32 entry daha
  • hakkinda girilen entry sayisina bakinca, acun ilicalidan daha mi onemsiz yani dedirttigi icin buradan sozluge kucak dolusu sitem yolluyorum. tabii ancak 400 entry sonunda buraya yazdigim icin kendime de sitem ediyorum. [gerci bu kistasa gore acun ilicali sozluk cemaatini, bir cok diger buyuk filozoftan da daha cok ilgilendiriyor. baktiklarim icerisinde sadece nietzsche, marx ve mevlana basliklarinda daha cok entry vardi]

    buyuk bir hevesle hakkinda yazilanlari okurken farkettim ki, zati muhteremin felsefesi hakkinda bir iki paragraf disinda soyle aciklayici birsey yok. oysa ki tum felsefe tarihi boyunca sistem kurmus az sayidaki filozoftan biri olmakla kalmamis, dogu felsefesi hakkinda en derin bilgiye ulasan batili filozof olarak da tarihe gecmistir.

    agzinda puro, elinde sicak sarap, oturdugu entel koltugundan entry sayilarina bakarak ahkam kesen bosbogaz bir schopenhauer hayrani olmamak icin ise once rastlamis oldugum yanlis anlamalari duzelterek baslayim, sonra felsefesine geliriz [bu biraz tersten oldu, konuya yabanci olanlar sonraki entryden baslasinlar]

    1) dogu felsefesinden etkilenmesi...

    efendim bundan uzun uzun felsefenin oykusunde bahsetmistim. ozetle, schopenhauer sistemini cok erken yasta, daha 20lerinde gelistirip yayimlamistir. (fark edilip unlenmesi ise 63 yasinda gerceklesti) bu esnada daha dogu dinlerinin kutsal metinleri avrupada yaygin degildi. schopenhauer ancak 30larindayken, majer isimli bir cevirmen arkadasi sayesinde bu metinlere ulasti. bu esnada farketti felsefesinin dogu felsefesiyle ne kadar benzer oldugu. [aslinda burada butun alkis schopenhauera gitmemeli, zira sisteminin kokleri kanttadir.]

    bundan sonra kendi savlarini kuvvetlendirmek icin bu metinlerdeki paralellikleri aradi. zamanla konu hakkinda uzman oldu ve unlenmesiyle beraber, bati dunyasinin dikkati ilk defa (platondan bu yana) dogu felsefesine yoneldi. (bu esnada artik yeteri sayida ceviri de mevcuttu)

    dolayisiyla felsefesini tamamen ozgun bir sekilde yaratmis, ayrintilarini belirlerken ve insanlari ikna etmeye calisirken dogu metinlerinden faydalanmistir.

    2) nietzschenin ubermensch teorisiyle ilgisi...

    pek yoktur. nietzsche schopenhaueru okumasi uzerine parlak akademik geleceginden vazgecip filozof olmus ve ondan cok etkilenmistir. fakat ubermensch kavraminin kokleri, nietzschenin schopenhauerdan bagimsizligini ilan etmesiyle atilir. zira schopenhauer, evrene cok kotumser bakar, butun hayati anlamsiz gorur. biz iradenin kolesiyizdir ve hayat tatminsizliklerle doludur, asla mutlu olamayiz. (budizmle paralelligi burada) bu yuzden yapmamiz gereken sey dunyevi seylere sirt cevirerek, bagimliligimizi ve acimizi azaltmaktir.

    oysa nietzsche, bunlara katilmakla beraber, tam tersine dunyaya dort elle sarilmayi, tutkulara kapilip gitmeyi ogutler. o tutkular, o dunyevi hazlar, icimizdeki gucun (iradenin) disavurumudur ve bunlara dort elle sarilarak, kendimizi gerceklesitiririz (maslov hiyerarsisinin son basamagi) ve ancak boyle mutlu oluruz. bu kendini gerceklestirmeyle insan ozgurlesir (ornegin ahlaki deger yargilari veya gelenekler tarafindan baglanmaz) ve ustinsan olur.

    3) "munzevi bir hayat yasadigindan eglenceye, diskoya, bara karsiydi..."

    schopenhauer munzevi bir hayati savunmus olmasina karsin kendisi oyle yasamamistir, munzevi degildir. tam tersine zengin bir ailenin cocuguydu ve zevk icin yaptigi profesorluk disinda, hic calismadi. tum parasini, kurumsal olmayan kendi egitimi icin harcadi, degisik diyarlara yelken acti. ozellikle gencliginde de epey bohem donemleri oldu, bol bol kadin pesinde kostu. bu bakimdan, oldukca sikici bir hayat surmus olan ve dogdugu kasabadan hic cikmamis olan "hocasi" kanttan cok farklidir.

    asil ilginc olan, bu hayatiyla buddhayi animsatmasidir. buddha da bir prens olarak dunyaya gelmis, gencligine kadar sarayindan cikartilmamistir. hikayeye gore yine de hep icinde bir huzursuzluk mevcuttur ve bir gun gizlice sarayindan kacarak four sightsi yasar; yani aciyle ve olumle tanistigi dort goruntuyle karsilasir. butun rahatini geride birakarak munzevi bir hayati secer ve insanlik durumunu ogrenmek icin yillarca o bilgeden bu bilgeye kosturur, cok uzun bir sure basarisiz olur [bu yuzden onun hikayesini cok severim, "kusursuz" degildir, tanrilastirilmamistir. sonradan aydinlanir] neyse, sonucta schopenhauer da butun rahatligina ve gencliginde yasadiklarina ragmen, arzularin tatmin edilemeyecegini ve dunyevi oldukca gercekten mutlu olamayacagimizi savunmustur. elbette buradaki mutluluk kasti nirvana benzeri bir kayitsiz (indifferent) huzurdur.

    4) "schopenhauer kotumserdi ve kadinlari sevmezdi cunku annesi ona kotu davranmisti, mutlu bir cocukluk gecirmemisti..."

    bunu bilerek sona biraktim cunku buradan, sonraki entrymde bahsedecegim felsefesine baglayacagim. bir kere modern bir filozofun taninmasi icin savlarini temellendirmesi, nedenler sunmasi gerek. eger kotumserliginin butun kaynagi mutsuz bir cocukluk olsaydi, yuzlerce sayfalik kitaplarinda sadece bundan bahsederek butun dunyada yanki uyandiramazdi herhalde. onun kotumserliginin nedenini tek cumleyle anlatmak istiyorsak bu, iradenin kisiliksiz, zihinsiz, amacsiz, zekadan yoksun bir guc olduguna inanmasidir.

    peki bu ne demek, hatta onu birak irade ne demek? iste bunu da "10 dakika sigara molasinda schopenhauer" entrymde jet hiziyla anlatacagim.
1928 entry daha
hesabın var mı? giriş yap