679 entry daha
  • italyan şehir devletlerinin, rus çarlığının ve kutsal roma-cermen imparatorluğunun çöküş sebepleriyle aynıdır:

    atlantik ticaretine dahil olamamak.

    amerikan kıtası keşfedilmeden ve afrika'nın güneye doğru ne kadar uzadığı bilinmeden önce akdeniz dünya'ın ortası sanılırdı. zaten romalıların bu denize mediterraneus demesinin sebebi de budur: medi terra, yani dünya'nın ortası.

    doğu ve batı bu denizde birleşir, birbirlerine bu denizden akardı. suriyeli fenikeliler bu deniz yoluyla ege'ye zeytin meyvesini götürdüler, italya'ya alfabelerini taşıdılar ve latin alfabesinin temellerini attılar. anadolu çocukları olan ionlar bu deniz yoluyla mısır'a helen kültürünü götürdüler, iran'a ve hindistan'a uzandılar. italyalı romalılar bu denize hakim olmak için savaştılar ve bu denize hakim olduklarında dünya'ya hakim oldular. filistinli isa'nın düşünceleri bu deniz sayesinde ingiltere'nin resmi kilisesi haline geldi.

    batı roma'nın dağılmasıyla başlayıp doğu roma'nın dağılmasıyla biten bin yıllık ortaçağda, bu denize açılabilen her topluluk zenginleşti ve serpildi.

    bugün alman dediğimiz kuzey cermenleri, donuk baltık denizine ve tuzlu atlantik'e kıçlarını dayamış, medeniyetten uzak bir halde halen avcı-toplayıcı bir yaşam tarzını sürdürürken, inn nehri'nin altından balkanlara, oradan da akdenize açılan güney cermenleri ki bugün onlara avusturyalılar deriz, kendilerini ikinci roma imparatorluğu ilan etmiş, avrupa'ya hükmediyorlardı.

    avrupa'da bunları az da olsa dengeleyebilmiş tek topluluk olan frenkler ise ki dünün galyalıları, bugünün fransızlarıdırlar, akdeniz'e açılabilen nadir avrupa topluluklarındandı.

    bunların hemen altından, iber yarımadasından başlayıp, tüm kuzey afrika'yı ve arap yarımadasını saran, bir elini iran'a, öbür elini anadolu'ya uzatmış olan müslüman araplarsa bu dönemin asıl hakimidirler. roma'nın dağılışıyla bir barbar gölüne dönen avrupa ısınmak için yakacak kitap ararken bu adamlar bir yandan yunan bir yandan hint düşünürlerinin eserlerini çevirip şerh ettiler. bugün antik çağlara dair sahip olduğumuz bilgilerin çoğu araplar sayesinde elimizde.

    bu esnada avrupa'nın esas zenginleri kimlerdi? italyan yarımadasının ve civarının orasında burasında türemiş olan şehir devletleri. milanlılar, venedikliler, cenevizliler, floransalılar. işte burası ortaçağın antik yunanıdır. sanat, bilim, teknik burada tartışılmış, burada üretilmiştir. rönesans'ın membağı burasıdır. kapitalizm burada doğmuş, demokrasi burada çocukluğunu yaşamıştır. bu dönemde doğu'da bağdat ne ise batı'da da burası o olmuştur.

    peki neden bugün adı politik yozlaşmayla, ekonomik durağanlıkla bir anılan italya o dönemin efendisiydi?

    deniz deniz akdeniz, suları berrak deniz...

    16. hatta kısmen 17. yüzyıla kadar ingiltere hakkında ne biliyorsunuz? almanya hakkında? hollanda? hiçbir şey. neden? çünkü bilinecek hiçbir şey yoktu. akdeniz'e ulaşamayan bu topraklarda doğru düzgün bir devlet yapısı dahi tesis edilememişti.

    çöküş nedeni sorgulanan osmanlılar ise bu döneme ve bu coğrafyaya çok geç gelmiş ancak bu döneme ve bu coğrafyaya damgasını vurmuş bir oluşum. denebilir ki akdeniz ticaretini osmanlılar domine etmiştir. buradan geçen her bir gemi onların kontrolünde geçmiş, hint'ten avrupa'ya giden her bir karabiber tanesi, avrupa'dan çin'e yuvarlanan her gümüş sikke osmanlı'nın iradesince vergilendirilmiştir.

    osmanlı'nın başarısının arkasında akdeniz yatar. osmanlı da roma gibi akdeniz'e hükmetmiş ve böylece dünya'ya hükmetmiştir.

    bu büyük akdeniz ticaretinin nasıl eridiğini, yerini nasıl atlantik ticareti'ne kaptırdığını uzun uzun anlatmayacağım. burası çoğunuzun bildiği hikaye zaten; osmanlıların gittikçe ağırlaştırdıkları gümrük vergilerinden bıkan avrupa toplulukları hindistan'a ulaşacak alternatif yollar ararken bazı coğrafi keşifler yaptılar. iyi birer savaşçı olmalarına rağmen çok iyi birer tüccar olmayan ispanyol ve portekiz milletleri, 16. yüzyılda akdeniz'in önemini bitirecek incelikten uzak olsalar da zamanla onların yerini tutan ingiliz ve hollandalılar atlantik'i o kadar uygun ve güvenli bir ticaret ağına çevirdiler ki akdeniz'in canına incir ağacı diktiler.

    zaman değişir, eski çamlar bardak olur. nitekim bugün de atlantik ticaretinin gazını pasifik ticareti almış, zengin avrupa ulusları da dünyada tuttukları o büyük yeri amerikalılara, japonlara, korelilere, çinlilere bırakmıştır. bu dünya kimseye kalmadı, kalmaz. sultan süleyman'a da kalmadı elbet.

    atasözümüzde kastedilen sultan süleyman, ünlü israil kralı hazreti süleymandır. gençliğinde dünya'nın tüm hazinelerini ele geçirmiş olsa da ölürken bir bastonuyla ölmüştür denir, işin aslı başkadır tabii. ama ben bir başka sultan süleyman'dan bahsedeceğim. yazdığı kanunnamelerle ünlü olduğu için kanuni olarak andığımız sultan süleyman.

    osmanlılar genelde batı'da habsburglarla, yani kutsal roma-cermen imparatorluğuyla mücadele etmiştir 18. yüzyılın sonuna dek. bu anlamda avrupa'da habsburg dominasyonunu kırmaya çalışan bir diğer hanedan olan burbonlarla, yani fransızlarla müttefiktirler. fransız ihtilaline kadar da bu değişmemiştir ki ihtilal olduğunda habsburglar dağıldı dağılacak durumdadır, osmanlı ise yataklara düşmüş, hasta adam'a geçiş yapmak üzeredir.

    osmanlılar ve habsburglar aynı titr için mücadele ettiler: roma imparatoru. habsburg imparatorları kendilerine kaizer ismini verdiler ki sezar'dan türemiştir. osmanlı sultanları ise kendilerine kayser demişlerdir.

    (bkz: kayser-i rum)

    kayser-i rum, doğu roma'nın başkentini fetheden ikinci mehmet'in (fatih sultan) resmen kabul ettiği ve ardıllarının da kullandığı bir titr olsa da aslında mehmet'in dedesi olan mehmet'in de (birinci mehmet yani) biz bu titri kullandığını biliyoruz.

    roma ve akdeniz ilişkisini tekrar hatırlatırım. neyse süleyman'a doğru devam edelim.

    birinci süleyman, yani kanuni sultan, ikinci mehmet'in torunu olan birinci selim'in (yavuz sultan) oğludur.

    selim deyince aklınıza ne geliyor? son zamanlarda alevileri kesmesi konuşuluyordu ama genelde doğu seferleriyle ünlü bir padişahtır. iran şahını yenmiş, mısır'ı fethetmiş ve kölemenleri (memluklar) dağıtmıştır. alevi meselesi de dahil her konuda doğuyla ilgilenmiş bir padişahtır.

    neden tüm osmanlı padişahları batı'ya doğru ilerlerken selim doğu'ya ilerledi? çünkü zamanın değiştiğini görmüştü. bir zamanlar arap balıkçılarının ve korsanlarının hakim olduğu körfezde şimdi portekiz kalyonları dolaşıyordu. bu kalyonların bir kısmı afrika'ya, bir kısmı hindistan'a demirlemiş, bir kısmı da umman'a yerleşmeye çalışıyordu.

    selim anladı ki osmanlı ekonomisinin temel direği olan akdeniz ticareti yavaş yavaş kayıyor. portekizliler tüm afrika'yı dolaşmış, svahili kıyılarını aşıp hint okyanusuna bir taşşak gibi sarkan arap yarımadasından hindistan'a geçmekteler. durumun ciddiyetini kavradı ve hint okyanusunda portekizlileri durdurabilmek için arap yarımadasında dizginleri eline almaya karar verdi. bu noktaya kadar sadece ortadoğu değil, mesela adana bile osmanlı toprağı değildi; osmanlılar doğuyla hiç ilgilenmemişlerdi.

    bu aynı zamanda ileride portekizlileri atıp hint okyanusuna egemen olmak için kurulması gerekecek olan hint donanması için kesilecek tonla kerestenin de kaynağını da bulmanın bir yoluydu. mısır ve lübnan zengin birer kereste kaynağıdır. nitekim mesela bugünkü lübnan bayrağında sedir ağacı vardır.

    işte hikayenin sonu burada süleyman'a bağlanıyor çünkü o babası selim'in projesini devam ettirdi ve hint okyanusuna açılıp portekizlilerle savaştı. ismini bilip hikayesini bilmediğiniz çoğu türk denizcisinin, piri reis'ten seydi ali reis'e, turgut reis'ten oruç reis'e tümünün olayı bu savaşları komuta etmektir.

    işte bu dönem osmanlı tershanelerinde on binlerin istihdam edildiği, senede iki yüz geminin üretildiği inanılmaz hareketli bir dönem. osmanlılar hint denizine egemen olabilmek için canlarını dişlerine taktılar. ne var ki başarılı olamadılar. iyi birer okyanus denizcisi olan portekizliler, tatlı su denizcisi olan osmanlıların ayağını hint denizinden kestiler. böylece osmanlılar atlantik ticaretini kontrol edemediler. kontrol edebildikleri akdeniz ticareti de zamanla etiyip gitti. hazineleri kurudu. ekonomileri çöktü. devalüasyonlar, huzursuzluklar başladı.

    16. yüzyıl akdeniz ticaretinin son yüzyılıydı. nitekim osmanlı'nın da aslında son yüzyılı olmuştur. kanuni'nin oğlu olan ikinci selimden sonrası sürekli yenilgi, sürekli çürümedir. 16. yüzyıl osmanlı'nın son yükseliş çağıdır, 17'den itibaren duraklama, sonra da çöküş başlar.

    yazılmış da yazılmış. din denmiş yobazlık denmiş eğitim denmiş idare denmiş denmiş de denmiş. bunlar bir bizim sorunumuz muydu da herkes kaldı biz çöktük? para olsa hepsinin altından kalkılırdı.

    yanlış anlamayın bunlar osmanlıyı çöküşe götürmedi demiyorum; asli sorun değillerdi diyorum.

    fransa'da ihtilal olduğunda bizde de ıslahatlar başladı. 19. yüzyılın padişahları birbiri ardına reformlar yaptılar. denemedikleri iş kalmadı; sarığı mı yasaklamadılar, yeniçerileri mi kaldırmadılar, kadınları mı istihdam etmediler, alfabeyi latinceye çevirmek bile o dönemin tartışılmış konularından. ne değişti? para olmayınca reform da olmuyor.

    padişah çok güçlüydü ee? fransız monarkı güneş kral on dördüncü louis güçsüz müydü? bunları güçlerinden eden, bunlardan da güçlü bir sınıf belirdi avrupa ülkelerinde değil mi? tüccar ve sarraflardan temelini alan burjuva sınıfı. bizde neden padişahı gücünden edemedi bu sınıf? çünkü kendisi güçlenemedi. neden? çünkü ticaret bitince tüccar da bitti.

    sanatla ilgilenmedik, kültürümüz yoktu, edebiyat zayıftı, bilim teknik bilmiyorduk... hepsinin temelinde yatan sebep aynıdır: para yoktu!

    yeniçeri oldu celali, anadoluyu yağmadı büyük kaçgunu başlattı, üretim bitti. yeniçeri neden celali oldu? para yoktu!

    tren yolları yapmadık, fabrikalar kurmadık, zirai devrimi yapmadık, modern bürokrasiyi temin edemedik. çünküüü... pa-ra-yok-tu!

    bu işler böyledir arkadaşlar. parayı veren düdüğü çalar. o sen olsan barii hehehe
2511 entry daha
hesabın var mı? giriş yap