6 entry daha
  • 1960 yılında israil istihbarat teşkilatı tarafından arjantin'de yakalanarak israil'e kaçırılan ve kudüs'te yargılanan otto adolf eichmann, hannah arendt 'e "kötülüğün sıradanlığı" (banality of evil) kavramını icad ettirten adamdır. soykırım sırasında gestapo yahudi ofisi yöneticisi olarak avrupa'nın her tarafından getirilen yahudileri toplama ve imha kamplarıa nakletmekle görevli olan eichmann, mahkemede, kendisinin sadece yasalara uygun davranan, devletin verdiği görevleri yerine getiren bir yurttaş olduğunu söyler. eichmann'ın savunması sırasında kullandığı jargon, dili sığ ve sıradandır. sürekli basmakalıp cümleler, bürokratik bir dil kullanır. arendt onun "klişe olmayan tek bir cümle bile kurmaktan aciz" olduğunu söyler. arendt'in eichmann'da gözlemlediği tek şey "kör bir itaat" duygusudur. onun davranışlarını yönlendiren şey aptallık değil, düşüncesizliktir" (thoughtlessness). bu düşünce yoksunluğuna arendt şu örneği verir:
    "(eichmann) asla ne yaptığının farkında değildi. polis soruşturmasını yürüten bir alman yahudisinin karşısında aylarca oturup içini dökmesi, tekrar tekrar ss'de niçin sadece teğmen rütbesine kadar yükselebildiğini, terfi edememesinin kendi suçu olmadığını açıklaması tam da bu hayal gücü yoksunluğunun sonucuydu... onu dönemin en büyük suçlularından biri haline getiren -asla aptallıkla aynı şey olmayan- saf bir düşüncesizlikti." (eichmann in jerusalem: a report on the banality of evil", 287-288)
    arendt, bunun üzerine, eichmann'da gözlemlediği bu sıradanlık, ne yaptığını bilmeme, düşünememe ve yargılayamama halini "kötülüğün sıradanlığî" olarak adlandırır. eichmann davası, ahlaki ve politik yargının insan yaşamındaki merkezi önemini düşünmesine vesile olarak, arendt'in hayatında önemli bir dönüm noktası yaratacaktır.
80 entry daha
hesabın var mı? giriş yap