48 entry daha
  • gerek romaninin gerekse filminin ana fikri biraz celiskilidir.

    evet daha once de anlatildigi gibi filmin asil mesaji (ben yonettim ve yazdim ya, oradan biliyorum) aslen akil hastanelerinin yozlasmis yapisi degildir. hatta "asil akil hastanesi disarisi" seklinde ozetlemek de epey haksizlik olacaktir. hatta daha da abartayim, bir sistem elestirisinden de daha derindedir ozu.

    artik daha da derinde ne var ulan diyenler icin daha fazla ukalalik yapmadan deginelim; isin ozu insan bu sisteme muhtactir ve bu kisirdongu kacinilmazdir. yani filmin sonunda da iyice belirginlesen, dogaya donus temasi bir cozum olamaz, zira insan tam da o doganin istenmeyen yonleri yuzunden kurmustur bu sistemi. korku, endise, guvensizlik,vs yasamamak icin bu "akil hastaneleri" kurulmustur.

    lakin elbette bu sistem, yani genis anlamda karmasik toplum yapisi, insanin ozune terstir, jack nicholson efendi de bu uyumsuzlugun bir temsilidir. o bir digerlerine nazaran daha az insan, daha fazla hayvandir. (bir miktar da sibernetik organizma) "i guess i fight and fuck too much..."

    iste bu hayvanligi yuzunden, toplumun kisitlayici kaliplarina sigmaz. her ne kadar bu varolusculuk tandansli davranis hayranlik uyandirsa da, celiski de burada yatmaktadir. herkes "hayvan" olursa, herkes uygarligin cam fanusunu kirip ormanliga dogru sen sakrak kosarsa, eninde sonunda binlerce yil once yuzlestigimiz sorunlarla yuzlesiriz. yani en nihayetinde mutemadiyen korku ve guvensizlik. (bkz: thomas hobbes)

    sonucta "doga yasaminin" veya sistem karsitliginin bir orta noktasi yok. hippilerin baris, kardeslik hezeyani icinde, gecim derdi olmadan ot cekip, bulbullerle konusacaklari bir yasam tarzi secenekler arasinda degil. ya herkesin kendi kicini kurtarmaya calisacagi bir kaos ortami olacak veya guvenlik karsiliginda ozgurlugumuzun ve hayvanligimizin feda edilecegi bir sistem. insanlik kacinilmaz olarak ikinciyi "secmistir", nicholson ise bir anomalidir.

    yani burada gonul adami olup, "asil anomali hemsire recit'tir, doktorlardir, sistemdir, yerinden bir turlu oynatilmayan sebildir, her gun ayne saatte alinan haplardir, kilitli kapilardir.. " diye isyan etmek, insan olmakla hayvan olmanin arasindaki farka isyan etmektir. doga veya bu kati sistemin eksikligi, sadece kirlarda dolasmakla, guzel gozlu ceylanlarin kafasini oksamaktan ibaret degil, o gunesli gunduzun, ac kurtlarla dolu geceleri de var. bir kez daha thomas hobbes diyor (bkz: felsefenin oykusu/#6556404), bir kez daha can guvenliginin ve korkunun giderilmesinin canlilar icin herseyden, hatta diger duygulari hissetme ozgurlugumuzden bile daha onemli oldugunu hatirlatiyorum.

    sonucta iyi veya kotu, uygarlik bu baglamda insanin "secimidir" ama daha onemlisi o kendi kendini besleyen ve her yeni nesilde daha da kuvvetlenen bir olgudur. dogamiza ters gelecek sekilde bizi sekillendirmesi, yuvarlandikca buyuyen bir kartopuna benzetilebilir. iste tam da bu yuzden hem uygarligin, daha dogrusu insanin farkliliginin olumlu yonlerinin korundugu, hem de hala ozumuzun ozgur kaldigi * bir yaklasim alternatifler arasinda degil.

    belki eski bir hikayedir bilmiyorum, ben daha yeni okudum fortune dergisinde. unlu isadamlari hayatlarinda aldiklari en iyi tavsiyeyi anlatiyorlardi. bir tanesi bunun, hindistandaki bir fil bakicisindan geldigini soyluyor. isadamimiz, gezi sirasinda koca bir filin, yere cakilmis orta boyda bir sopaya bagli oldugunu goruyor ve bakicisina nasil oluyor da kacmiyor tarzi bir soru soruyor. (elbette oncesinde "sizin isiniz de zor be abi" muhabbetiyle samimiyet kuruyor) hindistanda bolca bulunan bilge fil bakicilarindan biri olan kardesimiz diyor ki, fil kucukken alinir ve bu sopaya baglanir. sayisiz kez kacmayi dener ama sopayi sokmeye gucu yetmez. sonunda yeterince guclendigi zaman coktan pes etmis olur ve hayatini oyle yasar.

    tabii isadamimizin bu tavsiyeyi pratige nasil doktugu ve milyarlarca dolar kazandigi ayrintisini bir kenara birakirsak, o sopayi diken de kendisini oraya baglayan da insanogludur. ama bunu deli oldugu icin degil, o sopanin cevresinin disinda olum korkusu oldugu icin yapmistir. sonucta sopalar cogalmis, bazilari biraraya gelip direkler, kuleler olusturarak etki alanlarini guclendirmisler (boyle analoji olmaz olsun). iste tam da anlatmak istedigim sey, sopalarin kisitlayiciligi artarken, cevrelerinde olusturduklari bu fanusta baska bir dunyanin da filizlenip buyudugudur. michelangelolarin aslana kaplana yem olmadiklari, schopenhauerlarin kil donmesinden olmedikleri, stephan hawkingin kara delikler yerine karnini nasil doyuracagini dusunmek zorunda kalmadigi bir dunyadir bu. her michelangola basina yuzlerce insan o aslanlara yine de yem olmuslardir ama yine de fanusun ici cok daha guvenlidir. jack nicholson ise o fanusu kirmaya calismis ve artik neredeyse kendine has bir bilinci olan ve iyice guclenip 110 metrelik dev semazen heykeli haline gelen sopa tarafindan ortadan kaldirilmistir. cunku o fanus sadece bir hapishane degil, bir iskenderiye kutuphanesidir.
452 entry daha
hesabın var mı? giriş yap