7 entry daha
  • husserl fenomenolojisinin felsefe görüşü şöyle özetlenebilir: pozitivizmin en büyük hatası, yalnız duyusal ve bireysel verileri ele almış olmasıdır. oysa fenomenoloji genel objeleri düşünme ile kavramak ister. yani, fenomenolojinin ele aldığı konu, algısal ve deneysel nesneler dünyası değildir, tersine nesnelerin özüdür. bir örnekle; "önümde duran masayı ben duyularımla kavrıyorum. bu deneysel bir kavramadır. ama masayı bütün duyu verilerinden soyutlarsam, geriye yalnız masa ideasi kalır ki , bu masayı masa yapan düşünsel özdür. başka bir deyişle, masayı bana bildiren duyusal niteliklerinden, renginden, sertliğinden, mekanda yer kaplamasından soyutlarsam, geriye kalan fenomen denilen özdür. fenomenoloji bu özleri araştırır.
    fenomenolojinin peşinde olduğu kesinlik sokrates’ten beri ardına düşülmüş bir kesinliktir. öyle ki, husserl’e göre felsefedeki sokates-platon devriminde olduğu gibi, yeni çağın başlarındaki skolastiğe karşı bilimsel tepkilere, özellikle descartesçı devrime böylesi tam bilinçli bir kesin bilim olmayı isteme egemendi.
    pozitivizme ve ampirisizme karşı çıkan fenomenoloji, bilgi, varlık, değer felsefeleri gibi alanların hepsiyle uğraştığı için tümel bir nitelik taşır. bazılarına göre ise bir felsefe akımı olmaktan çok, bir felsefe yöntemidir. bu akım da diğer felsefe akımları gibi öz-nesne ilişkisinden yola çıkar. neden-sonuç ilişkisi içinde ele alınan doğa yasaları, husserl’e göre, belli bir takım koşullar altında elde edilen sonuçlar ışığında bir kesinlik değeri taşırlar.. koşullar değiştiğinde ise, farklı sonuçlar elde edilecek ve doğa yasalarının genel geçerlilik iddiaları söz konusu olamayacaktır. bu nedenle de nesneler dünyası ancak rastlantı kategorisiyle kavranabilir husserl için. ampirik olarak algılanan nesneyi yadsımayarak, tam tersine onu kayıtsız şartsız kabul eder ve dünya her türlü kuşku ve yadsımaların üzerinde varolarak, dünyanın bu biçimde kabulüne fenomenoloji ‘doğal tavır’ gösterir. dünyanın varoluşunu bu şekilde kabul eden doğal tavır içeriğinde adeta naif ve dogmatik bir realisttir. bu da pozitivizm ve ampirisizm ile buluşan bir düşünce izlenimi yaratır.
    husserl’de fenomenolojik bakışın üç basamağı vardır. birinci basamak, reel içkin ya da aynı şey demek olan tam kendine verilmişliğin kuşku dışı bırakıldığı, her türlü aşkın koyumun dışarıda bırakılıp fenomenolojik indirgeme yapıldığı aşamadır. (‘verilmişlik’, var dediklerimizin olsa olsa özneye, bilinç edimlerine verilenler olduğu, bunun ötesinde bir varolandan söz edilemeyeceğini anlatmak üzere kullanılmış bir kavramdır.) ikinci basamak, descartesçı cogitiatonun fenomenolojik indirgemeye tabi tutulduğu basamaktır. descartes, kesin bilgi arayışında, kendisinden yola çıkılacak şeyin ‘düşünen ben’ olduğunu söylemişti. husserl’e göre ise zihinsel etkinlikte bulunan ben, nesne, zaman içindeki insan, şeyler arasındaki şey vb. saltık verilmişlikler değildir. zihinsel etkinlikte bulunan ben de fenomenolojik indirgemenin alanına girecek, ayraç içine alınacaktır. üçüncü basamak, saf apaçıklığı veya kendi kendine verilmişlik çerçevesi içinde bütün verilmişlik biçimlerini ve tüm bağlaşımların araştırıldığı, sonra da hepsi üzerine aydınlatıcı bir çözümlemeye gidildiği aşamadır.
81 entry daha
hesabın var mı? giriş yap