3 entry daha
  • tek kelimeyle, mükemmel. fikirler dolambaçlı ve bunalık değil, direkt ve çok net. eleştiriler kaliteli. en önemlisi, her şey çok gerçek. daha farklı nasıl tanımlayabilirim bilmiyorum, eleştirmen değilim. düşüncelerime tercüman oldu bu film. çeşitli yollardan aktarmaya çalıştığım birçok düşünceyi, özellikle de yaratıcılık ile ilgili düşünceleri, filmin de kabul etmesi egomu okşamadı değil.. sanırım bu yüzden sevdim bu kadar. yani, 2009'dan beri twitter'a* yazdığım cümleleri, replik ve tiratlara dönüştürüp film yapmış adamlar. evet evet iki dakikada bildiniz, çok feci egoistim.
    narsist olmalıyız işte, başka bi yolu yok! yoksa nasıl bir araya getirebiliriz iki cümleyi?

    şimdi çok övdüm filmi ve daha da övücem, utanmadan. başka biri beğenmeyecek bu filmi. benim beğendiğim şeyi beğenmediği için bana gülücek. hep öyle olur değil mi? sorun değil... ben aklımda elektriklenenleri dil yoluyla hiç çekinmeden patlatıyorum*, kendi filmini gösterecek olan buyursun gelsin. kıps.

    filmde çok güzel göndermeler var. çok fazla var.
    ben yakaladığım güzel şeylerden bazılarını yazıcam, spoiler da içericek. uyarayım.

    filmi izlemediysen aşağıyı okuma. görüşürüz.

    --

    nobel ödülü kazanmak seni bir heykele dönüştürür. anlaşılan bu bir teşbih değil.

    nobel edebiyat ödülünü hem kabul eden, hem de nobel akademisi'nin iki yüzlülüğünü iki yüzüne de vuran yazar daniel mantovani. nobel aldığı için, isveç kralı ile aynı zevke sahip olduğunu düşünüp canını sıkan bir yazar.

    beş yıl sonra, barcelona sokaklarında dolanırken durup uzun uzun seyrettiği su kanalındaki ölmüş hayvan kuğu muydu başka bir şey miydi bilmiyorum ama, onda kendisini gördüğü kesin. salas'a yani memleketine, köklerine dönme isteğini yeni bir ilham aramak değil, bitmişliği kabul etmek olarak değerlendiriyorum.

    kendisini uçaktan almaya gelen şişman adama anlattığı ikiz kardeş hikayesi, bize çok yabancı gelmeyen* bir üsluba sahipti ve güzeldi. ve o hikayenin üzerine şunu söyleyebilirim; intikam alacaksan, iki mezar kazacaksın.

    "yaratıcılık için en iyi ruh halinin mutsuzluk olduğu söylenebilir mi?" sorusu üzerine rimbaud örneği vermesi güzeldi. yazarlık tanımı mükemmeldi. yazarların dünyayı beğenmemeleri ve değiştirmek istemeleri üzerine yaptığı konuşma ülkemizdeki yüz edebiyat dersinin toplamına denkti.

    borges eleştirileri klişe olsa da yerinde kullanılmıştı, yeterli seviyedeydi ve temaya uygundu.

    irene ile karşılaştıktan sonra irene'nin yaptığı işleri -öğretmenlik, rehberlik gibi- anlatması fakat daniel'in "bunlar hizmet!" diyerek yaratıcılıktan uzak ve sıradan olduğunu yüzüne vurması. ve fakat irene'nin durumu anlayışı ve sonrasında "lütfen alay etme, seni tanırım." demesi, çok fazla şey düşündürdü bana. şehirde daniel'in dilinden tek anlayan kişi de irene idi aynı zamanda.

    "demokrasi ve mutluluk sıradan ve vasat bir edebiyata yol açar. harika edebiyat haksız ve güçlük yaşayan toplumlardan çıkar. onlarda var olan boşluk yaratıcılıkla doldurulur."

    -bir poster arkasına çizilmiş resme karşı yapılan iyi eleştiri-

    irene'nin kızı... evet, o sahneyi hatırladınız değil mi? oidipus kompleksi'ne bi çeşit selamdı sanki.

    rüyasında kasaba sakinlerini ellerinde silahlarla görmesi, ona karşı duyulan nefreti daha en başından iliklerine kadar hissettiğini çok iyi açıklıyor.

    bir romanında babasından bahsettiği adamın daniel'e hayranlığı john lennon suikastını hatırlattı. film sonunda öyle bir şey bekledim, o hayrandan bir saldırı bekledim, fakat öyle bir şeyin olmaması çok daha iyi oldu.

    "kültür kelimesi en cahil aptal ve tehlikeli insanların dudaklarından çıkıyor." muazzam!

    "kağıt, kalem ve kibir. o olmadan hiçbir şey yazamazsınız."

    zor olsa da, salas'ta cesur davranışlar sergiledi. en son cahil ve dinci biri onu av tüfeği ile vurdu. şaşırtıcı mı? hayır.
    ferhan şensoy'un falınızda rönesans var'ında geçen şu pasajını hatırlattı bana:
    "ortada bir yobaz ordusu var. avcılık ruhları da şiddetle gelişmiş, hiç ava gitmemekle birlikte, hepsinin pompalı av tüfeği var. bir gün hep birlikte ava çıkacaklar. biz de av olarak, salak salak dolaşıyoruz ortalıkta."

    son çıkardığı kitabını okurken söylediği "bu hikaye bir mektupla başlıyor. memleketimden gönderilmiş, salas'tan. hayatım boyunca yaptığım tek şey oradan kaçmaya çalışmak oldu. karakterlerim oradan ayrılamadı. ben de asla dönemedim." gerçek hayatta kullanılan cümlelerin, yazıya döküldüğüne dair bir göndermeydi. ve filmdeki son güzel göndermeydi sanırım. ceketindeki çiçek ile birlikte.
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap