çözümleme
-
analiz etmek, işleyen veya işlemeyen bir bütünlüğü anlamak üzere, işe yarar veya tutarlı birimsel yapılar ve yasalar ve kurma çabasıdır. birimine dek indirgeyerek yapıyı anlaşılır kılma. parçalayıçı görünürleştirme. adı üstünde çözümleme. analiz minimali, birimi, birimin bile alt düzeyini kurma etkinliğiyle yaratıcıdır, başarılı başarısız yaratma ayrı bir konu.
***
bir dostun hakkımdaki zılgıt analizi:
"buna sadece kişilik çözümlemesi değil de genel bir değerlendirme diyelim...
her şeyden önce karizmatiksin. evet bunu görmeden söyleyebiliyorum. çünkü karizma sadece orantıyla ilgili bir şey değildir. ruh hali, birikim, cesaret vs de işin içindedir. o yüzden karizmatiksin.
entel dantel bir adamsın. bunu zaten biliyoruz. sağlam mürekkep yalamışsın. ama bu da tek başına yeterli değil. doktor kocasından dayak yiyen kadın öğretmen arkadaşım vardı. üniversite eğitimi çok da gözde büyütülecek şey değil. eğitimi olmayan bir balıkçı hayatın sırrına ulaşabilir. hah işte sende ikisi de var. hem okullu hem alaylı. nasıl okulun üzerine bir şeyler kattıysan hayatının üzerine katmak için de uğraş içinde olmuşsun hep.
acayip zekisin. bu kadarı fazla. hayır kıskanmıyorum -yani belki azıcık. ama daha çok üzülüyorum. çok yanlış ülkede doğmuşsun. bu memlekette bu zeka sadece mutsuzluk. bunu da kendine bulduğun uğraşlarla çözmüşsün. kitaplarında, hobilerinle...
şimdi buraya kadar gayet normal, akıllı, işinde gücünde insanlardan bir adam gibi her şey... cıkk! değil işte. zıtlıkların adamısın aynı zamanda. diğer yandan bela ve macera peşinde koşan bir yanın var -o deli tarafın işte. yani pek çok konuda şanslı azınlıksın. iyi bir işin, evin, çocuğun, vs var. dur bi otur oturduğun yerde di mi? ama yok! özündeki deli taraf buna izin vermiyor. bir motosiklet yolculuğu anlatmıştın bana... benzinin bitmiş de, yağmurun altında hız yapmışsın da... hatırladın mı? işte bir sürü insana felaketler silsilesi gibi görünecek olan o yolculuktan sen eminim çok çok zevk aldın. hatta o yaşadıkların yaşam motivasyonun, hayatının yang kısmı. malum yin yang denge üzerine kuruludur. senin denge ise bazen yalpalıyor. neden? çünkü bazı konularda hayatı yeni yeni tanıyan ve gördükleri karşısında sevinçli bir şaşkınlık yaşayan bir çocuk gibisin. bu yaşına ve bütün yaşam birikimine rağmen bir çocuk tarafın var. bir tarafı hala fethiye'de kalmış bir çocuk.
sert değilsin mesela. öyle pata küte bi yanın yok. kavgadan kaçmazsın ama bile bile dalmazsın. (atarlı yanın hariç. o hep var, beşkazalı olmanın sonucu.) aslında kaçmazsın derken onu bile hayatı deneyimlemek olarak görürsün. hatta eğlenceli bulursun.
acayip eşitlikçisin herkese karşı. senin bu dünyada muhabbet kuramayacağın, söyleyecek laf bulamayacağın kimse yok. herkesle her şeyi konuşabilirsin. küçümsemeden. amaaa, evet, hep dediğin gibi ukala ya da kendini beğenmiş bir tarafın da var. bunu kimseye belli etmiyorsun, insanların yüzüne vurmuyorsun, kendi içinde yaşıyorsun. hani hakikate ermişsin de amaaan diyosun. ingilizce öğretmeni bir arkadaş vardı kara kuşak sahibi, şakayla karışık 'kaç kişiyi dövdün şimdiye kadar,' demiştim; o da 'bir insan dövüşmeyi ne kadar iyi bilirse o kadar az dövüşür,' demişti. seninkisi o hesap işte.
erkeklerle iyi anlaşıyorsun. erkekler arasında kendini daha rahat hissediyorsun. kadınlara daha çok deneysel yaklaşıyorsun. merak ediyorsun. kadın cinsini tam olarak çözememişsin çünkü. evet iki evliliğe ve bir sürü fingirdeşmeye rağmen. yani kuşkusuz klasik erkek libidosu da devrede, andropoz öncesi erkek azgınlığı -azgın teke modu. ama işte, sen seks olmasa da kadınları çözmeye çalışıyorsun daha çok. bu sana daha çok zevk veriyor. aslında sadece kadınlara değil tüm yaşama karşı var bu deneysel tavır. (bu arada araya şunu sıkıştırayım, bazı insanlar aşka, aşık oldukları kişiden daha çok tutkun olurlar, sen de öylesin. aşık olma duygusunu seviyorsun.) bu noktada ortaya şu çıkıyor: bu bilim adamı tavrı ile birilerinin evladı, birilerinin eşi, birilerinin babası olan ibisile çelişiyor, daha doğrusu kavga ediyor. bu kavgayı çoğunlukla bilim adamı olan taraf kazanıyor. işte sosyal ilişkilerini zedeleyen kısım da bu. çünkü bilimde duygu yok. bu seni, ne olursa olsun ben haklıyım noktasına getiriyor. o dikine giden ibisile bu işte. bu tavır aynı zamanda koleksiyon yapmak gibi. şöyle ki, sana bir zamanlar psikolojik roman yazmalısın demiştim. hatırlar mısın bilmem. o zaman seni daha az tanıyordum ama bence doğru saptama yapmışım. çünkü sen sanki hayatı romanı için malzeme toplar gibi yaşıyorsun.
peki, hiç duygusal tarafın yok mu? var tabii ki. zaten balıksın duygusal olmaman mümkün değil. o yönün de sanatçı kişiliğinde ortaya çıkıyor. duygusal kısmını sanatçı yönüne kanalize ediyorsun.
belirsizlikleri de seviyorsun. belirsizlikler o maceracı ibisile'nin iştahını kabartıyor. o merak duygusu, ne çıkacak ne olacak falan derken seni canlı tutuyor. o yüzden belki o macera dolu yolculuklar var hayatında.
eleştirilmeyi sevmiyorsun. bu özelliğini de kendini beğenmişliğine bağlayabiliriz bana göre.
sözcüklerin peşine düşmek, belki de hayatında kendin için yaptığın en hayırlı işlerden biri. çünkü o uğraş sendeki açlığı doyuruyor. macera arayan ibisile ile öğrenme açlığı olan ibisile orada aynı potada buluşuyor.
bütün bunların ışığında, evet bencilsin. kötü bir insan olmadığın için bencilliğin sadece kendi hayatının içine sıçıyor, o kadar. bu yüzden de senden iyi dost ama kötü koca oluyor işte. senin dar çevrene girmek riskli, geniş çevrende olmak eğlenceli bence."
beni, olasılıkla dağlı, şiddet bilen, net güce dayalı, sert ve coşkun yanım kızılderilimsi yapıyor. bu, bakışlar mayalar tarihöncesi kitabımdaki efelik ruhu yazıma yansıdı diyebilirim. ama ilk özgün çocukluktan sonra ovada, gurbette, toplumda kazandığım iletişim yetileri bunu dengeliyor veya kısmen örtüyor. kabul edilebilir, çağdaş, şehirli gibi görünüyorum, öyleyim de. ovada kazandıklarımın bir kısmı, bir ovalı olan annemden devralınma aynı zamanda. anamla babamın zıt kutuplar özellikleri bende tek bedende.
öteki biri assisili yani allah'ın garibi notları hakkında dedi ki:
[sizsiniz bu, hep siz
mesela yağmurunuz hep vardı
ağlamalardan bildiğiniz. nedeni belirsiz ağlamalar
sevgi mi bu? ne bu, aslında ne?
çocukken başlamıştı sizde olan
yağmur damlalarına aşkı doğuştan bilensiniz.
bu nedenle geldi yağmurunuz aslında.
denize aslında damla damla
damlaya aslında deniz olduğunu anlatmaya çalışacak olansınız ayrıca.
evet dudaktan olmalı bu, iletişimle, ama hangisi?
yazılı, evet bence de.
şimdi bu benim inancım mı? değil
aslında insana dair inançlı değildim ibisile
iletişime, yazmaya inanmazdım
artık, insana dair herhangi bir çıkış olacaksa, sadece bununla olabilir inanıyorum.
işte buna inanır haldeyim.
sonunda insana dair bir inancım var!
sevgiyle bir olmak. belki düş'lerimde sadece
yalnız uçan kuş olmak, denizde yüzen dalan çıkan balık
kolonisine isyankar işçi karınca
ayaza rağmen inatla çiçek açan meyve ağacı
seçemiyor insan, hepsi güzel bunların, hepsi ben olmalıyım
evet hepsi benim.
tutunuyorlar. gidemezler bir yere
benim düş cennetime lazım onlar
sizin yaşadığınız belki de]
***
"hangi yollara başvurabilirim? susmaya mı? susma kavga isteğini ancak körükler; öyleyse tartıştırmak, yumuşatmak için yanıt vermek zorundayım. uslamlamaya mı? hiç kimse ötekine söyleyecek söz bırakmayacak kadar arı bir özden yapılmamıştır. kavganın kendisini çözümlemeye mi? kavgadan üst kavgaya geçmek yeni bir kavga başlatmaktan başka bir şey değildir. kaçmaya mı? önceden gerçekleşmiş bir dağılmanın göstergesidir bu: çift şimdiden dağılmıştır: aşk gibi, ağız kavgası da her zaman karşılıklıdır." roland barthes - fragments d'un discours amoureux
(bkz: analiz/@ibisile), psikanaliz/@ibisile
(bkz: ben kendim/@ibisile)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap