615 entry daha
  • şimdi bu başlığı ben açtım. bir anlık içimden geçen şeyleri bekletmeden yazdığım başlığın sol bölümdeki başlık mezarlarına girmeyip bu kadar konuşulması beni bayağı şaşırttı açıkçası. zaman zaman yazılanları takip ediyorum ve mütemadiyen eleştirel yorum getirilen her entry şu şekilde oluyor: "iyilik bir işe yarasın diye yapılmaz” "neye göre, kime göre iyi?" “sen kendini iyi zannediyorsun” vs.vs. o kadar edit yapmama rağmen ilginçtir ki hunharca anlaşamıyoruz.

    bir kere entry'nin içeriğinde "ben o kadar iyi biriyim ki değerim bilinmiyor, kötülerin değeri biliniyor hep" diye bir ayrıcalık beklentisi, arzusu yok. kezâ kendimi iyi olarak tanımladığım bir yer de yok. insan olarak, diğer canlılardan farklı olarak varsayılan ayarlarımız da zaten "iyi" olmalıdır. hiçbirimiz kötü insanlar olmamalı, kötülük içeren her şeyi dışlamalıyız. neye göre kötü/iyi derken evrensel değerler üzerinden ortak paydalarda anlaşılmış iyiliklerden söz ettiğimi bahsetmeme gerek yok herhalde.

    şimdi iyi insan nedir önce bunun tanımını yapalım.

    bana göre iyi insan, kötü insan olabilme yeteneğine, kudretine, zekâsına ve donanımına sahipken kötü olmamayı seçip evrensel doğruları, uyumu, adaletli olmayı, başkalarının yaşam hakkına saygı duymayı ve diğer tüm iyi değerleri seçmiş insandır. yani doğuştan saf gelip kötü olabilmeyi zaten başaramayacak bir insan benim için iyi bir insan sayılmaz. bilinçli bir iyilik değildir o çünkü. ha tabii ki her türlü kötüye tercih ederim bunları. örneğin, örümcek adam, superman, robin hood ellerinde kötü olma donanımı fazlasıyla varken kötü olmayıp iyilik için çalışmış kahramanlardır (ve gerçek olamayacak kadar da masaldırlar).

    benim üstünde durduğum, eleştirdiğim, hakkaniyetsiz bulduğum nokta, iyi bir insan için "kötü de olabilecekken iyi oldu" diye hiçbir düşünce akıldan geçmezken bir kötünün yaptığı ufak bir iyiliği "ya aslında içinde iyi birisi var" beklentisiyle yere göğe koyamamak ve o kötü kişide hep iyi olabileceğine dair umutlar aramaktır. adını hatırlamadığım bir türk filminde, başroldeki kadını dağevine kaçırıp alıkoyan ve kadını kendine aşık etmeye çalışan adam vardı (yaban filmi olabilir). adam aslında yaptığı şey itibariyle kötüydü ama baktığında iyi tarafları da vardı ve kadın ona aşık olmuştu. o kadın için o adam dışarıdaki herhangi iyi bir adam olsa belki öylesine ilgi çekmeyecekken o hali ile “aslında içinde kocaman yürek taşıyan mükemmel bir adam” oluverdi. adamın anakümesi kötülük ama altkümesindeki bi tanecik iyilik elemanı adamı aldı yürüttü.

    yine, çalışanın hakkını gözeten, yapabileceğinden fazla iş vermeyen, kibar davranan bir yönetici bir zaman sonra dikkate alınmayıp altındaki kişilerce kale alınmayacakken onun yaptıklarının yarısını bile yapmayan ve otoriter davranan bir başka yönetici “kızıyor ama seviyor” muamelesi görecek; el üstünde tutulacaktır. emin olun ki ikisinin ölümünün ardından ilk yönetici için sadece “iyi adamdı/kadındı” denilecekken, diğer yönetici için “yaa rahmetli sert adamdı ama iyiydi de be sağolsun ekmeğini yedik o kadar” denilecektir.

    yani salt iyi olan iyiliğine devam ederken onun “kötü de olabileceği ama bunu seçmediği”nden bahsedilmez de, ucundan iyilik gösteren kötülerin güzellemeleri yapılır, hayranı olunur. kötülüğe farkında olmadan cevaz verilir.

    işte benim kavgam tam da bununladır! benim tüm eleştirim, savaşım, kötülüğün parlatılarak iyiliklerin üzerine yıkılmaz duvarlar örmek ve görmezden gelinmesi üzerinedir. yoksa yukarıdaki tanımlar üzerinden yapılan iyilik üzerinden hiçbir şekilde ayrıcalık beklemiyorum. iyi olan hep kaybetse de iyiliğine devam etsin ki gerçek iyi insan eder de zaten. iyilikler yine yapılsın ve denizlere atılsın ama öteki taraftan da kötülük direkt ya da dolaylı olarak desteklenmesin, kutsanmasın, cesaretlendirilmesin diyorum.

    iyilik her zaman kazanmalı, kazandırılmalıdır diyorum.
4302 entry daha
hesabın var mı? giriş yap