50 entry daha
  • fazla mübalağa edilen bir eser. evet, ortaya koyduğu tez makul ve kimi örneklerle test edildiği zaman güvenilir sonuçlar veriyor. fakat alternatif tezler resmen kestirip atılmış. yani dünyadaki en boş adam bile devletlerin kurumlarının ve enstitülerinin onların kültürel ve ekonomik vaziyetlerinin kombinasyonunun bir tezahürü olduğunu bilir. yani mesele gambiya'daki kurumlarla amerika'daki kurumların exclusive-inclusive olup olmaması değildir; bu kurumların niteliklerinin ortaya çıkmasını sağlamış olan tarihî tecrübe ve bu deneyimin hususiyetleridir. meselâ bir örnek vereyim, kıt'a avrupa'sında demokrasinin temelini atan devleti hepimiz britanya olarak biliyoruz. magna carta lakırdıları falan, hatırladınız değil mi. fakat magna carta'ya giden yolu kaçımız okuduk? yani evet, ingiltere esasen magna carta'da feodal beylerin krala karşı birleşmeleri ve ona bazı hakları içeren metinleri zorla imzalatmaları sayesinde kıt'a avrupa'sında demokrasinin beşiği oldu. fakat fransızlar gerizekâlı mıydı da böyle bir şeyi akıl edemediler misal? ingiltere'de daha 17. yüzyılda bir iç savaş neticesinde kraliyet lağvedilmiş, sonradan hanedan değiştirilmiş ve parlamento egemenliği inşa edilmiş iken, niçin fransa'da etats-generaux 18. yüzyılın sonuna dek toplanamamıştır? evet, demokrasi bu ingiliz geleneğinin bir sonucu. ama bu kurumların nasıl ingiltere'de ortaya çıktığını lakin fransa'da bambaşka bir şekilde demokratik kurumlara geçişin sağlandığını halen açıklayamadık.

    ben söyleyeyim, nedeni çok basit: ikisinin tarihi ve karşılaştıkları kültürler falan çok farklı da o yüzden. britanya adası roma hâkimiyeti bitince iki cermen asıllı ırk, angllar ve saksonlar tarafından zaptedildi. cermenlerin alâmet-i farikası boylar federasyonu şeklinde örgütlenen gevşek yapılar kurmalarıdır, âdetleri böyledir, romalılar tarafından medenîleştirilseler de bu yapıları günümüze kadar yaşamıştır, meselâ cermen ırkının bir numaralı temsilcisi almanlar federalizmi tarihleri boyunca çok tutmuşlardır. nedeni bu olabilir mi dersiniz? bingo, çok hızlı öğreniyorsunuz. neyse, bu iki kavim işte bu ananelerine düşkünlüklerinden ötürü witan adında bir parlemento kuruyorlar ingiltere'de. bu parlamentonun işlevi de yalnızca istişare ve meşveret ile tahdid edilmiş. kabile şefleri gelsin fikirlerini söylesin deyû. 1066'da ise bu sefer frank kökenli normanlar istila ediyor adayı, bu parlamentoyu dağıtmıyor kral william, fakat kendisine bağlı baronları sokuyor buraya. tüm toprakları da bunlara dağıtıyor. böylece ingiltere'de avrupa'nın geri kalanından çok farklı bir ''merkezî feodalizm'' inşa edilmiş oluyor. öyle ki kraldan izin almadan kale istihkamları dahi inşa edilemiyor, kraliyet vergi memurları ve merkezî mahkemeler sağda solda cirit atıyor. işte feodal beyler de, bu sebepten ötürü feodal haklarının yok edildiği kanaatine varıp krala karşı birleşiyorlar. fırsatını bulup magna carta'yı imzalatıyorlar. daha sonra krallar bakıyor ki bu iş böyle olmayacak, ikinci baron savaşı'ndan sonra feodal beylerin hâkimiyetini kırmak için parlamentoya bu sefer tüccarları, kent temsilcilerini, zanaatkârları falan almaya başlıyorlar. oldu size parlamento geleneği işte...

    hülâsa, ingiltere'nin parlamenter demokrasi geleneği, kendisine has tarihî deneyiminden kaynaklanmıştır; aynı şekilde tarihleri boyunca sürekli gevşek örgütlenmeler kuran cermen boylarının bu adaya gelmesi ve bir parlamento kurması, sonra da normanların adayı işgal ederek o zamana dek görülmedik bir merkezî yapı kuruşu olmasaydı, ingiltere'de de parlamento geleneği oluşmayabilirdi; fransa'da oluşmadığı, ispanya'da saçma sapan bir şekle dönüştüğü gibi. (şimdi buraya bakıp da avrupa'da ortaçağ'da bir sürü parlemento vardı falan demeyin, farklı bir şeyden bahsediyoruz burada).

    fakat kitap bunları dışlamış. üstüne üstlük bir de günümüzde ülkeler arası yoksulluktan daha mühim bir hale gelen ''ülke içi yoksulluk'' konusunda da pek bir bahis yok. belki de bu istatistikte gelişmiş ülkeler arasında bir numaranın ''kapsayıcı kurumlar''ın ortaya çıktığı yer olarak övülen amerika olması da ayrı bir tetkik mevzuu olabilir.

    elbette faydalı, okunması insana pek çok şey katabilir vesaire vesaire ama işte yok efendim iktidarda tek kişi olursa onun etrafına bir sürü menfaatçi çöker, sonra sistem verimsizleşir, şeffaflık olmazsa devlet işleri savsaklar falan; bırakalım bu işleri. ona bakarsanız sermaye tarihi boyunca kralları devirmeye çalışmış, neden? makamını ona borçlu değil de ondan. yani devlet menfaati icâbı sermayenin hırsına ket vurabilir. sermaye bundan hoşlanmamış, ''demokrasi'' diye antik yunan'dan bir şey aparmış, onu cilalamış ve değiştirmiş ve adeta yeni bir din kurmuş. artık halk head of executive'ini ve yasama organını kendi seçecekmiş falan filan. böyle olunca ne oluyor, dört sene veya beş sonra seçilip seçilemeyeceğini bilemeyen, popülist, çıkarcı bir sürü adam başa geçiyor. devlet kendisinin değil, kamunun malı olduğu için, akıbeti çok da mühim değil; önemli olan yeniden seçilebilmek. bu uğurda sermaye ve onun sahibi olduğu uluslararası medyanın desteğini almak çok önemli, sonra mazallah demokrasi elden gidiyor diye cnn arabaları istanbul'a doluşur. ne oldu sonra elimizde, sermayeyi semirt yoksa gidersin. yerine başka bir adam bulur getiririz. illa ki içinden bizi semirtecek olan çıkar. şimdi bu argümanla önceden zikrettiğim ''menfaatçi'' argümanı eşit değerde. çünkü basit aklî muhakemelere dayanıyor. dünyada kendisi ve etrafındaki insanlar zengin olmamış bir sürü despot var. sscb'nin başındaki despotlar misal.

    şu demokrasiyi bir din, bir kutsal büyü mertebesine koymaktan vazgeçelim artık. tezlerimizi de şu retorikten bir ayıralım. rica ediyorum yani.
115 entry daha
hesabın var mı? giriş yap