69 entry daha
  • bu zamanlarla ilgili trajikomik bir anım var ki, ne zaman aklıma gelse içim sızlar.

    orta okul sonları, okul ile bir kapadokya gezisine katılınır. yola çıkılmadan önceki gün anne makinedeki fotoğrafları tab ettirmiş ve yeni film taktırmıştır ki tüm gezi boyunca çekilmek üzere 36 tanecik fotoğraf hakkı olsun. o zamanlar 36 poz çek çek bitmezdi, şimdi bir pozu düzgün yakalayacağız diye 36 fotoğraf çektiğimiz oluyor, hey gidi hey.

    herneyse, fotoğraf makinesi itina ile bavula yerleştirilir. gidilen, gezilen yerlerde pozlar titizlikle harcanır ki gezinin sonuna kadar yetsin. hatta bir yer altı şehrine öyle zor şartlarla inilir ki tesadüf eseri gruptaki tek makine taşımış kişi ben olduğumdan en derin noktadaki zindanlarda toplu iki poz da benim makine ile çekilir.

    gezi çok güzel geçmiştir, sıra eve dönüş sonrası fotoğrafların tab ettirilmesine gelir. anne yine alır makineyi aynı fotoğrafçıya tab ettirmeye gider. döndüğünde suratında epey stresli bir ifade vardır. bir şey olmuştur ve bunu izah edecek doğru kelimeleri bulamamanın tutukluğu içindedir. epey baskı ile sonunda ağzındaki baklayı çıkartır. fotoğrafçıya filmi tab ettirmek istediğini söylediğinde şöyle bir tepki almıştır; "ablacığım iyi de bu makinede film yok ki?" tabi ki annem olayı anlatır ve en son film koyması gereken kişinin kendisi olduğunu, bir okul gezisi boyunca çekilen fotoğrafları bekleyen bir çocuğu olduğunu ve bu bilgiyi yiyorsa kendisinin vermesini ister.

    gezi boyunca boş makineyi taşıyıp da bütün o pozların çöpe gitmiş olması hala hayatımın en şok edici ve trajik olaylarından biridir. yıllardır hala anlam veremediğim şey ise makinede film yokken poz sayısının nasıl her çekim sonrası sıradan arttığıdır. o sayı ilerlemese hiç değilse şüphelenirdim yani. yıllar geçti, o adam hala fotoğrafçılık yapıyor ve ne zaman dükkanın önünden geçsem sülalesine küfür etmeden duramıyorum.
411 entry daha
hesabın var mı? giriş yap