52 entry daha
  • önceki yazımız: (#72419754) . önceki yazıda kısa bir tarihinden bahsetmiştik. şimdide yargılama kısmındaki detayları inceleyeceğiz. tabi ki bir önceki yazıyı okumadan bu yazı da okunabilir. fakat detaylı araştırma yönüne gideceklerin diğer yazıyı okuması da faydalı olur. neyden bahsedeceğiz o halde? engizisyon nasıl bir yargılama metodu uygulardı?

    evvela, sapkın eylemlerin görüldüğüne ait bilgi alınan veyahut bundan şüphe duyulan etraflarda 3-4 kişiden oluşan bir rahip grubu halkı oradaki kilisede toplardı. halka yönelik bir vaazdan sonra bağışlama için bir müddet tanınır, bu süre içerisinde hatalarını kendiliklerinden itiraf eden suçlular bağışlanırdı.

    ancak bir süre sonra engizisyonun görevlendirdiği bu keşişlerin, onlardan hoşlanmayan halk tarafından linç edilme teşebbüsleri baş gösterdi. papalık, vaaz verme yerlerinin seçiminde dikkatli olmaları için keşişleri uyarma gereğini duydu.

    sapkın kişilere 15-30 gün süre tanınırdı. bu süre içinde gelip af dilemeleri beklenirdi. suçunu itiraf edenler, halkın önünde açık bir alanda tövbe ettiklerini açıkça söylemek zorundaydı. kişi, kendi kendisini herkesin önünde rezil etmeliydi.

    ancak suçunu itiraf eden kişi, böyle yaptı diye hemen elini kolunu sallayarak çekip gidemezdi. böylelikle ölüm ya da hayat boyu mapus cezasından kurtulurdu fakat aforoz cezası yanında bir de hacca gitme cezası verilirdi.

    suçlu af dileme süresi içinde kaçıp giderse, engizitörler, bundan dolayı sivil güçleri mesul meblağ ve yakasına yapışırdı. bundan sonra iş sistemli bir sorgulamaya kalırdı.

    daha baştan “suçlu” olduğu kabul edilen maznunun, yargıcın sorduğu her suale cevap vermesi zaruriydi. yanıt vermek için öyle uzun bir müddet düşünme, özelini gizleme hakkı da yoktu. yargıç onu incil üstüne yemin etmeye çağırır ve gerekirse çok teferruatlı izahlar isterdi.

    değişik sapkınlıklarla irtibatlı olmak üzere fark ve hızlı bir sorgulama metotları vardı. 14. asır başlarının tanınmış engizitörlerinden biri olan bernardus guidonis, bu emel bir el kitabı yazmış ve engizitörlere sorgulama yollarını anlatkmıştı. manicilere, katharlara valdoculara, sapkın olduğundan kuşku duyulan rahibelere yöneltilecek suallerle irtibatlı hayli detaylı sual örnekleri vermişti.

    sorgulama esnasında yargıcın maznundan itiraf koparması için hileye müracaat etmesi hiç de ayıp veyahut yanlış sayılmadığı gibi, aynı inancı taşıdığını söyleyerek maznunla bir hücreye giren tutuklu bir muhbirden istifade edebilirdi. maznunla aynı hücrede kalan tutuklu ihbarcı, maznunun ağzından bir takım ip uçları almışsa, bunu hemen yargıçlara söyler ve uygun düşen sevabı(!) kazanırdı.

    suçlamada bulunan şahidin, bir düşmanını ortadan kaldırmak emeliyle davrandığı tespit edirse, onu büyük cezalar beklerdi. buna rağmen şahitlerin verdiği bilgiler doğru sayılır, kimlikleri saklı tutulur, suçlu ile karşılaşmamasına önem verilirdi.

    sivil hukukta olduğu gibi, mahkûmiyet için 2 şahit yeterli görülürdü. şayet suçlu şehrin ya da kasabanın önde gelenlerinden biriyse, yargıç tanık sayısını artırabilirdi. bu imtiyaz, halk arasında alışılmış olan karşılanırdı.

    sorgulama sırasında suçlunun savunmasını başka birisi yapamazdı. eğer suçlu değilse, bunu ancak kendisi gösterebilirdi. gösteremezse, suçlu demekti. meraklı bazı hukukçular, ancak suçları ve cezaları öğrenebilirdi.

    kilise, çoklukla tercihini itiraftan yana kullanırdı. suçlu her şeye karşın direnirse, engizitör ona baskı yapma, eziyet etme ve hapis yolunu kullanabilirdi. suçlu zincire bağlanır, uzun süre aç ya da uykusuz bırakılırdı.

    buna karşın sorgulama sırasında işkence uygulaması yapılıp yapılmadığı, 1252 seneninden önce net değildir. papa 4. ınnocentus, o sene yayımladığı “isim extirpanda” isimli bildirgesiyle işkenceye müsaade etmiş, 1259 yılında da papa 4. alexander kendinden evvelki papanın bu kararını bir defa daha onaylamıştır. daha sonra papalık, işkence sırasında sakatlama ve öldürme eylemlerinden kaçınılmasını emretti. gerçi bu emir, işkence uygulamasının bir diğer delili sayılır ama buna niye gerek görülmüş olduğu da belli değildir; belki de odun ateşine atılacak kişilerin daha sıhhatli görünerek halk üzerindeki baskıyı artıracağı düşünülerek…

    yargıçlar, dört tür işkenceden birini seçebilirdi bunlardan en hafifi kırbaçla dövmeydi. işkence sehpası, ipe bağlayarak suya daldırma, ateş üzerinde yürütme diğerleriydi. sonraki senelerde bunlara eziyet ayaklıkları, huniyle boğaza su akıtma, iki elle kızgın demir tutturma, diş ve tırnak sökme gibi daha acı verici uygulamalar da ilave etti.

    eziyet esnasında yargıç da hazır bulunurdu. ağzından itiraf koparabilmek için maznunun başında durur, onu zorlardı. eziyetçi uzmandan başka gözlemci rahipler ve de tutanakçılar da bu işleme katılırdı.

    1264 seneninde papa 4. urbanus, yargıçların eziyeti direk uygulamalarına da müsaade etti.

    eziyet altında kalan masum bir kişinin dayanmayarak, kendiliğinden suç uydurarak itirafa yönelmesi, kilise’yi hayli rahatsız ediyordu. bu bağlamda artan yakınmalar üzerine papa 4. clementhus, 1311 seneninde yayınladığı “multorum guerela” başlıklı bildirgesiyle, engizitörün, bölge başpiskoposunun görüşünü almadan suçluya eziyet uygulanmasını yasakladı.

    tüm bunların böyle olduğu ve böyle yapıldığı gayet iyi biliniyor fakat tutanak defterlerinde eziyet konusunda kayıtlara ancak tek tük yer verilmiş olduğu da görülür. tutanakçılar, ya suçlunun itiraflarının zorla alınmadığı neticenini çıkardıkları için veyahut korktuklarından eziyetleri baştan sona kayda geçirmiyordu. zati suçlu olan birine eziyet edilmiş olsa veyahut olmasa ne fark ederdi ki!...

    bu konuda anlatacaklarım aslında daha bitmedi fakat gelin bu noktada biraz soluklanalım.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap