• yemeğin kutsal olduğu bir ailede büyüdüm. aile de, toplumun yiyeceği bu kadar kutsamasından dolayı böyle davranıyor tabi ki. yani bir yetimhanede de büyümüş olsaydım, muhtemelen yiyeceğin kutsanmış olduğu bir algıyla büyüyecektim.

    yıllar yılı, tabağıma ne kadar yiyecek konulmuşsa hepsini bitirerek sofradan kalkmaya gayret ettim. sofrada bir tırnak büyüklüğünde ekmek parçası kalmayagörsün, babam hemen onu da alır ağzına atardı. önümde tırnak kadar ekmek parçası kalsın, onu yemem için direktiflerde bulunur, taktikler verirdi. bu yüzden yemek masalarının mezarcısı olup çıktım. kimin önünde, minik, anlamsız, doyurmayacak parçalar varsa, israf olmasın diye hep ağzıma attım. yemekten çok, yemeği bitirebilmekten haz alıyordum.

    bir sevgilimle dışarıda yemek yerken her zaman acayip uyuz oluyordum. kadınlar –belki benim hayatıma girenler öyleydi- doyduklarında çatalı bırakabiliyorlar. lan tabakta yarım tavuk butu duruyor, üç beş parmak patates kalmış, niye yemiyorsun aq, yazık değil mi diye kendimi paralıyor “ay ben doymadım, dur seninkinden de yiyeyim” diye kızın tabağına el atıyordum hep. doymadığımdan da değil ha, tabakta kalmasın. bunun tabi, iki sebebi vardı. 1) yemek lan bu, çöpe mi gitsin? 2) parasını veriyoruz amk, çöpe mi gitsin?

    bu ilkelliğimi yıllar içerisinde aştım. insan, göçebe olmadığının, farkına çok zor varabiliyor. halen genlerimizde “lan bir sonraki yemeği nereden bulacağım, bunun tamamını tüketmeliyim ve yola devam etmeliyim” mesajı seçim otobüsü gibi dolaşıyor. ama nihayetinde yemeğin tabakta kalmasının bir sorun olmadığını, çöpe atılan yemeğin israf olmadığına ikna oldum. sebeplerini açıklayacağım. ama bunu kabul etmiş olmam benim için çok önemli bir andı. bunu artık babamla konuşacaktım. günlerce gidip geldim, her seferinde babamla bunu konuşacakken vazgeçtim. en son bir akşam bir şişe viski içtim ve babamın yanına gittim. “baba. seninle çok önemli bir şey konuşacağım. bir itirafta bulunacağım” dedim. babam doğruldu. yutkundum. söylemeye çalıştım, dilimin ucuna geliyor ama söyleyemiyordum. babam iyice endişelenmeye başlamıştı. benim muhtemelen eşcinsel olduğumu, evliliğimin de paravan olduğunu düşünmeye başlamıştı. en sonunda ağlayarak lafa girdim.

    ya neyse baydı bu sondaki muhabbet. klasik bir ekşici gibi “babama da şöyle dedim ehüeehüe, annem minoşum da ehüheüheh” demek istemiştim ama iğreti durdu.

    şunu soruyorum size:

    yemeğin çöpe atılması mı israftır, yoksa gereğinden fazla tüketilmesi mi?

    yemeği çöpe attığımızda bilumum hayvanat bundan istifade edebiliyor. kedi, köpek, martı, fare... konteynırlara atıldığını varsayalım ve ağzı kapalı olduğu için kedi, köpek istifade edemiyor diyelim. yine de çöp kamyonlarıyla çöplük alanlara götürülen yemekler bir şekilde doğanın içinde bir dönüşüme uğruyor, ya hayvan yiyor, ya gübreleşiyor. yani muhakkak ki bir geri dönüşümü oluyor. bu bahsettiğim de en adi haliyle çöpe ulaşması. yoksa yiyemediği yemekleri bilinçli olarak hayvanlara sunan, çöpe atılan yemekleri toplayıp hayvanlara ulaştırma organizasyonları yapanlar da var.

    aksi halde “aman da israf olmasın, aman da bunu bulamayanlar var” diyerek hayvan gibi yiyen, tabağın dibini dilleyen israf etmemiş mi oluyor? günlük kalori ihtiyacından fazlasını tüketen, doyduğu halde israf olmasın diye yemeği yine de bitiren kişi israf etmemiş mi oluyor? tam tersine, esas israf, ihtiyacından fazlasını tüketmektir. zira bunu tek başına tamamen tüketiyor ve olabilecek en büyük geri dönüşümün kişisel dışkın oluyor. (kişisel dışkı ne güzel bir tabirmiş amk, bokun bilimsel tanımlaması gibi)

    büyük çoğunluğun fazla kilolarının olduğu aşikar. yani hepimiz günlük kalori ihtiyacımızın üzerinde tüketiyoruz. bu tüketim esnasında, ihtiyaç fazlasını da, ziyan olmasın diye zayi ediyoruz. nasıl bir mantık lan bu? ihtiyaç fazlasını tüketmediğin takdirde geri dönüşüm sağlanabileceği bir sürü alan varken, ihtiyaç fazlasını tüketerek hem kendine marjinal bir fayda sağlayamıyorsun, zarar veriyorsun bir de “israf olmadı” diye manevi bir haz alıyorsun. çok aptalca.

    arkadaşlar. yiyemediğiniz ekmeği, pencere önüne koyabilirsin, çöpe atabilirsiniz, sokağa atabilirsiniz. kesinlikle çarpılmayacağınızın aksine, sen yesen sana yağ, göbek, basen olarak geri dönüş yapacak bu fazlalığın, başka canlılara enerji olarak geri dönüş yapacağından ötürü, sana sevap olarak geri döneceğinin garantisini veririm. sevap ya da iyi karma, ne diyorsan de.

    bugün, kesinlikle şuna inanıyorum ki, yemeği bitirmeye çalışmak israftır, çöpe atmak değil. dünyaya, doyduğunuz, ihtiyacınız olan kadarı tükettiğiniz halde fazla yiyerek katkıda bulunduğunuz sanrısından kurtulun. herif iki lokma ekmeği çöpe atmayıp mideye attı diye iyi insan olduğunu, dünyaya katkıda bulunduğunu düşünüyor ya, hayret bir şey.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap