7 entry daha
  • tamam gülüp eğleniyorsunuz da, işin özü öyle komik değil.

    mübadele sonrası 3 nesildir hadımköy’de yaşayan hüseyin aga adında bir köylü güzergah olarak şimdilerde 15 temmuz darbesi hasebiyle takibinde kapatılan 1 inci zh. tug. kom.lığı gn. a. kani akman 1 kışlası
    civarında, o zamanın ecnebi çetecileri tarafından keçilerini otlatmak amaçlı çıktığı ormanlık alanda bir gece ansızın uykusunda kıstırılıp yakalanır ve bir ağacın dibine öldürülmek için bağlanır.
    "söylentilere göre çeteciler köylüleri yakaladıktan sonra işkence edilmek suretiyle korku salmak adına parçalayıp geçiş güzerğahlarına kazıklara asmak suretiyle bırakırlarmış."

    hüseyin aga kendine geldiğinde çeteciler tarafından yakalanıp ağaca bağlandığını fark eder ve içini tarifsiz bir korku sarar.
    hüseyin aga başını göğe kaldırıp kelime-i şahadet getirir.
    eski toprak, artık ölüm vaktinin geldiğini düşündüğünden olacak kurtulmak adına hiçbir girişimde bulunmaz.
    onun tek derdi keçileridir, gözü gibi baktığı keçilerine zarar gelmesini istemez. eski toprak bilir ki ben ölsem de keçiler bir şekilde köyün yolunu bulur ve ailemi geçindirecek nimeti kendilerine bırakacaktır.
    hüseyin aga tüm bunları düşünürken geceye ismini salmış zifiri karanlıkta çetecilerin de ilgisini uyandıra bir gürültün ormanı yararak kendilerine doğru hızlıca yaklaşmakta olduğunu fark ederler.
    ses o kadar ürkütücüdür ki , ağaçlar sanki kökünden sökülüp rüzgarın peşine takılmış bir kağıt parçası gibi üzerlerine gelmektedir.
    çeteciler derhal savunma pozisyonu geçip sesin sebebini korku dolu gözlerle beklemeye koyulurlar. eski toprak 50 senelik yaşamışlığında böyle bir duruma hiç şahit olmamış, bilakis kendisi de içinde bulunduğu durumu unutup bu korku seline kapılmıştır.
    ses iyice yaklaşıp çetecilerin etrafını tamamen sardığında geceyi anlamlı kılan dolunay birden yerini kan kızıla bırakır.

    "o geceye şahitlik etmiş zamane insanları ay’ın ansızın kan kızıla boyandığını hala torunlarına anlatmaktadırlar."

    tüm bu hengamede ortalık ansızın ölüm sessizliği ile kaplanır, bir yandan çeteciler bir yandan da hüseyin aga korku içinde karanlığın içinde etraflarını saran şeyin ne olduğunu anlamaya çalışırlar ama nafiledir.
    dakikalar geçmekte ama tek tık ses yoktur. uzun bir bekleyişin sonunda acı bir ölüm sesi karanlığı yırtıp geçmekte ve yerini yine sessizliğe bırakmaktadır. derken tekrar ve tekrar. tam 11 defa bu acı ses işitilir.
    her bir seste hüseyin aga şahadet getirip rabbinden canının sağlığını korumasını ister. ortalık, yerini gecenin seyrine bıraktığında ve kan kızıl ayın kaybolmasına müteakip hüseyin aga korkudan olacak bayılmıştır. sabahın kızgın güneşine uyandığında ağaca bağlı olmadığını fark eder ve 50 yaşın veremeyeceği bir çeviklik ile ayağa fırlar. ayağa kalktığında tüm çetecilerin öldüğünü gördüğünde şaşkınlığı daha da artar, hüseyin aga ne olup bittiğini anlamaya çalışsa da içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulduğu için rabbinden şükür diler.
    eski toprak keçilerinin ortalıkta olmadığını fark edip telaşa kapılır ve onların öldürüldüğünü düşünür.
    bu düşüncesi içine bir kabus gibi düşer, emin olmak için keçilerini aramak üzere hızlıca yola koyulur. bu arama esnasında yolda bir iz keser, bu onun keçi sürüsü olabilir umuduyla izleri takip eder.

    bu takip sonucunda " şimdilerde adı ‘’eski edirne asfaltı’’ olan ve ta o zamanlarda osmanlı’nın istanbul’u edirneye bağlayan yolu üzerindedir. uzun bir iz kesmeden sonra ve yine şimdilerde ‘’ tüyap kulesi civarlarına, büyükçekmece beykent yokuşu eski adıyla ‘’deve bağırtan yokuşunda’’ soluğu almıştır.

    **bilenler bilir edirne yolu bu güzergahta kıvrılıp hadımköy arnavutköy üzerinden istanbula bağlanmaktadır.

    hüseyin aga takip ettiği izlerin çekmece tarafına değilde, sol tarafa şimdilerde ‘’avcılar’’ tarafına gittiğini fark eder. fakat ortada büyük bir sıkıntı vardır avcılar tarafı sık ormanlık bir alandır ve hüseyin aga öncesinde çeteciler korkusundan hiç bu taraflara gelmemiştir.
    eski toprak tüm korkusuzluğunu toplayıp sırtını deve bağırtan yokuşuna verip avcılara doğru sık ormanın içine dalar. bu öyle bir ormandır ki sık çalılıklar ve cigralıklar ile çevrilmiş büyük bir topak alandır. keçilerine ulaşma çabası bu ormanı geçmesi gerektiğinin en yoğun duygusudur.
    yoğun çabaları neticesinde takribi 2 km ya gitmiş ya da gitmemiştir. bu çabası netice vermiş sık ormanlığın yerini büyük bir ova almıştır. eski toprak cennet gibi bir yeşilin içinde kendini bulmuştur. gördüğü manzara karşısında adeta şok olan hüseyin aga arkasından gelen ıslık sesiyle aniden irkilir ve tekrar çetecilerin eline düştüğünü düşünür. bunun üzerine ıslık sesinin aksine aniden koşmaya başlar, biraz mesafe kat ettikten sonra sırtından bir sızı ile yere yığılır ve bayılır.
    uyandığında karşısında cennet güzeli bir kadın görür, üzerindeki mahmurluğu attığında kendini toparlamaya başlar ilk önce oturur sonra ayağa kalkar üzerini şöyle bir silkeledikten sonra kafasını kaldırıp cennet güzeli kadına "sen kimsin hanım der, kadın şöyle bir geri çekilir " korkma ! ben bir müslümanım halinden anladığım kadarıyla sende çetecilerden kaçmış bir müslümansın burada seni kimse bulamaz der.
    hüseyin aga, kadının müslüman olduğunu öğrendiğinde içini bir huzur kaplar.
    fakat hüseyin aga’nın aklı hala keçilerindedir
    " hanım, keçilerimi otlatırken dün gece ansızın çetecilerin elin düşüverdim, rabbim sağolsun kurtuldum, tüm çeteciler sabah olduğunda ölmüştü inanın bana gözümle gördüm nasıl oldu hala anlamış değilim. tek bildiğim gecenin içinden çıkan 11 acı ses ve bayılıp sabah uyanmamdır.
    fakat sabah uyandığımda keçilerim yoktu bende onları aramak için yola koyuldum ve kendimi burada sizin karşınızda buldum ne olur söyleyin keçilerim burada olmalılar yolda izlerini takip edip buralara bu cennet mekana geldim. onlarda buralarda olmalılar, ne olur söyleyin onlar benim tek varlığım.’’

    kadın gülümser ve hüseyin aga’ya " ey efendi, keçilerin " beyin düzü "ovasındadırlar, merak buyurmayasın beyin düzü ovası onları beslemektedir bizde seni, sahibini beklemekteydik hoş geldin’’ der.

    hüseyin aganın sevinçten gözleri yaşla dolar bu cennet vatan bu ormanın içinde saklanmış alan ‘’beyin düzü ovası’’ona ve keçilerine sahip çıkmıştır.

    " hanım, nedir bu beyin düzü ovası, ben hiç duymamışımdır böyle bir yer"
    " kadın hüseyin agaya dönüp " takip et beni der"

    hüseyin aga emre itaat eder ve kadını usulca takip etmek üzere peşine takılır. büyükçe bir çadırın önüne geldiğinde kadın eski toprağı içeriye buyur eder. hüseyin aga çadıra girdiğinde içeride birinin oturduğunu görür ve sanki onu beklemektedir.

    kadın hüseyin agaya dönüp "ey misafir, bu gördüğün zat, bizim dermanı imamımız ‘’ beylik osman efendi’dir ‘’der"
    eski toprak hemen başını öne eğer ve şükranlarını sunar.

    beylik osman efendi, hüseyin agaya dönüp ey yolcu ‘’beyin düzü ovasına hoş gelmişsin’’ der. burası cennettir, burası rahim olan allah tarafından, ormanlık kaleler ile gizlenmiş ilahi bir yerdir ve buraya hak yolundan olmayan hiç kimse giremez’’ der.

    hüseyin aga, beylik osmanın ayağına kapanır.
    rabbim bir ışık tuttu ve beni buraya bu ovaya getirdi, başıma gelmedik bela musibet kalmadı. ey beyim, beni de aranıza bu cennet topraklara ‘’ beylik düzü ovasına’’ katmanızı isterim der.

    beylik osman gülümser ve hüseyin ağaya ey bin musibetten kurtulmuş müslüman, ‘’beylik düzüne’’ hoş geldin der.

    **gerçek hikaye budur ve beylik düzünün, bir bey olan osman beyin, düz ovalarından ismini almaktadır. beyliğin düz ovası, beylik düzü ovası ve günümüzde beylikdüzü’nün keşfi hadımköylü selanik göçmeni hüseyin aga tarafından olmuştur.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap