52 entry daha
  • “babamla beraber eski eserlerin olduğu, zeminden az aşağıda, tarihi bir kütüphaneye gidiyoruz. ikimizin de üstünde şık takım elbise var. müdürü ziyaret ediyoruz. koltuklara oturuyoruz. benim oturduğum koltuk, siyah renkte. babam sanki âmir gibi davranıyor. kahve içer misin veya içelim gibi bir söz ediyor müdüre. biraz daha konuştuktan sonra babam sadede geliyor. aslından buraya fetö araştırması yapmak için gelmiş. örnek olarak oradan bir kitabı alıp açıyor, fetaî diye bir kelime gösteriyor. 12. imam demekmiş veya fethullah hoca'nın sahte 12. imam olması gibi bir durum... ben içimden "tüh beni buraya araştırma yapmak için getirmiş!" diye düşünüyorum. amelelik yaptıracak bana...”

    yorum:

    ism-i mensûb: herhangi bir yere, herhangi bir mesleğe veya bir dine ait olmayı gösteren isimlerdir. ism-i mensub da kelimenin sonuna arapça da “iyyün” şeklinde okunan bir “ye/?” getirilir, bu “ye” harfi şeddeli ve tenvinlidir, önceki harfin harekesi de esre yapılır. osmanlı türkçesinde ise şedde ve tenvinin kaldırılmasıyla bu ek “î” şeklinde okunur. kelimeye getirilen bu eke nispet eki denir. bu ekle türetilen kelimeleri türkçede “lı/li, ça/çe, sal/sel” gibi eklerle yapılan kelimeler karşılar. örnek: beşerî (insan ile ilgili)-beşer; ilmî (ilimle ilgili)-ilm; kamerî (ay ile ilgili)– kamer; bağdadî (bağdatlı) – bağdat gibi...

    “fetaî” de aynı mantıkla düşünülürse “feta+î” olur ve kelimenin kökü “feta”dır…

    feta: genç. delikanlı. cömert. yiğit… farsça’da, genc: hazine, define…

    tasavvuf sözlüğünde “fetâ: fütüvvet yoluna giren kişilere, fetâ denir. tasavvufta ıstılah olarak, "la seyfe illa zülfikar ve la fetâ illa ali" (zülfikar'dan başka kılıç, hz. ali'den başka yiğit yok) hadisinden girmiştir. o, kendisi muhtaç iken elindeki yiyeceği her gün sırayla miskin, yetim ve esire vererek (insan/8) nefs hayvanını yenme başarısını göstermişti…”

    “fetaî” ve ona çok benzeyen “fedaî” kelimesi aslında mana olarak da birbirine denk gelir çünkü “feta” olan kişi yani “fetaî” aynı zamanda başkaları için kendini “feda” edendir… tasavvufta fütüvvet’in çok farklı tanımlamaları yapılmış ancak genel manada güzel ahlakta kemal mertebesi denilebilir ki bu da insan-ı kamile işaret eder…

    özellikle muhyiddin-i arabi hazretleri tasavvufta ki “fütüvvet ve fetâ” makamını fütuhat-ı mekkiye’nin 2 ve 7.ciltlerinde uzun uzun anlatmıştır… ibn-i arabi hz:

    “fütüvvet bir hâl ki, sahibi öne çıkmaz.
    insanların rabbi’nin ve insanların nezdinde.
    fetâ, başkasını tercih etmeyi düstur edinendir…
    her neredeyse baş üstünde taşınır…
    arzular güçleriyle onu sarssa bile başkasını yeğler.
    çünkü o dirençlidir, tıpkı yalçın dağ gibi…
    sıkıntı ve şiddet anında hüzün ona hükmetmez,
    korku onu alıkoymaz güzel ahlâktan…
    onu tek başına putları kırarken seyret!
    yardımcısı yokken! fetâ: ılımlı ama güçlü insan”

    kur’ân’da “feta” kelimesi hz.ibrahim için, hz. musa’nın birlikte yolculuk yaptığı arkadaşı/yardımcısı için (yuşa aleyhisselam), ashab-ı kehf ve hz. yusuf kıssasında onunla birlikte hapse giren iki genç için kullanılır…

    imam sadık (a.s) dan nakledilen bir hadis: “ashabı kehfin bütün fertleri yaşlı idiler ama allah onların imanlarından dolayı onları genç olarak nitelendirmiştir, allah’a iman eden ve takvalı olan kimseler genç 'feta' dır.”

    yuşa aleyhisselam’ın ise sırf hz. musa ile sohbeti (arkadaşlığı) nedeniyle “fütüvvet/feta” ismini aldığı söylenir.

    rüyada “fetaî” kelimesi “12.imam” anlamına geldiğine göre, eğer buradaki mana zahiri olarak düşünülürse, onun dostluğu ya da o manaya nispete yorulabilir… aynı zamanda “genc”in “define ve hazine” anlamına gelmesi ve 12.imamın da gayb/gizli olarak bilinmesi nedeniyle, onun gizli bir define gibi olduğu da düşünülebilir.

    " ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ ebrahu hattâ ebluga mecmeal bahrayni ev emdıye hukubâ(hukuben" (kehf-18/60)

    "bir vakit de musâ fetâsına demişti ki: durmayacağım tâ iki denizin cem olduğu yere kadar varacağım, yâhud senelerce gideceğim"

    tevilat'tan: “bir vakit musa genç yoldaşına dedi ki…” bu ayeti kıssanın zahirini esas alarak anlamak gerekir. mucizeleri inkâr etmeye imkân yoktur. ama batıni anlamına gelince şöyle denebilir: bir vakit kalp musa’sı nefis gencine, bedene taalluk ettiği vakit dedi ki: “durup dinlenmeyeceğim.” yolculuğa ve sefere ara vermeyeceğim. ya da durmadan yola devam edeceğim, “ta iki denizin birleştiği yere kadar varacağım.” yani iki âlemin, ruh âlemi ile cisim âleminin birleştiği yere varacağım. bu iki âlem de insan suretinde ve kalp makamında tatlı ve tuzlu su konumundadır. “yahut senelerce yürüyeceğim.” yani uzun zaman yol alacağım."

    araştırmak= sürekli aramak= seyr-i süluk= yolculuk, sefer… “durmayacağım tâ iki denizin cem olduğu yere kadar …”

    rüyada araştırmayı isteyen baba> baba=ruh…

    baba amir> ruh, nefs üzerinde hâkim, yönetici…

    siyah koltuk=zat tecellisi…

    ibni arabi hazretleri; “fütüvvetin zirvesi hullet, yani dostluk makamıdır” der. “allah’ın birliğinin yücelmesini (tevhidi) kendi nefsinin çekeceği azaba tercih ederek, kendini ateşe attı. bunun içindir ki allah, hz. ibrahim’i kur’an’da fetâ olarak andı”

    enbiya suresi-60: “kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm / (bazıları) «ibrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk» dediler.”

    tevilat: “gençlik ve cesarette kusursuz, allah’tan başkasını kahretme gücüne sahib, can ve malı feda etme hususunda cömert bir yiğit duyduk. “bunları diline dolayan…” bunların kudretlerinin ve kemallerinin olmadığını, bunlara yokluk ve fena nispet eden bir genç duyduk.”

    ibn arabî’ye göre fütüvvet kuvvet makamıdır. kuvvet olmadan insanın fütüvveti uygulaması mümkün değildir. bu da rüyada geçen kahve’yi hatırlatıyor:

    kahve: kahve"nin ebced değeri "116"dır, "güç kuvvet" manasına gelen allah’ın "el-kavî" isminin de ebced değeri 116'dır... aynı ebced değerinde olan kelimeler aynı mana hizasındadır...

    (yorum 'deep blue' tarafından yapılmıştır)
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap