• nevrotik annesi tarafından kız çocuğu elbiseleri giydirilerek büyütülen, "ernestine" olarak çağırılan ve çocukluk yıllarında psikolojisi sikilip atılan 20. yüzyılın en ünlü maço figürlerinden biri diyebileceğimiz ernest hemingway'in üçüncü ve en küçük oğlu.

    gregory babasının gözdesiymiş, hatta daha 12 yaşındayken babasıyla birlikte içerler, babası sabahleyin gregory'ye, akşamdan kalmalığını hafifletsin diye, kendi elleriyle bloody mary hazırlarmış.

    hayatı konusunda farklı hikayeler var. okumuş çocuk, doktor olmuş mesela ama alkol düşkünlüğü yüzünden doktorluktan atılmış.

    gregory hakkında babasının her zaman bir kız çocuk istediği ve gregory'nin de bu baskıyı kaldıramadığı söyleniyor.

    gregory bir gün bir kız arkadaş ediniyor, kız uyuşturucu bağımlısı, yıl 195x. baba yapma etme dese de gregory laf dinlemiyor. kızla evleniyor ve yeni karısıyla birlikte babasını ziyarete gidiyor. ernest hemingway onları yolladıktan sonra eski karısı, greg'in annesi pauline'i arayıp bu evliliğe izin verdiği için ona bağırıp çağırıyor. kadında nadir rastlanan bir tümör var, ani bir streste vücudun aşırı derecede adrenalin salgılamasına neden olan bir tümör bu. telefon konuşmasının üzerine greg'in annesi pauline stresten şoka girip ölüyor. bunu öğrenen ernest hemingway, eski karısının ölümünden dolayı oğlu greg'i suçluyor. baba ve en sevdiği, en kendine yakın bulduğu oğlu arasında küslük böylece başlıyor. baba-oğul, ernest hemingway ölene değin bir daha hiç görüşmüyorlar.

    gregory avcılığa merak sarıyor, hatta atıcılık konusunda halen kırılmamış rekorları var. babası da giderdi safariye, izinden gitmiş tabii o da. fakat alkolik olduğundan profesyonel lisans alamıyor. babası gibi orduya yazılıyor, alkole bağlı olarak yaşadığı zihinsel sorunlar ordudan ayrılmasına sebep oluyor. birkaç kez elektro şok tedavisi görüyor ki artık bunun sonucunu siz düşünün, zihin paramparça.

    yıllar sonra afrika'da geçirdiği günlerin kendine terapi gibi geldiğini anlatan greg, kendisini medikal çalışmalarına dönecek ve babasının, annesinin ölümü konusunda yaptığı suçlamalarına cevap verecek kadar güçlü hissediyor. oturup babasına hayli acı bir mektup yazıyor, annesinin sağlık durumunu, annesinin ölümü hakkındaki tıbbi gerçekleri anlatarak bu ölümün, bütün bu trajedinin tek sorumlusunun babası olduğunu söylüyor. ernest hemingway bu mektubu aldıktan bir yıl sonra av silahını kafasına dayayarak kendini öldürüyor.

    tabii bu olay, iki ebeveyninin ölümünden de kendine suçluluk payı çıkarması hiç zor olmayan greg için aşılması hayli zor bir facia.

    20 yıl boyunca babasının hayatını, anılarını yazmaya çabalayan, aynı babası gibi dört kez evlense de (eşlerinden biri ernest hemingway'in 20 yıl boyunca sekreterliğini yapmış bir kadın) bir türlü mutluluğu yakalayamayan gregory sonunda cinsiyet değiştirme ameliyatı olup ismini de gloria olarak değiştiriyor. manik depresyondan mustarip olduğundan şuuru bir geliyor bir gidiyor; polislerle kavga ediyor, tutuklanıp duruyor.

    en sonunda 2001 yılında florida sokaklarında çıplak bir halde dolaşırken (bir kadın külotu giymeye çalışırken) polisler tarafından teşhirden dolayı tutuklanıyor ve miami kadınlar hapishanesine gönderiliyor. gloria, tutuklandığının ertesi günü mahkemeden cevap beklenirken miami kadınlar hapishanesinde kalp krizinden ölüyor.

    gloria ya da greg ölmeden önce verdiği bir röportajında şöyle diyor: "seven, hükmeden ve temelde iyi niyetli babalarda, insanı çıldırmaya götüren şey nedir acaba?"

    çok dramatik konuşmuş. yavaş be delibaş.

    greg ya da gloria, yavaş yavaş uçuruma sürüklenmiş... çok kederli bir hayat hikayesi onunki. aileler ve onların çocuklar üzerindeki etkisine dair; kuşak kuşak öteye gidebilen, bozukluğun aktarıla aktarıla, yansıya yansıya nasıl devam ettiğini ve hayatları nasıl mahvettiğini bir çırpıda görmemizi sağlayan zavallı bir karakter gregory. eminim gregory, tanışsanız kurtarılabilir olarak düşünebileceğiniz biriydi. böyle insanlarla karşılaşırız, düzelir diye düşünürüz, iyi, doğru, güzel, iyi aile, sevgi falan onu düzeltir diye saçmalar dururuz fakat nafile çabalardır bunlar. greg'in hikayesi bir yandan da bize bunu anlatır: sorun daha derinlerde bir yerdedir, sorun nesillerdir devam etmektedir. bütün bu bağlar, ilişkiler, bozulmuşluklar, çarpıklıklar, hastalıklar değil ilgiyle, özenle, tek dokunuşla, elektroşokla bile çözülemez. yanisi seni seviyorum demeyle hiçbir hasta iyileşmez.

    "hemingway laneti" deyip geçmek daha mı kolay acaba?

    entri:
    ernest hemingway'in en sevdiği oğlu da "hemingway'in laneti"nden payına düşeni aldı.

    bu yeterli olurdu herhalde.
hesabın var mı? giriş yap