21 entry daha
  • karşı çıkmayanlarda,
    direkt olarak bir ayeti irdemelekten kaçınmak gibi bir ortak özellik vardır.
    batının projesi, oryantalizm, modernizm vs... diyorlar bize deyip savunulur sadece.

    mealistliğe eleştiri getirip getirip, direkt olarak, "bu ayet böyledir, çünkü ...........,
    işte bu nedenle kuran tarihseldir" derler.

    peki soralım madem mealistliğe eleştiri getiriyorsunuz, peki neden mealden ayet seçip tarihselciliği savunuyorsunuz. seçtiğiniz ayetlerin bindörtyüz yıllık tefsir literatüründeki karşılığına baksanıza, kim sizin verdiğiniz manayı vermiş? sizinle ayetlerden konuşmak mealistlerle konuşmaktan farksız. (başka bir konuda buna gireceğim, merak etmeyin.)

    bizzat mustafa öztürk'ün tarihselciliğe delil olarak aldığı (bkz: #69942403) bir ayetin birçok mesela elmalılı'daki tefsirine bakalım.

    --- spoiler ---

    92- bu kur'ân da, bizim indirdiğimiz öyle bir kitaptır ki, mübarektir. feyzi, cihanı tutacaktır. önündekini tasdik edici, teyid edici ve iyiyi kötüden ayırıcıdır. ondaki nûr ve hidayet bunun tasdikinden geçerek artacak, kuvvetlenecek ve gelişecektir. biz onu bunun için (yani âlemleri hatırlatmak, bereket ve tasdik için) ve bir de ümmü'l-kurâ'y (şehirlerin anasın)ı ve bütün çevresindeki kimseleri uyarasın diye indirdik. ve ahirete iman eden, sonlarını kurtarmak isteyenlerdir ki buna iman ederler, ve bunlar namazları üzerinde koruyucu kesilirler. bütün şehirlerin anası, merkezi demek olan (ümmü'l-kurâ) mekke'nin bir ismidir ki cihanın merkezi, bütün yaratılmışların kıblesi demek gibidir. uyarma, mekke'nin kendisine değil, halkına olacağı bilindiğinden mânâ, mecaz veya mecaz isnadı suretiyle "ümmü'l-kurâ halkı" demektir. da buna karinedir. şüphe yok ki "mekke" denilmeyip de "ümmü'l-kurâ" denilmesi, mekke'yi âlemdeki bütün şehirlerin bir mutlak merkezi gibi düşündürmek içindir. ve bundan dolayı de, merkez ve çevre karşılığıyla bütün yer çevresinde bulunanların hepsi demek olur. bununla beraber "ümmü'l-kurâ" merkezlik mânâsı dikkat nazarına alınmaksızın "mekke" demek gibi düşünülürse, 'dan mekke çevresi, mekke civarı, bundan da nihayet arap yarımadası düşünülür. bu ihtimale göre kur'ân'ın nüzul hikmeti yalnızca mekke ve arap yarımadası halkının uyarılmasına mahsusmuş gibi bir kuruntu akla gelebileceğinden "mekke ve etrafını uyarman için" buyurulmadığı gibi, "ümmü'l-kurâ ve etrafını uyarman için" de buyurulmayıp atıf vâvı ile "ve ümmü'l-kurâ ve etrafını uyarman için" buyurulmuş ve bununla kur'ân'ın nüzulünün, muhammed aleyhisselâm'ın peygamberliğinin yalnız arap milletini uyarma hikmetine mahsus olmadığı ve bir âyet yukarısındaki "o kur'ân, âlemler için ancak bir uyarmadır" mânâsıyla, bereketlerinin kapsamının genişliğinden gaflet etmemek gerektiği ve özellikle "ey muhammed! biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik" (sebe', 34/28) âyetinin kapsamı anlatılmıştır. fakat gariptir ki bütün bunlara karşı yahudilerden bir grup, bu "ve ümmü'l-kurâ ve etrafını uyarman için" âyet-i kerimesinden hz.muhammed (s.a.v)in yalnız araplara gönderilmiş bir peygamber olduğunu delil getirmeye kalkışmışlar, yani onun peygamberliğini itiraf etmekle beraber her millete değil, araplara mahsus bir peygamber olduğu iddiasında bulunmuşlardır. bunlar yahudilerden "iseviyye mezhebi" adıyla anılırlar ki, bugün aydın geçinen avrupalılardan bir kısmının arap olmayan müslümanlar arasında bu yahudi fırkasının mezhebini ve politikasını yaymaya çalıştıklarını görüyoruz. şu sitede devamı

    --- spoiler ---

    mustafa öztürk yalnız değilmiş yani ümmü'l kura'dan sadece mekke ve çevresini çıkarıp ilahi hitap direkt olarak bu çevreye gelmiştir demekle. hz. muhammed'in kendilerine gelmediğini ispatlamaya çalışan yahudilerin tezini(!) savunuyormuş meğerse.

    kur'an'ın arapça olmasından(!) kur'an'ın bütünüyle yerel olması gibi bir manayı çıkartabilen zihniyet bir de sünnetten, icmadan bahsediyor. bizzat hz. muhammed bizans, iran ve mısır'a elçi göndermedi mi? demek ki hz. muhammed bile ilahi hitabın sadece mekke ve çevresine veya arap toplumuna indiğini bilmiyormuş.

    bindörtyüz yıldır her ne hikmetse ispanya'dan çin'e kadar birçok farklı kültürde, coğrafyada yaşayabilen dinin ve şeriatın tarihselliği/yerelliği üzerinden şeri hükümler falan hiç sorgulanmamışken, ne hikmetse müslümanların güçten düştükleri bir zamanda bu çeşit tezler gündeme geliyor. sonra biz bunlardan bahsedince, mantıklı bir cevap gelmediği gibi hala alakasız bir yerinden tutup soru soruluyor ve cevap isteniyor.
38 entry daha
hesabın var mı? giriş yap