71 entry daha
  • bu öylesine muhteşem, öylesine harika bir kitap ki.

    bu kitap, aslında bizlere varoluşçuluğu tüm gerçekliği ve sertliğiyle gösteriyor. miranda, bir yerde hapis hayatı yaşamaktadır. önceleri ne olduğunu anlayamaz, sonrasında kaçamayacağı gerçeğini gördükten sonra kafayı sıyırma noktasına gelir. odada dört döner, kapılara camlara bakar açık bulmak için ama nafiledir. her ne kadar hayal kursa da, resim yapsa da, ne kadar kitap okusa da, bu hapisten dışarı çıkamayacağı aklının bir köşesindedir ve eylemleri artık eskisi gibi tat vermez ona. odanın içinde sürekli didinir, sürekli ağlar, sürekli kaçmaya çalışır ama gördüğü tek şey yine yüzüne çarpan bir kapıdır.

    arada sırada koleksiyoncuyla hava almaya dışarı çıkar, temiz hava alır, yürüyüş yapar kendini huzurlu hisseder, mutlu hisseder ama çok kısa sürer bu. yine, yeniden o korkunç gerçekle karşılaşır: "burası bir hapishane"

    miranda günler geçtikçe, koleksiyoncudan durmadan istediği şeyleri almasını söyler. alınır. ama bir odada kapalı olmasa çok mutlu olacağı şeyler olmasına rağmen, "çıkamayacağını ve oradan kurtulamayacağını" bildiği için yine istediği mutluluğa ulaşamaz.

    bir insanın varoluş sancısını bundan daha korkutucu ve gerçekçi anlatan başka kitap var mıdır bilmiyorum. miranda'nın odasını bir dünya olarak düşünüp, onun yerine kendimizi koysak aynı sonuca ulaşmaz mıyız? arada mutlu olup kafa dağıtmak için türlü şeyler yapsak da bunların etki süreleri azdır, çünkü çıkamayacağımızı biliriz ve bu her şeyi mahveder. bizi de.

    kitabın diğer vermek istediği mesaj da, cahil-okumuş çatışmadır. miranda koleksiyoncuya bakıp şöyle diyor: "ben resimle, sanatla, kitapla ilgileniyordum. hayatı anlamaya çalışmak istiyordum. oysa o sadece benimle bağlanabiliyor hayata"

    cahil bir adamın hayata tek bir bakış açısıyla tutunması ve tüm yaşayışını o şeyin etrafında şekillendirmesine güzel bir örnek bu. koleksiyoncu ne sanattan ne kültürden ne kitaptan anlar. sadece birisine tutunma ihtiyacı hisseder ve onu da zorla ele geçirmeye çalışır. klasik cahil. koleksiyoncu dediğimiz gerçek hayatta yaşasaydı akp ilçe müdürü falan olurdu. kadının ne olursa olsun adamı anlamaya çalışması empati yapması hiç olmazsa bulunduğu durumdan keyif almaya çalışması nerede, empati yeteneğinden yoksun, yabani, zekasız koleksiyoncu nerede. kitap bu küçük detaylarla anlam kazanıyor bence.

    ben çok sevdim, okunması gereken kitaplardan. kadının durumuyla empati yapmaya çalışmayın. bizler, zaten o kadın gibiyiz. çıkışı yok bu anlamsız dünyanın.
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap