88 entry daha
  • frank baum’un romanı ve aynı adla 1939’da sinemaya aktarılan hollywood filmi.

    çocuk romanı, filmi vs. kategorilerine alınan pek çok eser gibi oz büyücüsü de anlattığı ikinci bir hikâye olup olmadığına dair pek çok yoruma maruz kalmış. klasikleşmiş her kitap, film hakkındaki binlerce yorumun tümünü yazarlarının da düşünmüş olabileceğini farz etmek biraz zorlama olsa da yazarların sadece eğlenceli olmasını amaçlayarak karakter ve hikâye yaratmaları başından edebiyatın amacına aykırı bir durum. oz büyücüsü için de siyasi, feminist, dini, hatta uyuşturucu bağlantılı pek çok farklı yorum mevcut. hikâyeyi bilinir yapanın (görselliği ve şarkılarının da etkisiyle) daha çok film olduğunu düşünürsek, izleyen çoğu kişini hemfikir olduğu nokta eserin çocuk filmi olmaktan uzak olduğu ve sadece dorothy’nin yaptığı hayali/gerçek bir yolculuğu anlatmadığı.

    bunlar arasında bana en yakın görünen, filmin dini bir inanış veya bu inanışı arama yolunda insanların yaşadıklarını temsil ettiği. dorothy zor bir anında evinden uzaklaşıyor ve yolunu kaybediyor. kendini yabancısı olduğu bir ortamda bulunca, ona yardımcı olmak isteyen iyilik perisi, ülkenin en güçlüsü olan oz büyücüsünün yolunu bulmasına yardımcı olacağını söyleyerek sarı yoldan hiç ayrılmaması gerektiğini vurguluyor. yol arkadaşları ise tıpkı onun gibi yardıma ihtiyacı olan ve kendilerini tamamlaması için tek eksik parçalarını oz büyücüsünden alabilecek üç kişi. onları ele geçirmeye çalışan cadı peşlerini hiç bırakmasa da nihayet büyücüye ulaşıyorlar, fakat ne büyücü sandıkları gibi bir varlık ne de ihtiyaç duydukları parçalarını onlara verme biçimi bekledikleri gibi.

    “yellow brick road” ve “emerald city” için tanrıya giden yol ve tanrının şehri benzetmelerinin yapılması boşuna değil. inanların inanca ve dine ihtiyaç duymaları, hayatta tutunacak bir şeyi ve kendilerine, en önemli ihtiyaçlarını bile verebilecek kadar güçlü bir varlığı aramaları ile paralel görünüyor. burada, bu yolu izleyen kişiler için yazar baum’un seçtiği karakterler dikkat çekici. dorothy henüz çocuk; tecrübesiz, hayat hakkında bilgisiz ve güçsüz biri. onunla gelen yol arkadaşları ise beyni, kalbi ve cesareti olmayan kişiler. dolayısıyla, tanrıya sadece bu özelliklerde insanların ihtiyaç duyacaklarını iddia ediyor baum. yolda karşılarına pek çok engel çıkıyor. cadı bir şeytan gibi onları takip edip korkuluğu ateşe vermekle tehdit ediyor. dorothy’yi koruyan ise yakut ayakkabıları. belki kendi yoluna gitmekteki kararlılığını buradan anlıyoruz. cadının çıkardığı başka bir engel ise gelincikler. anında uykuya dalmalarına yol açan bu çiçeklerin de uyuşturucu gibi etki ettiği yorumu yapılmakta.

    her türlü engeli aşıp nihayet oz’un sarayına ulaştıklarında, ilk anda ne yazık ki kapıdan bile giremiyorlar. gardiyanın bu noktada söylediği ise dikkat çekici. oz’u kimsenin göremeyeceğini, hatta kendisinin bile onu hiç görmediğini söylüyor. filmin başında iyi cadı da oz’un çok güçlü ama çok gizemli olduğunu söylemişti. kimsenin onun neye benzediğini bilmemesi, ama varlığından ve gücünden de hiç şüphe duymaması, tanrının sorgulanamazlığı gibi. dorothy ve arkadaşları gardiyanın iyi niyetiyle nihayet oz’un odasına giriyorlar, nihayet yüzleştiklerinde biz de tanrının gerçekten var olduğunu anlıyoruz. ama tıpkı olması gerektiği gibi, oz herhangi bir insan formunda değil, yüzü duvara yansıyan bir görüntü, önünde ise ateşler ve dumanlar var. üstelik dördü tüm cesaretlerini toplayıp isteklerini söylediklerinde, onlara bunu sağlayacağını ama son bir fedakârlık daha gösterip kendilerini kanıtlamaları gerektiğini söylüyor. oz’un istediği gibi cadıyı öldürüp süpürgesini getirdiklerinde ise sözünde durmuyor. burada yazar baum’un gerçekten anlatmak istediklerini anlatmaya başladığını söylemek mümkün. köpek toto, perdeyi düşürüp oz’un gerçek yüzünü görmemizi sağlıyor. ülkeyi yönetmekte olan oz, aslında diğerleri gibi bir insan. sesini makineler yardımıyla yükseltip görüntüsünü de değiştiriyor. hatta konuştukça anlıyoruz ki oldukça kötü bir büyücü ve tam bir kaza sonucu ülkeyi yönetmeye başlıyor, tüm bu beceriksizliklerini de korkutucu, sahte bir görüntü ve sesin arkasına saklıyor.

    bunu fark ettikten sonra tüm bu yolu boşuna geldiklerini sanıyorlar ama oz onlara yardımcı oluyor. teneke adama kalp yerine bir başarı ödülü veriyor, “dışarıda kalbi olan ve tüm gün iyilik yapanların senden tek farkı ödüllerinin olması” diyerek. koyunlardan, hatta kendi kuyruğundan bile korkan aslana bir madalya veriyor ve “kahraman” denilen kişilerden tek eksiğinin bir madalya olduğunu söylüyor. korkuluğa söyledikleri ise çok ilginç. ona zaten bir beyninin olduğunu, akıllı kabul edilen kişilerden tek eksiğinin diploma olduğunu söylüyor. korkuluk da anında karmaşık matematik formüllerini saymaya başlıyor. burada söylenmek istenen şu olmalı ki aslında hepimiz, başkaları tarafından onaylanmadıkça sahip olduklarımızın farkına varamıyoruz. illa ki tanrının bize aferin demesine ihtiyaç duyuyoruz. dorothy de arkadaşları gibi beklenti içinde, ama oz burada da eksikliğini gösteriyor ve balonu nasıl yöneteceğini bilmediği için durduramayınca dorothy’yi bırakıp gidiyor. yardımına koşan yine iyi cadı oluyor. ona evinin yolunu zaten bildiğini söylüyor, ama tüm bu yolculuğu yaşaması gerektiği için ona baştan söylemediğini görüyoruz. “ev gibisi yoktur” diyen dorothy anında evine doğru yola çıkıyor.

    filmin sonunda, “aradığın her şey aslında arka bahçende var” sonucuna varılması basit ve komik görünebilir, fakat filmin yolculuk boyunca renkliyken evdeki sahnelerde siyah beyaz olması, insanın kendisine söylenenleri yapıp büyülü bir kurtarıcıya doğru ilerlerken ne kadar umut dolu olabileceği, kendi aklını ve düşüncelerini izleyip bilinciyle hareket ederken ise hayatının ne kadar zor olabileceğini yansıtıyor olmalı. yine de yaşama tutunabilmek için ihtiyacımız olan tüm gücün kendi içimizde olması, evim diyeceğimiz yerin ise bir mekândan çok bu gücü bulduğumuz her yer olduğu düşüncesi, frank baum’un verdiği belki de en umutlu mesaj.
43 entry daha
hesabın var mı? giriş yap