8 entry daha
  • bu kitabı okurken düşündüklerimi ve hissettiklerimi tam anlamıyla ifade edemeyeceğimden eminim, her şeyden evvel bir insan nasıl zamanlar üstü olur bunu görmek için dahi okunmalı bu kitap, 1800'lerin ortalarında yazan bir insanı okurken sanki bugün yazmış gibi hissediyorsunuz. kierkegaard'ı okudukça sartre'ı daha iyi kavrıyorum,

    --- alıntı ---

    "doğru anlaşıldığında hiç kopmayacak bağlarla birbirlerine bağlanacak beyinleri sık sık birbirinden ayıran sayısız yanlış anlamalar gözümün önünden kaybolup gittiler."

    "tecrübe sahibi insanlar bir ilkeden yola çıkmayı çok akıllıca bulurlar; ben de onların gönlü olsun diye, “bütün insanlar sıkıcıdır” ilkesiyle başlıyorum. bu konuda bana karşı çıkacak kadar sıkıcı biri yoktur herhalde. bu ilke, hareket ilkesini sağlayan “negatif”in temel şartı olan iticilik gücüne en yüksek derecede sahiptir. sadece itici değil, son derece ürkütücüdür de; ve bu ilkeyi arkasına alan kişinin keşifler yapacak sonsuz bir itme gücüne sahip olması kaçınılmazdır. zira, eğer benim ilkem doğruysa, sıkılmanın insanlık için ne kadar yıkıcı olduğunu şöyle bir düşünüp, bu temel hakikat üzerindeki yoğunlaşmanızı uygun bir şekilde ayarlayarak istediğiniz derecede modern bir momentum elde edebilirsiniz. eğer hareket gücünün kendisine zarar verme pahasına son sürat gitmek istenirse, insanın kendisine şunu söylemesi yeterlidir: sıkılmak bütün kötülüklerin anasıdır. öylesine sakin ve durağan olan sıkıntının böyle bir harekete geçirici bir güce sahip olması şaşılacak şey. sıkılmanın yarattığı etki bütünüyle sihirli bir şeydi, ne var ki çekiciliğin değil, iticiliğin getirdiği bir etki.

    sıkılmanın ne denli tahripkar olduğu çocuklarda da herkes tarafından gözlemlenir. çocuklar eğlendikleri sürece daima usludurlar. bunun doğruluğu su götürmez; çünkü bazen oynarken bile yaramazlık yaparlarsa, bunun sebebi artık sıkılmaya başlamış olmalarıdır. sıkıntı, başka bir biçimde olsa da artık devreye girmiştir. bu yüzden bir dadı seçerken sadece vakarına, dürüstlüğüne ve terbiyesine bakılmaz; aynı zamanda estetik açıdan çocukları eğlendirme becerisi de dikkate alınır; bu konuda eksikliği varsa, aranan diğer bütün özelliklere sahip olsa bile tereddütsüz işten atılır. demek ki ilke bu noktada açıkça kabul görmüş oluyor; fakat dünya işleri çok ilginçtir, alışkanlık ve sıkıntının etkisi o kadar yayılmıştır ki, estetik bilimine bu tek olayda hakkı verilir. eğer birisi karısının sıkıcı olmasından dolayı boşanmak istese, ya da görünce içi sıkıldığı için bir kralın tahttan inmesini, ya da dinlemesi sıkıcı olduğu için bir vaizin sürgüne gönderilmesini, ya da korkunç sıkıcı oldukları için bir başbakanın görevden alınmasını, bir gazetecinin müebbet hapsini istese, sonuç alamayacağını görecektir. bu yüzden de dünyanın gitgide kötüye gitmesinde, sıkıntı arttıkça kötülüklerin gitgide artmasında şaşılacak bir yan yoktur. can sıkıntısı bütün kötülüklerin anasıdır.

    bunun tarihi ta dünyanın başlangıcına dayanır. tanrılar sıkıldılar, insanı yarattılar. adem yalnızlıktan sıkılınca havva yaratıldı. o zamandan beri sıkıntı dünyaya girmiş ve nüfusa oranla artmıştır. adem tek başına sıkılıyordu; sonra adem’le havva birlikte sıkıldılar; adem’le havva ve habil’le kabil en famille ( ailecek ) sıkıldılar; sonra dünya nüfusu arttı ve halklar en masse (kitleler halinde) sıkıldı. kendilerini eğlendirmek için başı göğe değen bir kule yapma fikrine kapıldılar. bu fikrin bizatihi kendisi kulenin boyunca sıkıcıydı ve sıkılmanın nasıl üste çıktığının korkunç bir deliliydi. sonra uluslar, şimdi tıpkı insanların yurtdışına çıkmaları gibi, yeryüzüne dağıldılar, ama sıkılmaya devam ettiler. bu sıkıntının yaratacağı sonuçları bir düşünün!"

    "bütün insanlar sıkıcıdır. sıkmak kendini ve başkalarını sıkmak diye ikiye ayrılabilir. başkalarını sıkanlar ayaktakımı, yığınlar ve genel olarak bütün insanlık kafilesidir. kendilerini sıkanlar ise seçkinler, aristokratlardır; şu garip bir gerçektir ki, kendilerini sıkmayanlar genellikle başkalarını sıkarlar, kendilerini sıkanlar da başkalarını eğlendirirler. kendilerini sıkmayan insanlar genellikle şu ya da bu şekilde kendilerini son derece meşgul eden insanlardır; bu insanlar tam da bu sebepten en sıkıcı, en çekilmez olanlardır. hayvanlar aleminin bu türü, erkeğin arzusuyla kadının şehvetinin ortak meyvesi olamaz herhalde. bütün alt hayat biçimleri gibi, yüksek doğurganlık oranıyla göze çarpar ve yılmadan çoğalırlar. doğanın böyle varlıkları dünyaya getirmesi için dokuz aya ihtiyaç uyması anlaşılır gibi değil; aslında bunlardan düzinelerce çıkması beklenir. ikinci grup aristokratlar, kendilerini sıkanlardır. yukarıda değinildiği gibi, genellikle başkalarını eğlendirirler – bazen dıştan bakıldığında ayaktakımını, daha içten bakıldığında ise yeni arkadaş üyelerini. kendileri ne kadar derin sıkılırlarsa başkalarını eğlenmesine o derece güçlü hizmet ederler, hatta sıkılmalarının doruğa ulaştığı zamanlar ya sıkıntıdan ölürler (pasif yapı) ya da meraktan kendilerini vururlar (aktif yapı)."

    "iki insan aşık olup da birbirleri için yaratıldıklarını düşünmeye başladıklarında, ayrılma cesaretini gösterme vakti gelmiştir; çünkü devam ederlerse her şeyi kaybedip hiçbir şey kazanamayacaklardır. paradoks gibi gelebilir, duygu açısından öyle; fakat anlayış açısından öyle değil. bu alanda insanların kendi ruh hallerinden yararlanması özellikle gereklidir; bu ruh hallerinin yardımıyla insan bitip tükenmeyen çeşitte kombinasyonların farkına varabilir.''

    --- alıntı ---
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap