998 entry daha
  • japonya'da ikinci yılım dolmak üzereyken bu iki yılda öğrendiklerimi buraya yazmayı borç bilirim. elbette bazıları, yalnızca japonya'da yaşamak değil, türkiye dışında yaşıyor olmanın da öğrettiği şeyler; ama japonlardan öğrendiğim çok şey olduğunu düşündüğüm için bu başlığa yazmayı uygun buldum. yazı okunmayacak kadar uzun olmasın diye de bu giride yalnızca sadelikten ve japonların nasıl evlerde yaşadıklarından söz edeceğim.

    japonya'da ilk sene yurtta kaldım. sıradan bir yurt odasıydı. bu nedenle bu kısmı geçiyorum. yurtta yalnızca 1 sene kalabildiğiniz için ikinci sene kendi evinize çıkmak zorundasınız. ben de öyle yaptım. 22 m2 bir eve çıktım. içi vitrinden tutun da her türlü ıvır zıvırla dolu 177 m2 bir evde büyümüş biri olarak, bu evin bana ne kadar küçük göründüğünü söylemem gerekiyor. mutlaka duymuşsunuz. japon evleri ufak olmalarıyla, japonlar da minimalist oluşlarıyla ünlüler. ben böyle bir yaşama hep hayranlık duymuş olmama karşın şu ana kadar kendi başıma yaşadığım bir evim hiç olmadığı için gerçekleştirme fırsatım hiç olmamıştı. eşyaları oldum olası hiç sevmem. bibloları, tabloları, ıvır zıvır ne varsa hiç sevmem. tuttuğum evde buzdolabı ve mikrodalga fırın dışında hiçbir şey yoktu. çamaşır makinesi vardı ama, o evin dışındaydı. küçük ve sade bir ev kurmak için mükemmel bir fırsattı. kendime, eşyalarımı yerleştirmek için zorunlu birkaç parça şey dışında hiçbir şey almayacağıma söyledim ki alsam da sığdıramazdım. mutfak eşyalarını yerleştirmek için bir eşya (adı ne bilmiyorum), çekmece ve bir kitaplık aldım. ufak bir halı ile tamamladım ve evet, evim tamamdı. şimdi bu yaşam tarzı o kadar normal ve doğal geliyor ki ben bile ilk zamanlardaki şaşkınlığımı anımsayamaz oldum. eve ilk çıktığım zamanlar bu kadar ufak bir evde yaşadığıma gerçekten inanamıyor, anneme aslında gereksiz büyüklükte evlerde, gereksiz bir sürü eşyayla yaşadığımızı anlatıp duruyordum. futon denilen yer yatağımı her akşam serip her sabah kaldırıp evin içindeki gömme dolaba yerleştiriyordum. böylece yerden kazanmış oluyordum. 22 m2 ev bana çok rahat yetiyordu. mutfak tezgahının biraz küçük ve benim gibi ufak bir insan için bile alçak olması dışında hiçbir sorun yaşamıyordum. eve aldığım tek şey birkaç saksı çiçekten ibaretti. ilk aylar, içinde bulunduğum durumun sürekli farkına vararak "ne kadar minik ve sıcak bir yuvam var" diye durup durup gülümsemekle geçti. şimdi bunları yazarken yine düşünüyorum da, böyle bir yaşantı çok rahat ve güzel. evin ayrıntılı tüm temizliği birkaç saatte bitiyor. tüm aile sabahtan temizliğe başlayıp birkaç gün sonra yılmış ve hayattan bezmiş bir halde temizlik yaptığımız günleri anımsıyorum. ben hiçbir anlam veremediğim abuk subuk bibloların tozunu alırken yalnızca babamın boyu yetişiyor diye babam da perdeleri indirirdi. annem annem yerleri süpürürken eğer ikna edebilirse kardeşime de yerleri paspaslatırdı. bit pazarından hallice evin altından 4 kişi birkaç günde ancak kalkabilirdik. hiç kullanmadığımız eşyaları yıllarca evde tutup hayattan nefret edene kadar da temizliğini yaptık yıllarca. yalnızca ben ve ailem değil. gördüğüm kadarıyla ülkemdeki insanların büyük çoğunluğu böyle.

    zevkli olmayı evde hiç boş yer kalmayana kadar eşyayla dolduran bizler, zevkliliği boşluğun getirdiği zarafet olarak gören japonlardan öğreneceğimiz şeyler olduğunu düşünüyorum. japonların evlerinde ıvır zıvır eşya olmadığı için kalabalık ve iç karartıcı bir görünüm olmuyor. zaten evlerinde kullanmayacakları hiçbir şeyi barındırmıyorlar. yani eğer bir eşya oradaysa onun mutlaka bir işlevi oluyor. hal böyle olunca evleri çok zarif, sade ve ferah oluyor. eşya fazlasından nefret eden ve işlevsiz bulduğu her şeyi atan biri olarak söyleyebilirim ki, o geniş evleri kendimize zindan ediyoruz. evlenirken sırf gelenek böyle diye zevksiz ve işlevsiz mobilyalarla evleri doldurup yaşam kalitemizi düşürüyoruz. bunun zaten farkındaydım ama, japonya'da yaşamaya başladıktan sonra durumun düşündüğümden de korkunç olduğunu fark ettim. çok geniş evlerde yaşamanın çok iyi bir şey olduğunu düşünüyoruz. hiç kullanmadığımız odaları hiç kullanmadığımız eşyalarla dolduruyor, gereksiz miktarda kira ve ısınma parası ödüyoruz. insan, yaşadığı gibi düşünür de hiç mi biri çıkıp da "yahu bunlara ne gerek var" demez!?

    perdelerini kendim rahatlıkla çıkarıp takabildiğim, temizliği en fazla birkaç saatte biten bir evde yaşamak varken kendime neden işkence edeyim ki? şimdi diyebilirsiniz ki ben tek başıma yaşadığım için ev minik ve rahatım. peki ya aile evleri? şu ana kadar bir sürü japon ailenin evini ziyaret etmiş biri olarak söyleyebilirim ki aile evleri de ufacık. evde "dağınıklık" yaratan tek şey çocukların oyuncaklarıydı. bunun dışında duvarda saat dışında fazla olabilecek hiçbir şey görmedim. zengin diyebileceğim bir ailenin evi bile müstakil olmasına karşın küçüktü. çok geniş evlerde ve çok lüks yaşayan japonlar olduğuna eminim; ama bizim konumuz ortalama bir japon ile onun ortalama evi olduğu için genelin dışında kalan örneklere değinmiyorum elbette.

    neyse, lafı fazla uzattım. kendimi size anlatabildiğimi umuyorum.
2843 entry daha
hesabın var mı? giriş yap