben olmak için sıraya girerdim ama bilemiyorum altan. para için ruhumu satamam.

    hic kotu sey yok mu editi: var. kokorec olmamasi. tiklayin okuyun.

    3. yazıyı ekleme editi: buyrunuz
1037 entry daha
hesabın var mı? giriş yap