2 entry daha
  • -sonunda bu çarpıcı fikirlerim sözlüğe de yansıdı.-

    efendim çocukların beynine, hem de yaşamlarının en korunmasız anlarında, tecavüz niyetine değil fakat o amaca hizmetle yapılmış saldırılar bütününe verilen masumane ad.

    dünyanın her yerinde böyle mi, bilmiyorum. fakat bildiğim şu ki türkiye'de sadece bu mesleği icra edenler acayip para kırmaktadırlar. bunu yazalım bir kenara, sonra başlayalım itinayla çocukluk anılarımızı deşifre etmeye.

    ben küçükken hiç çocuk tiyatrosuna gitmedim. çünkü ailem okumuş, görgülü, medeni, ne yaptığını bilen, çocuğu tükürse, hastaneye götüren, -efendim hadi çekinmek istemiyorum- pek zengin değildi işte. çevremde görürdüm her hafta sonu çocuk tiyatrosuna giden çocuklar. ilkokulumuzun güzide öğretmen çocukları... zaman zaman anneme falan sorardım "anne tiyatroya götürsene?" "çocuklar tiyatroya gidemez." diye cevap verirdi. yani ebeveynim daha çocuk tiyatrosundan bihaberdi veya öyle görünmek istiyordu.

    böyle böyle geçti zaman, aynı nehirde iki kez yıkanma çabasından muzdarip benim çevremde tiyatro sevdalısı insancıklar hiç azalmadı aksine çoğaldı. ortaokulda bu sefer tiyatro oynayan okulun güzide çocuklarıyla beraber bir çocuk tiyatrosunda oynama şansını yakladım. şans diyorum, zira aynı okulun en hoş kızlarından birine yaklaşabilmiştim. sevişmek değildi amacım -zaten herhangi bir fiziksel yetkinliğim de yoktu bu hususa- arkadaşlık falan.

    oynadığım o çocuk tiyatrosu beni adam kılmıştı. okulda şöyle arkadan itekleyen bir şöhret kapımı çalmıştı yani. sadece kapıyı çalmakla yetiniyordu bu şöhret, zira çok geçmedi, mezun olduk okuldan. liseye aktığım gibi tarihin değişmez gerçeği bir kez daha beni buldu, çevremdeki arkadaşçıklar tiyatroyla ilgileniyorlar, lisenin en ve en güzide insanları oluveriyorlardı, iş ciddiydi artık. hayatımdaki çocuk tiyatrosu kavramı ödüllerle süsleniyor, arkadaşlarımız meşhur olabiliyordu ve bu şöhet sadece okul demirleriyle sınırlı değildi, kültür merkezleri, çeşitli liseler, büyük organizasyonlar söz konusuydu.

    ezdiler efendim. sümük muamelesi gördüm -benim gibi diğer tiyatro takozları da görmüştür belki-. ve liseden mezun olduğumdan uzunca bir zaman geçti. çocuk tiyatrolarındaki samimiyetsizlik artık beynimi yoruyordu. tavşan kılığına girmiş bıyıklı, göbekli herifin çocuk üzerindeki manevi baskısından söz etmek ve aynı fabrikanın ürünü alternatif giyinen, alternatif müzikler dinleyen kimi gerizekalı tiyatrocu kızların, boyunlarında bir gülen bir de ağlayan insan yüzü sembolü... onu takmayan kimliğini afişe edemiyor, şöhret kapılarını zorlayamıyor, sokakta dolaşırken, "aa bu kız tiyatrocuu!!!" diye parmakla gösterilemiyordu. ve bu salak kızlar -hatta oğlanlar- sanatçıydı, sanat vizyonları vardı, kırmızı şarap içtiklerini söylerlerdi, tek birayla kafaları döner, hayatın gerçeklerinden ise bihaberlerdi. tiyatroyla ilgiliydiler ya, mevzuları diğer şahsiyetlere pek tepeden bakmayla alakalıydı. savaşa karşıydılar, bush gelme derlerdi. ama ülkenin gidişatıyla ilgili zerre çözüm önerisi getiremezlerdi. aynı fabrikanın ürünü dedim ya, birbirlerinin kopyasıydılar. aşk ve ihanet konularını açmayagörün, hemen konuyu ateşli bir şekilde ele alırlardı. sol derdiniz, hepsinin koftiden gözleri dolardı. hepsi solcuydu, dillerindeki solculuk ernesto nun küba'dan bolivya'ya bisikletle gitmesinden ibaretti. kitap okumazlardı ama senden benden daha çok "halkımız kitap okumuyor." derdindeydiler. ha pardon, duygulu şair cezmi ersöz hayranıydılar. belki de o dizelerle masturbasyon yapıyor, "vay be aşk ve tiyatro için yaratılmışız" diyorlardı.

    kısacası salaktılar ve işin kötüsü bunun farkında değildiler.

    işin diğer boyutundan söz edeyim hemen, bilmem kaç defa duydunuz şu sözü: "yeni nesil veletler çok zeki be abi.. bizim bi yeğen var.. vs.." her nesil kendisinden sonraki neslin daha zeki, daha uçarı, daha eğitimin üç-beş adım ilerisinden başlaması gerektiğini düşünmekte. fakat çocuk tiyatroları 60 sene evvel ne idiyse, şimdi de aynı durumda. hala krallar, kraliçeler, cadılar, salak palyaçolar çocuklarımıza karanlık bir sahnede hayat ders(ler)i vermekte. almak isteyen kim oysa? almak istemeyene ders neden verilir ki?

    devir değişti ama çocuk tiyatroları kalsın ellemeyelim. dünya bambaşka şeyler peşinde demokrasi dediğimiz zıkkımın yerini bambaşka milliyetçi, dinsel fikirler almakta,çocuk tiyatroları kalsın ellemeyelim. bilmem kaç yıl sonra dünyada insan emeği yerini teknolojik bakımdan çoook ileri seviyedeki makinelere bırakacak, çocuk tiyatroları kalsın ellemeyelim. insan dediğimiz varlık sonunu merak ediyor, yepyeni inanışlar türüyor, türetiyor, tarih unutulmak üzere, -sonunda bu çarpıcı fikirlerim sözlüğe de yansıdı.- ama çocuk tiyatroları aynı temaları işlemeye devam etsin! kalsın yani!

    peki kalsın ellemeyelim, neme lazım altın kaplama görüntüsüne bir şey olur, sonra sanatı götünden anlayanlar, bu çocukların neden psikopat olduğunu o kapkara sahnede, "anne kral ne? anne cadı var mı?" sorularını sorduklarını ve çocuk tiyatrosu işletenlerin bu işi aslında tamamen duygusal nedenlerle yaptıklarını kavrarlar da, dünyanın sonu gelir... gelir valla gelir, gelmese de gelir, gelse de gelir.

    artık çocuklar kral veya cadı üzerinden verdiğiniz mesajla dalga geçecek kadar youtube'dan, facebook'tan şundan bundan haberdar güzel kardeşlerim benim. kalmasın çocuk tiyatrosu, ömrü tükensin!
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap