6 entry daha
  • "
    "selâm sizlere zeus’nn çocukları, bana güzel şarkılar verin
    söyleyin nasıl önce tanrıların ve toprağın meydana geldiğini
    ve ırmakların, kabarıp gürleyen sonsuz denizin."

    bu dizeleri yazan, 1953 yılında, bir klâsik filoloji doçenti olarak öldü. kırk yaşındaydı. 1947 yılında bu dizeleri yazarken, amacı, şiir yazmak değil, walther kranz’ın "antik felsefe" adlı yapıtını dilimize çevirmekti. eski yunanca’yı çok iyi bildiği için antik metinleri doğrudan doğruya yunanca’dan çeviriyordu. olağan- üstü çalışma gücü, yazdığı ve çevirdiği daha birçok yapıttan anlaşılıyor. 1912 yılında doğmuş, izmir lisesini bitirmiş, milli eğitim bakanlığınca açılan sınavı kazanarak berlin üniversitesinde germanistik okumuş, sonra bakanlığın isteğiyle `heidelberg
    üniversitesinde` klâsik filoloji doktorası yapmıştı. yurda dönünce atatürk lisesinde lâtince öğretmenliğine getirilmişti. daha sonra üniversiteye geçmiş, klâsik filoloji doçentliğine yükselmişti. kendisini tanımam. bu bilgileri, 1964 yılında dil kurumunca ikinci baskısı yayımlanan "dil ve kültür" adlı yapıtında buldum.

    "bu çağ ki çocukları babadan, babalan çocuklardan uzaklaştıran
    kimsenin kimseye saygı duymadığı, görevlerin unutulduğu
    kimsenin dostu ve konuğu kalmadığı bu çağ son bulacak."

    bu dizelerin yazıldığı günden bugüne yirmi üç yıl geçmiş. bu yirmi üç yıl içinde gerek dil, gerek sanat yönünden büyük aşamalara ulaşıldı. hele kültür dünyamız, değil yirmi üç yıl, on yıl öncesiyle bile karşılaştırılamayacak kadar ileri bir çizgiye vardı. oysa bu dizeler, dilindeki arılık ve kuruluşundaki ustalık bakı-mından bugün yazılmış gibi bu dizelerde, iyi dil bilen bir çeviricinin bilimsel titizliğinden çok daha başka bir sanat işçiliği var. yaşasaydı, bilgi alanının büyük yetkelerinden biri olurdu herhalde. gençlik yıllarına sığdırdığı birbirinden değerli birçok yapıt bunu belirtiyor. ama yaşasaydı iyi bir ozan da olabilirdi. bu dizeler de onu belirtiyor.

    yukardaki dizeler hesiodos’un theogonia’sından çevrilmiş. antik felsefe adlı yapıtta yunanca ve lâtince’den çevrilmiş birçok güzel şiirler var. aşağıdaki dizeler, yurttaşlarına yunan düşünürü empedokles’i anlatan lâtin ozanı lucretius’tan:

    "öyle parlak ve yepyeni düşünceler döküyor ki ortaya
    inanmaz kolayca insan onun insan soyundan çıktığına."

    bu ses bana, yirmi yıl öncelerden, günümüz ustalarının sesini duyuruyor. bu ses, hesiodos’un ve lucretius’un sesi değil, klâsik filoloji doçenti suat yakup baydur'un sesidir. çeviri şiir, çok büyük bir oranda onu çevirenin malıdır. şiirin temel yapısında belli bir ölçüde etkisi bulunan düşüncelerin dışında, sözcüklerin
    plâstik dizimi tümüyle çevirenindir. bütünsel kuruluştaki ustalık, eğer yansıtılabilmişse, çevirenin ustalığına pek çok şeyler borç-ludur.

    suat yakup baydur, ayrıca hesiodos’un erga ve hemerai adlı uzun şiiriyle solon'un şiirler’ini de çevirmiş ve millî eğitim bakanlığının yunan klâsikleri dizisinde yayımlamış. hep bu temiz dil ve değerli bilimcinin ardına gizlenmiş gerçek ozan ustalığıyla. arkaik çağın çoban ozanları gibi alçak gönüllü, savsız.
    kimse onun ozanlığım bilmiyordu ama. öyle sanıyorum, o, kendi ozanlığını biliyordu. şiiri düşünce ürünlerine bu haklı bilinçle uygulamış olmalı. "

    (bkz: cevat çapan)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap