3 entry daha
  • yolda yürürken uzun uzun düşündüm. en ufak şeylerden mutlu olabilen bir insanken, nasıl oluyor da en ufak şeylerden mutsuz oluyordum. bunu sorgulamak bile başlı başına mutsuzluktu. sonra dedim kendi kendime insanı neler mutsuz eder, iki nokta üst üste koyup düşünmeye devam ettim. yürürken karşıma bir anda mahallemizin ileri gelen teyzelerinden fatma teyze çıktı. hayırdır düşünceli gördüm seni deyince, evet fatma teyze mutsuzluğun sebeplerini irdeliyordum kendi içimde sen bu konuda neler düşünüyorsun demeye kalmadan fatma teyze bime gelen çift kişilik nevresim takımını kaçırmamak için hızla yanımdan uzaklaştı.vay anassını, bime indirimli gelen çift kişilik nevresim takımı fatma teyzeyi ne kadar da mutlu etmiş ve heyecanlandırmıştı.acaba ben de çift kişilik nevresim takımı alsam mutlu olur muyum dedim içimden. bütün bunlar olup biterken çoktan eve gelmiştim. sonra beni mutsuz eden şeylerin peşine düşmeye devam ettim. uzun sürmeyen araştirmalarımın sonunda mutsuzluğumun nedenlerini bulmuştum. beklenti, belirsizlik.ulaştığım sonuç çok bilindik ve klişeydi. o kadar düşünüp bu sonuca ulaşmam beni utandırmıştı. beklenti: küçükken tetris oynarken hep "l" harfini beklemem beni beklentili bir birey yapmış olmalıydı. ben "l" beklerken hep z gelmesi de hayal kırıklığı ama onun konumuzla alakası yok. beklemeyi acilen bırakmalıydım. nasıl bırakacağımı ise düşünmeye üşendim. belirsizlik üstüne kafa yormaya da. sonra mutluluğu, bir yolun sonunda ulaşilacak bir hedef zannediyor oluşum geldi akima. mario'nun premsesi kurtardiktan sonra her şeyin bitmesi gibi, masallar gibi,mutlu biten filmler gibi. hepsi ne olursa olsun mutlu sonla bitiyordu. bu yüzden sonu bekleye bekleye, kafama hep üç elma düştü.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap