98 entry daha
  • salt bir whiggism ve retorik yapmakta, her tarihselci ilahiyatçı gibi eleştiri gelince de 'ama ben müslümanım' demekte ve sonra 'git benim yaptığımın aynısını yapan imam matüridi'yi gücün yetiyorsa eleştir.' demekte.

    mustafa öztürk'ten sık duyduğumuz bu cümleler sizce içleri dolu cümleler mi? yoksa onun birçok meseleyi muğlakta bırakan yöntemini savunma maksadıyla tutunduğu dallar mı?

    bu kadar tarihsellik vurgusu yapılıyor peki kavramların tarihine dikkat ediliyor mu hiç? örneğin hermenötik veya fazlur rahman'ın ikili anlama yöntemi veya mustafa öztürk'ün bunları örnek alarak kullandığı varoluşsal yöntem falan bunlar modern kavramlar değil mi?

    modern dünyada üretilmiş kavramlar nasıl oluyorda gelenekteki birkaç seçilmiş uygulamalara benzetilerek 'bu bizde zaten var!!' denilebiliyor veya bunlar gösterilerek nasıl gadamer, betti, heidegger, dilthey gibi isimlerin yöntemleri islamileştirilmeye çalışılıyor? bu kadar tarihsellik vurgusu yapan insanlar niye kavramları kendi bağlamsal düzlemi içinde ele alamıyor veya vurdumduymaz bir şekilde whiggish tarih yorumları yapıyorlar?

    imam matüridi'nin içtihatla nesh hakkında ifadelerini gören tarihselciler 'mal bulmuş magribi' gibi hücum ediyorlar. bak bizde aynı şeyi söylüyoruza getiriyorlar mevzuyu. peki gerçekte aynı şeyleri mi söylüyorlar yoksa birbirinin tam tersini mi söylüyorlar?

    bunu anlamak için imam matüridi'nin ve matüridiliğin neshle ne kastettiğini anlamak gerek;

    "bu sorunun cevabını bulmak için tevilât’ın ilk cümlesine dönebiliriz “tefsir yapmak sahabenin, tevil yapmak ise fukahânın uhdesindedir”. özellikle kur’ân yorumu söz konusu olduğunda “murâdın hakikati” sahabe nesli tarafından ortaya konmaktadır. maturidî aynı bakış açısıyla tevbe suresinin 100. ayetinde geçen “muhacirler ve ensara güzellikle uyanlar” ifadesinin sahabeyi taklid etmenin gerekli, onlara uymanın vacib olduğuna delalet ettiğini ileri sürmüştür. dolayısıyla maturidî zaviyesinden şu tespiti yapabiliriz: gerek içtihat yoluyla gerekse uygulamanın terkinde icma yoluyla gerçekleşen nesh eylemini uygulayan, sahabe neslidir. maturidî, bu kavramları “ilkten” ve “ileriye dönük” bir problem çözme metodu olarak değil, sahabenin yapmış olduğu uygulamaları açıklamak ve temellendirmek için kullanmıştır. fıkıh geleneği içerisinde nesh ileriye dönük değil, doktrini açıklamak amacıyla geriye dönük olarak kullanılan bir argümandır. bu hususu en açık şekilde, maturidî geleneğinin takipçilerinden ebü’l-yüsr el-pezdevî’nin (493/1100) şu ifadelerinde görüyoruz: “nesih konusunda sözü fazla uzatmayacağız. zira zamanımızda buna ihtiyaç yoktur” matüridi'nin müellefe-i kulûb uygulamasını temellendirmek için kullandığı nesh argümanı, hanefi gelenek içerisinde geniş bir kabul görmemiştir. konuyu somutlaştırmak için, gelenek içerisinde ortaya konan diğer temellendirme biçimlerine değinmek yerinde olacaktır."

    konunun burasında tarihselcilerin çok kullandığı bir argüman olan müellefe-i kulub'un hanefi gelenek içerisinde temellendirilmesine gelelim;

    "müellefe-i kulub uygulamasının sona erişiyle alakalı en fazla kabul gören argüman, bu uygulamanın özel bir illete dayalı olduğu, bu illetin sona ermesiyle de uygulamanın sona erdiği argümanıdır. hanefi fakihlerin çoğuna göre bu durum nesih kapsamına girmemek tedir.

    esasen bu açıklama maturidi’nin izahından temelde pek de farklı değildir. ancak diğer fakihler nesh tabirini kullanmamışlardır. tevilât’taki açıklamaları neredeyse adım adım takip eden kâsânî (587/1191) de bu hususu nesh olarak nitelemeyen fıkıhçılar arasındadır. bu bağlamda babertî’nin (786/1384), hocasının hocası abdülaziz el buhârî’den (730/1330) naklettiği açıklama dikkat çekicidir: yapılan şey, illeti dikkate alınmak suretiyle, hz. peygamber zamanındaki uygulamanın kaldırılması değil, bilakis takrîridir. zira ilgili şahıslara ödeme yapılmasının amacı dini güçlendirmek (i‘zâzü’d
    dîn) idi. bilahare, bu amaç ödemenin kesilmesiyle gerçekleşti. dolayısıyla “dini güçlendirmek” temel amaç, zekâttan pay vermek ya da vermemek bu amacı gerçekleştirmeye yönelik birer araçtır. amaç aynen korunduğu için burada nesh söz konusu değildir. aynı durum âkılenin kapsamında yaşanan değişimde de söz konusudur. buna benzer bir izah tarzı da kürlânî (767/1367) tarafından nakledilmektedir: “bir uygulama kendi konuluş amacının zıddını gerektiriyorsa geçersiz olur.” görüldüğü üzere bu açıklamalar, gâî yorumu ön plana çıkaran ve fıkhın işleyiş mantığına uygun açıklamalardır.

    buna mukabil bazı hanefi âlimler de müellefe-i kulûb uygulamasının sahabenin icmâı ile nesh edildiğini ileri sürmüşlerdir. icmânın nassı nesh edebileceği görüşü ise isa b. ebân’a nispet edilmektedir. ancak bu ihtimal farz edildiği takdirde, “dayanak
    sız icma olamayacağı” prensibinden hareketle meseleye ilişkin bir delil olmalıdır. dolayısıyla sahabenin ya hz. peygamber hayattayken bu hükmün nesh edildiğine veya bu hükmün hz. peygamber’in hayatıyla sınırlı olduğuna ya da ilgili hükmün, illetinin ortadan kalkmasına kadar geçerli olduğuna dair bir delili biliyor olmaları gerekmektedir. bu
    delilin bizim tarafımızdan tespit edilmiş olması şart değildir. ancak ortada bir
    nassı nesh eden bir icmâ varsa, böyle bir delil de olmalıdır. bu durumda nesh eden
    (nâsih) icmâ değil, onun dayandığı delildir.
    (...)bu değerlendirme de içtihat yoluyla nesh
    yapılabileceği düşüncesinin, nesh anlayışına oldukça yabancı olduğunu göstermektedir."

    sonuç

    "netice itibarıyla maturidî, illetin ortadan kalkması nedeniyle içtihad yoluyla neshin gerçekleşebileceğini söylemektedir. bir nassın uygulanmaması konusundaki ittifakın da nesh olarak algılanabileceğini de ifade etmiştir. ancak bu değerlendirmeleri sahabe döneminde gerçekleşen bazı uygulamaları açıklayan ve temellendiren bir argüman olarak
    zikretmiştir. dolayısıyla “ileriye dönük” olarak ve “problem çözücü” bir işlev yükleyerek, “içtihadi nesh” adı altında bir terim ortaya atıp bu kavramı maturidî’ye nispet etmek, yeni ve “modern” bir inşadır. sözgelimi hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili ayet bağlamında, içtihadi bir neshten bahsetmek ve bunun maturidî’ye nispet etmek, aşırı bir yorum ve anakronik bir yaklaşım örneği olarak görünmektedir. maturidî’nin ilgili ayeti açıklarken allah’ın cezaları belirlerken insanı imtihana tabi tutabileceği, cezaların suçla
    orantısını tespit konusunda insan bilgisinin yetersiz kalacağı şeklindeki değerlendirmeleri, esasen böyle bir yorumun gücünü oldukça zayıflatmaktadır. “o günün şartlarında aklın, bu konuda nesihten kaçınmanın imkânsız olduğuna hükmetmediğini” ileri sürmek de isabetli görülmemektedir. bu bağlamda, maturidî’nin neshin cari olduğu ve olmadığı alanı ifade etmek için kullandığı “neshedilmesi aklen mümteni olan ve olmayan” ifadelerinin iltibasa yol açacak şekilde “neshden kaçınmanın mümkün olması ve olmaması” şeklinde karşılanması, sorunlu bir yaklaşım olarak görünmektedir. zira el kesme uygulaması, nüzul döneminde de maturidî’nin yaşadığı dönemde de günümüzde de “nesh edilmesi aklen mümteni olmayan” kapsam içerisindedir.

    burada üzerinde durulması gereken, bu tür temellendirmelerin arka planındaki saiktır. modern dönemde müslümanların problemlerini çözme refleksi birçok arayışı motive etmiştir. bu bağlamda nasların lafzi değil, gâî olarak uygulanmasını savunmak, buna yönelik argüman geliştirmek de mümkündür. ancak sorunlu olan nokta bunu yaparken, gelenekteki bazı kavram ve görüşlerin bağlamından koparılarak, deyim yerindeyse dolgu malzemesi olarak kullanılmasıdır. bu tavrın ülkemizde yüz yıl öncesinden beri uygulandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. meşrutiyet döneminden itibaren ebu yusuf’a atıfla kurgulanan “örfe dayalı nas” anlayışı, tûfî’nin maslahatla ilgili değerlendirmelerinin bağlamından koparılarak anlam genişlemesine uğratılması bahsettiğimiz tutumun yansımasıdır. maturidî’ye nispet edilen “içtihadî nesh” anlayışı ise bu zincire eklenen en yeni halka olarak gözükmektedir. kanımca buradaki temel yanlış, çözüm aranırken fıkıh doktrininin devre dışı bırakılması, ayetlere bir kanun maddesi gibi yaklaşılması, uygulamayla ilgili problemlerle karşılaşınca da ayetlerin etrafını dolanmak için “içtihadi nesh”, “örfe dayalı nas” vb. arayışlar içerisine girilmesidir. hâlbuki o ayetlerin somut olaylara nasıl uygulanacağını gösteren, bin yılı aşkın süre içerisinde farklı vasatların imkânlarını dikkate alarak zenginleşen bir doktrin bulunmaktadır. doğrudan naslara yönelmeyi teşvik eden içtihad çağrısının en önemli zararlarından biri, doktrin üzerinden fıkıh üretme işlemini bitirmesi, eldeki imkânları deyim yerindeyse “fakirleştirmesidir”. çözüm doktrinde aranırsa, metinleri zorlayıcı yorumlara ve anakronik yaklaşımlara gerek kalmayacağı kanaatini paylaşıyorum. allâhu a‘lem bi’s-savâb

    kaşif hamdi okur - matüridi'ye nispet edilen içtihadi nesh kavramına hanefi geleneği perspektifinden bakış
740 entry daha
hesabın var mı? giriş yap