2 entry daha
  • "dünyaya getirmek istemediğim çocuklar, bana borçlu oldukları mutluluğu bir bilseler."*

    doğuştan geliyor herhalde bazı acılar. daha doğrusu bazı acıları çekmek üzere yollanıyoruz dünyaya. önemli olan; hangi kıtada, hangi coğrafyada ya da hangi ailede meydana geldiğimiz değil. bir elin beş parmağının beşinin de farklı olmasını geç, dün savunduğumuz fikirlere bile şaşırıp hayalkırıklıklarına uğrayabiliyorken kaldı ki başkalarıyla anlaşabilmek... ne gam.

    bugüne kadar var olup geçmiş gitmiş bilgeleri okudukça daha da mutsuzlaşıyor insan. her türlü metaforla mutlulukların birer düş acılarınsa su götürmez birer gerçek olduğunu ispatlayan schopenhauer, tecrübelerini içinden geldiğince ortaya dökerek herkesin yüreğine dokunan montaigne ya da iki dünyayı önüne serseler bir metelik bile vermeyecek olan hayyam. her ne kadar işkenceyi uzattığı için kötü bir şey olan umutlarımıza sarılsak da gerçekler gün gibi ortada ama biz insanlar çok romantik varlıklarız.

    yaş geçtikçe daha da sakinleşiyoruz ama doğruyu bulma konusunda sürekli bir bocalama var. her gün içmek bilmiyorum belki de yanlış, gerçeği unutup geleceğe olumlu bakmak bugünkü kararları kötü etkilemekte, nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan. belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü. biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki, parliamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?

    zihnimin kısıtlı pencerelerinden dışarı bakmaktan bile sıkıldım. çok fazla beklenti de yok ama yani ne yapsan olmuyor. çok fazla etkisinde kalıyorum hayatın. geçmişe bakıp hayflanmak, geleceği düşünüp tasalanmak yerine, günü yaşayıp rahatlamak varken heder ediyorum herkes gibi kendimi. şimdiki zamanın güçlü bir tanrıça olması sözünün arkasındaki dengeye olan inanç sakinleştiriyor yine de. yoksa insanlar olarak, çekilecek gibi değiliz.

    in vino veritas in aqua sanitas
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap