44 entry daha
  • «ingiltere’nin en tanınmış kralı kimdir?» sualine, kimileri «richard» diye cevap veriyor.

    oysa richard, 1189-1199 seneleri arasında süren krallığı süresince ingiltere’de toplam en çok altı ay kadar kalabilmiştir. zati çocukluğundan beri hep fransız kültürünün yaygın olduğu topraklarda yaşamıştır. bu yüzden, ingilizce’yi doğru dürüst bilmezdi. daha 14 yaşındayken, annesi eleanor’un fransa’nın güneybatısında sahip olduğu toprağa konmuş, “aquitaine dükü” unvanını almıştı.

    richard, kral olur olmaz ingiliz halkını “salâhaddin vergisi” ismini taktığı ağır bir ödeme yükü altına soktu. kimilerine göre, kral richard’ın en büyük ülküsü salâhaddin eyyubî’yi tepelemekti. fransız asıllı olduğu için bu işi fransa kralı ile anlaşarak beraber yapmak istemişti.

    bir başka açıdan bakıldığında ise, bazı tarihçilerin bu görüşünün pek sathi bir değerlendirme olduğu görülüyor. üçüncü haçlı seferi’ne çıkarken kral richard’ın bambaşka bir niyeti vardı. bunu bir bakıma godfrey de bouillon’un ilk haçlı seferine çıkışındaki saklı emel ile benzeştirebiliriz.

    az önce değinmiş olduğum gibi, richard kralı olduğu ülkede doğru dürüst bulunmamıştı. bundan dolayı de “olmayan kral” mananına gelen bir nitelikle de anılmıştır.

    hasta olduğu için üçüncü haçlı seferi’nden salâhaddin eyyubî ile bir anlaşma yaparak dönerken, oraya giderken olduğu gibi akdeniz’de yeniden fırtınaya yakalandı. kendini zar zor kıyıya attığında, bir rastlantı neticesi töton şövalyeleri’nin eline düştü.

    sırf mukaddes roma imparatoru 3. konrad haçlı seferine giderken aptalcasına boğularak can verdiği için iş birliğini ayrıldıklarından ötürü töton şövalyelerine bozuk çalmıştı. şimdi bunun hesabını ödeyecekti.

    bu hesap hayli ağır çıktı. yeni imparator 6. heinrich, viyana’ya götürülen kral richard’ın ingiltere’ye gidebilmesi için resmen oldukça yüksek meblağda fidye istedi. onu sanki bir savaş esiri gibi nitelendirmişti.

    istenen paranın ödenmesi sağlanıp richard ingiltere’ye gidebildiğinde, önceden ancak birkaç ay kalmış olduğu bu ülkede sanki bir kahraman gibi karşılandı. ancak, bu amaçla yapılan ödemenin devletinin ekonomisini ne hallere sokmuş olduğunu görünce, tek dileği bir an önce can verip bu dertten kurtulmak oldu.

    nitekim ekonomik sıkıntıları giderip bir düzen kuramadan, birkaç sene sonra can verdi. lakin hiç de “arslan yürekli” olarak nitelenişine yakışır bir tarzda değil. ölümü bir rastlantıydı fakat kimilerine göre babasından ona kalmış inatçı karakterin de bunda çok tesiri olmuştu. zati neden “aslan yürekli” olarak nitelendirildiğine de bir türlü anlayamıyorum.

    bulamadığını bulma umudu

    fransa’nın aquitaine isimli bölgesindeki chalus isimli bir köyde tarlada çift süren bir köylü, içinden “hazine” çıktığı söylenen küçükçe bir sandık bulmuştu. sandıkta, altından yapılma biblo gibi birtakım heykelcikler, yanında bir miktar da altın para vardı.

    o tarihte bir köylü böyle bir buluntuya kendi başına sahip çıkamazdı. derebeyi, içinden çıkanlar pek değerli olmasa dahi sandığa el koydu.

    bu gibi olaylar çok tez duyulur. nitekim kral richard, çok geçmeden bunu öğrendi. ele geçirilen sandığın kendi memleketinde bulunmuş olduğunu ileri sürüp, bunu derebeyinden istedi.

    gerçi ingiltere’nin ekonomisi allak bullaktı ama kral richard öyle birkaç parça altının peşinde değildi. yıllarca önce ingiltere’nin doğusunda, glastonbury’de arimatealı yusuf’tan kalma olduğunu umut ettiği o “şey”i bir türlü bulamamıştı. derinlemesine bir araştırma yapmak imkanını ele geçiremediği kudüs’ten de eli boş dönmüştü.

    bir başka umut!... acaba söylentilerin ötesinde, senelerden beri aradığı ve bir türlü bulamadığı “şey” o sandıkta olabilir miydi?

    derebeyi, richard’ın mektubunu aldı. okuttu. sonra şömineye attı.

    mektubu getiren kuryeye, «çok istiyorsa, gelip bilek gücüyle, zorla alsın.» diye konuştu.

    açıkça alan okuyordu. nesine güveniyordu ki?...

    richard, hiç zaman geçirmeden pek de büyük bir yer olmayan bu köyün kalesini ingiliz askerleriyle abluka ediverdi.

    kaleye saldırmaya dahi gerek yoktu; değmezdi. nasıl olsa birkaç güne kalmaz köyü teslim ederlerdi. halk enayi değildi ya!... gelenin direk ingiltere kralı olduğunu biliyorlardı. beklemek yeterdi.

    hani “ummadık taş baş fayda.” derler ya; işte öyle bir şey oldu.

    richard, zırhını dahi giymemiş olarak atına binmiş kalenin etrafında ağır ağır dolanıp duruyordu. derken bir okçu, kale duvarı üzerinden kim olduğunu bilir bilmez richard’a nişan aldı. ok richard’ın omzuna saplandı.

    richard “aslan yürekli” ya!... oku kendi eliyle hızla çekip çıkardı. bundan dolayı omzu paramparça oldu.

    çok kızdı. askerlerine köyü hemen almalarını emretti.

    köy rastgele bir meseleyle karşılaşılmaksızın alındı... sandık da alındı. içinden hiç de richard’ın umduğu, beklediği gibi bir şey çıkmadı. dendiği gibi, yalnızca birkaç parça altın.

    çıkarıp gizlemiş olabilirler miydi?

    hayır!... daha önce richard ile ilgili atıp tutan derebeyi şimdi onun karşısında korkusundan tir tir titriyordu. yalan söyleyecek, bir şey gizleyecek hali yoktu. canının bağışlanması ona yeter de artardı bile.

    richard’ın kötü bir biçimde yaralanmış omzu sızım sızım sızlıyor, zonkluyordu.

    doğru dürüst rehabilitasyon edilmesini istemedi. «benim bir şeyim yok. bir iki güne kalmaz, geçer.» dedi. “aslan yürekli” ya!

    ateşlenerek yatağa düştü.

    yarası mikrop kapmıştı. harbiden de sıkıntısı bir iki gün içinde geçti; ateşi de düştü ama iyileştiğinden değil, can verdiği için.

    kral richard’ın can verdiği tarih hıristiyanların kudüs’ü ele geçirişinin tam 100. yıldönümüydü. zati hıristiyanlar için bu bağlamda kutlanabilecek başka bir yıldönümü yoktu.

    kardeşi john tahta çıkarak ingiltere kralı oldu. hani şu tapınak şövalyelerinin baskısı üzerine 1215 yılında “magna charta” isimli sözleşmeyi kabul eden kral.

    küçücük bir rastlantı tarihin akışını nasıl da değiştiriyor.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap