68 entry daha
  • playback bile yapsa birimizden biri ölmeden sahnede göreyim diyerek gittiğim "slave to the grind" ile başlayıp "youth gone wild" ile biten konserde sebastian bach'ın endişeli beklentilerimin aksine - axl rose gibi çökmek, kırışmak, sesini kaybetmiek şöyle dursun - son derece "alive and kicking" oluşu; sahne hakimiyeti; uzun süre aradan sonra turneye çıkmanın verdiği coşku ve heyecanı seyirciyle sevgi yumağı olarak, seyircilerin ellerindeki pankart ve t-shirtleri "geri göndereceğim" sözüyle alıp herkese göstererek yansıtması; pek inandırıcı olmasa da egomuzu okşamaya yeten, "on beş yıldır bu anı bekliyordum, sizi görmeyi bekliyordum istanbul" demesi; derken bu yaz yine geleceğini müjdelemesi; 18 and lifeı çalmalarının pek çoğumuzun uzunca bir dönem üniforma bellediği t-shirt ve sweat-shirtleri akla getirmesi; grup elemanlarının birbirleriyle ve seyirciyle iletişimi, ön sıralarda yumruklaşıp itişen iki (en uygun sıfatı yerleştirin) adamı o sırada söylediği parçayı keserek uyarması; salon ve balkondaki seyirciyi örgütleyerek "get the fuck out" haykırışlarıyla dostluk, barış kardeşlik, kelebek ve böcekler içerikli mesajlar vermesi; konserin akışını zerre kadar bozmadan bir yandan şarkı söylerken bir yandan sahne dalışının* yerden kalkışlı bir türünü uygulamaya çalışan iki seyirciyi kollarından çekerek sahneye alışı ve daha sonra bir ara kulise yönelip orada dikilen birini öpmesi; encore yapıp "i remember you" ve "youth gone wild" çalmaları ve benim onküsurlu yaşlarda dinlediğim bir grubu şimdi onküsurlu yaşlarında olanların aynı coşku ve zevkle dinlemesi beni epey heyecanlandırdı.

    alkışlar dinmeyince bir daha gelir sandım ama bu yaza sarktı ikinci encore.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap