215 entry daha
  • aklıma şu aborjin hikayesi geldi başlığın altında yazılanları okuyunca:

    hani kapitalist dünyadan giden araştırmacı yazarın bizim buraların oyununu tanıtmak için "şu ağaca koşacağız hep birlikte, ilk ulaşan kazanacak..." dediği. kazanınca ne olacak? diye soruyordu aborjinler, "işte kazanacak mutlu olacak...". e diğerlerine ne olacak? diye soruyordu bu kez aborjinler...

    ortaokuldan itibaren dünya klasikleri vermeye başladı ablam bana. bir süre geçince ve ben artık kitap okumanın lezettini öğrenince bu kez talep etmeye başladım: abla bu bitti... mutlulukla ve uzun tebrikler eşliğinde verdi sağ olsun :)

    türk romanlarını okumaya ise oldukça geç başladım bu sebepten; üniversite öğrenciliği ve sonrasına tekabül eder. haliyle mukayeselerim de evvelinden dünya klasiklerinin ruhumda oluşturduğu tatla oldu. doğru mudur yanlış mıdır bilemem ama edebiyat öğretmeni filan olmadığıma göre (mukayese yapmanın o disipline özgü kuralları vardır ve bilmiyorum anlamında) sorun yok diye düşünüyorum.

    her şeyi hatırlamam ben, belki de mesleki deformasyon; sır tutmaya dayalı bir mesleğim var. ama ahmet hamdi tanpınar'ın saatleri ayarlama enstitüsü'nü okuduğum, bitirdiğim, sonra bir daha okuduğum ve (galiba yky basımı idi- arka kapağının içine bir cep yapıp içine de ahmet hamdi'nin el yazması bir sayfayı koymuşlardı) ön kapağının içine bir cep yapıp, içine kendi oluşturduğum okuma kartını koyup (arapça/farsça kökenli kelimelerinin karşılıkları) arkadaşlara verdiğim zamanı unutamam.

    o kitabı okurken aldığım keyfi, lezzeti, yazara duyduğum hayranlığı mümkün değil unutamam. hani muhteşem bir yemeği tariflerken deriz ya: biraz şuna benziyor, biraz buna, şu da var bu da var ama bambaşka. aynı şekilde "bambaşka". çok sonra bir antalya yolculuğu sırasında okuduğu lise'ye* gidip hala özenle korunan el yazmalarını sevmişliğim, şükranlarımı iletmişliğim ve yine yıllar sonra aşiyan mezarlığı'nda ayakucuna oturup bir de orada teşekkür etmişliğim var.

    bu anımın sonrasında mesela hemen bir oğuz atay okuması peydah oluyor ama genelde yazıldığı gibi "tutunamayanlar" değil de tehlikeli oyunlar. bir insan muhteşem bir şey yaşamaktan ne kadar haz alabilirse o kadar alınmış bir haz; evet sanırım böyle tanımlayabilirim. hediye almam gerektiğinde hiç yormamıştır beni sağolsun; gönül rahatlığıyla alırım asıl teşekkürün okuduktan sonra edileceğinden emin... :)

    bu iki zat birbiriyle mukayese edilir mi? nasıl ki yaşadığım iki anı mukayese edemem, birini diğerinin önüne geçiremem; biraz öyledir benim için. ama bir kapıdan geçecek olsalar eminim ataycığım oğuz, ceketini ilikler ve ahmet abi'ye şöyle sağ eliyle bir "buyursunlar" der.

    muhtemelen girdikleri salonda da sıra sıra oturan baş konuklar ve konuklar vardır: ahmet mithat, peyami safa, halit ziya uşaklıgil, vedat türkali, buket uzuner, inci aral, elif şafak, şebnem işigüzel (bu kadının sarmaşık isimli romanını okumalısınız)...

    türk edebiyatı gecesi kutlanıyordur.

    saygıyla...

    (bkz: #62633370)
77 entry daha
hesabın var mı? giriş yap