iblis
-
iblis'in "namaz vakti geldi, kalk!" diye muâviye yi uyandırması:
anlattıklarına göre muâviye köşkünde, yatak odasında uyumuş
kalmıştı.
• köşkün kapısı içerden kilitlenmişti. çünkü muaviye halkın ziyaretinden
usanmıştı.
• ansızın birisi onu uyandırdı. muaviye gözünü açınca o adam saklandı.
• köşkte hiç kimse için girecek yol yoktu. "bu küstahlığı eden, bu cür'eti
gösteren kimdir?" dedi.
• o saklanan kişiyi bulmak için etrafı dolaştı, her tarafı aradı.
• kapının ardında bir adam gördü; perdenin arkasına girmiş, yüzünü
gizlemişti.
2610 • muaviye; "hey; sen kimsin? adın nedir?" diye sordu. o adam da
"açıkça söyleyeyim, adım kötü iblis." dedi.
• muaviye; "ne diye bu köşke geldin? ne diye beni uyandırdın? doğru söyle,
ters söyleme!"
• iblis; "namaz vakti geldi." dedi. "hemen mescide gitmen gerek.
• hz. mustafa (s.a.v.) derin manalı bir hadislerinde 'vaktini geçirmeden acele
ediniz, ibadetinizi yapınız!' diye buyurdu." 556
556 peygamber efendimiz bir hadislerinde; "vakti geçmeden namazı kılmakta ve ölmeden evvel tevbe etmekte acele
ediniz!" diye buyurmuştur.
• muaviye; "hayır, hayır!" dedi. "maksadın bu değildir. sen beni hayırlı yola
götürmek istemezsin.
2615 • senin bu davranışın, bir hırsızın gizlice köşküme girmesine, bana da;
'sana bekçilik ediyorum.' demesine benzer.
• ben o hırsıza nasıl inanayım? hırsız, sevabı ve ecri ne bilir?"
• iblis dedi ki: "biz önce melek idik. ibadet yolunda canla başla gidiyorduk.
• hakk yolunda ilerleyenlere mahremdik, arş sakinlerinin dostu idik.
• ilk san'at nasıl olur da unutulur? ilk sevgi nasıl olur da gönülden çıkar?
455
2620 • yolculukta rûm diyarını, yahut hoten ülkesini görse de, gönülden
nasıl olur da vatan sevgisi çıkar gider?
• biz de ilahî aşk şarabının sarhoşlarından idik; biz de o'nun dergahının
âşıklarından idik.
• bizim göbeğimizi o'nun sevgisi ile kesmişlerdi; rûhumuza o'nun aşkını
ekmişlerdi.
• bizim de varlığımızı o'nun lutuf ve kerem eli ekmedi mi? bizi de yokluktan
getiren, yoktan var eden o değil mi idi?2625 • o'ndan nice lutuflar görmüşüz, rıza gül bahçesinde nice zamanlar
gezmişiz, tozmuşuz.
• başımıza rahmet elini koyardı, bizden lutuf ve kerem çeşmeleri akıtırdı.
• ben daha çocuk iken, süt emerken beşiğimi kim salladı? o değil mi?
• o'nun sütünden başka kimin sütünü emdim? o'nun tedbirinden, o'nun
gayretinden başka kim beni besledi, yetiştirdi?
• bedene ana sütü ile yerleşen huyu, insandan nasıl çıkarabilirsin?
2630 • kerem denizi bir kerrecik beni azarlasa bile, o'nun inayet kapıları hiç
kapanır mı?
• allah'ın bize peşin ihsanı, bağışı, lûtfu hayat cevheridir. o'nun kahrı da bize
lûtfettiği çok kıymetli hayat cevherinin üstüne konmuş bir tuza benzer.
• allah âlemi kullarına iyilik, lûtuf ve ihsanda bulunmak için yarattı. bütün
varlıkları, bütün zerreleri o'nun cömertlik ve kerem güneşi okşamaktadır.
• ayrılık o'nun kahrından doğmakla beraber, buluşmanın, kavuşmanın
kadrini kıymetini bilmemiz içindir.
• o; ayrılığı, can buluşma günlerinin değerini bilsin diye ister. böylece canı
terbiye eder, kulağını çeker.
2635 • hz. peygamber efendimiz bir hadislerinde demişlerdir ki: "allah;
'halkı yaratmaktan maksadım, onlara iyilikte ve ihsanda bulunmaktır.' diye
buyurmuşlardır." 557
557 cenab-ı hakk buyurmuştur ki: "ben, halkı benden faydalansınlar, kar elde etsinler diye yarattım. ben onlardan
yararlanayım, kar elde edeyim diye değil!" bu kudsî hadis, ankaravî şerhi, c. ıı, s. 212'de bulunmaktadır.
456
• "benden bir fayda görsünler, nimetlerimin balı ile ellerini bulasınlar. diye
onları yarattım.
• yoksa ben onlardan yararlanmak, çıplak kişinin elbisesini kapmak için
yaratmadım."
• iblis devam etti ve dedi ki: "bir kaç gün beni huzûrundan kovmuşsa da
benim gözüm o'nun güzel ve mübarek cemâlinde kalmıştır.
• öyle latîf, öyle güzel bir yüzden böyle bir kahır gelir mi? şaşılacak şey;
herkes sebeple meşgul oluyor.
2640 • ben sebebe bakmam; çünkü sebep sonradan olmadır. sonradan olan
şey de ancak sonradan olanın varlığına sebep olur.
• ben önceki ezelî lûtfa bakarım. sonradan olan her şeyi yırtar iki parça
ederim. 558
558 şeytan demek istiyor ki: "benim hz. âdem'e secde etmeyişim şu veya bu sebepten ötürü değildir. ben ezeldeki
takdire boyun eğdim."
• benim âdem'e secde etmeyişime, hasedim sebep oldu diye yorum-
lanmaktadır. halbuki o haset, hakk'a karşı duyduğum aşktan, yani allah'tan başka
kimseye secde edilmez inancımdan ötürü idi. inattan, inkardan değildi.
• gerçekten de her haset; dostluktan, sevgiden doğar. bir yabancının dostla
beraber oturmasını görmekten meydana gelir.
• aksıran kişiye; "çok yasa!" demek dostluğun şartı olduğu gibi, kıskançlık
da sevginin şartıdır.
2645 • hakk'ın satranç tahtasında bundan başka bir oyun yoktu. yani hakk'ın
ezelî takdirinde, benim secde etmeyeceğimden başka bir yazı yoktu. benim secde
etmeyişim ezelden takdir edilmişti. ben kaderi nasıl değiştirebilirim?
• o takdir edilmiş oyunu ben oynadım. âdem'e secde etmemekle kaderin
hükmünü yerine getirdim. onu yapmakla da kendimi belaya uğrattım.
• uğradığım belada da o'nun takdirine boyun eğmenin verdiği mânevî zevki
tatmaktayım. ben o'na mat oldum. o'na mat oldum. o'na mat oldum.
• ey değerli kişi! bu altı yönlü dünyada kendisini kim ve nasıl (biri batınî
olan) altı duygu kapısından kurtarabilir? 559559 altı yön: ön, arka, sağ, sol, üst, alt taraflardır. altı duygu ise; görme, işitme, tatma, koklama, dokunma
duygularından başka "seziş gibi" batınî, gönle ait bir duygumuz daha vardır: eski bilginler duyguları; "icteki beş duygu",
"dıştaki beş duygu" diye ikiye ayırmışlardır. içteki beş duygu, "hiss-i müşterek" (=ortak duygu); hayal, vehim, hafıza,
mutasarrıfa"dır. dıştaki beş duygu, bilinen beş duygumuz; "görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma" duygularıdır.
457
• altının cüz'ü, nasıl olur da küllünden kurtulabilir? hele keyfiyyetsiz
(=neliksiz niteliksiz) hakk onu eğri yarattı ise?..
2650 • bu altı yönde, yani imkan âleminde bulunan kimse ateşler içinde
kalmış demektir. ancak onu, altı yönü yaratan allah kurtarır.
• hakîkatte küfür de, iman da o'nun el örgüsüdür. yani san'at eseridir,
o'nundur." 560
560 çünki küfür de, iman da allah'ın yarattığı şeylerdir. bu duyguları, inançları insanlara allah vermiştir. şeytan bu
sözleri ile tamamıyla bir cebrî görünmekte; her şeyi hakk'a isnad etmekte ve kendini suçsuz göstermeye çalışmaktadır.
• muâviye iblis'e dedi ki: "bu söylediklerin doğrudur, fakat bunlardan senin
payın eksiktir. yani senin hidayet (=doğru yolu bulma) nasibin yok!
• sen; benim gibi yüzbinlerce insanın yolunu vurmuş, çukur kazmış, gönül
hazînelerine girmiş, imanlarını çalmışsın.
• sen; ateş ve neft gibisin, yakmaman için çare yoktur. senin elinden elbisesi
yırtılmamış, yani senin şerrine uğramamış kim vardır?
2655 • ey ateşten yaratılmış olan iblis! senin tabiatın, huyun yakmak,
yandırmaktır. senin bir şeyi yakmamana çare yoktur.
• allah seni can yakıcı, bütün hırsızların ustası kılmıştır. işte lanet budur.
• sen; allah ile yüz yüze konuştun, o'nun hitabını işittin. ey insanlık
düşmanı! senin hilene karşı ben kim olabilirim?
• senin ma'rifetlerin ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer. fakat kuşları
avlar, yakalatır.
• o ses yüzbinlerce kuşun yolunu vurmuştur. kuş o sese, bildik tanıdık
sesidir, diye gelmiş aldanmıştır.
2660 • kuş, avcının taklid sesini havada uçarken işitir, yere iner, ökseye
tutulur.
• nuh'un kavmi senin bilenden ağlayıp feryad eder. onların senin yüzünden
gönülleri, yanmış göğüsleri param parça olmuştur.
• dünyada ad kavmine rüzgârı sen yolladın da, onları azaba, kederlere
düşürdün.
458
• lût kavminin başına senin yüzünden taş yağdı. senin yüzünden kara suyun
içinde dalgalar yuttular.
• ey binlerce fitneler koparan iblis! nemrud'un beyni de senin yüzünden
döküldü dağıldı.
2665 • zekî ve filozof olan firavun'un aklı senin yüzünden körleşti, hiç bir
şey anlamaz oldu.
• ebu leheb senin yüzünden bir işe yaramaz oldu. "ebulhikem" de senin
yüzünden "ebu cehil" kesildi. 561
561 ebu leheb peygamber efendimiz'in amcası olduğu halde şeytan'a uymuş, azîz peygamberimiz'in en
büyük düşmanı kesilmiş, yapmadığını bırakmamıştır. ebu cehil ise çok akıllı, çok kurnaz bir kişi idi. zekasının
çokluğundan ötürü kendisine "ebu'l-hikem" (=hikmetlerin babası) lakabı verilmişti. hatta kureyşıilerin müşa-
vere meclisi olan "darunnedve"ye kırk yaşına girmeyen ve sakalı olmayan kimse alınmadığı halde, ebu'l-hikem
yirmi yaşında iken oraya üye olmuştu. hal böyle iken şeytan'a uyduğu ve resûlullah'ın en şiddetli düşmanı
olduğu için "ebu'l-hikem" lakabı, "ebu cehil" oldu.
• ey bu hile satrancında yad olunmak için yüzbinlerce üstadı mat eden iblis!
• ey zor oyunlarla yürekler yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen, acıma
nedir bilmeyen şeytan!
• sen, hile denizisin, insanlar da bir katreden ibaret. sen, dağ gibisin gönülleri
saf kişilerse birer zerre.2670 • ey düşmanlık edip duran! hilenden kim kurtulabilir? kurtulan ancak
allah'ın koruduğu kişidir.
• nice kutlu yıldız senin yüzünden yanmış, yakılmış; nice ordu, nice topluluk
senin yüzünden dağılıp gitmiştir."
• iblis, muaviye'ye dedi ki: "bu düğümü çöz açık konusalım: ben kalp akça
ile geçer akçanın mihengiyim. ezelden iyi ve kötü yazılanlar benim vasıtamla
meydana çıkar. ben iyi olanlara bir şey yapamam, kötü olanları azdırır cehenneme
kadar yollarım.
• allah beni arslan ile köpekliğin, geçer akça ile kalp akçanın imtihanına
sebep kıldı.
• ben kalp akçanın yüzünü nasıl karartırım? ben bir sarrafım. akçanın
değerini bildiririm, kıymetsiz ve kalp olduğunu meydana koyarım. 562
562 yani benim mayası bozuk bir kişiyi azdırıp, onun ezelî olan kirli mayasını meydana çıkarmam, bir
sarrafın mihenk ile kalp parayı meydana çıkarmasına benzer.
459
2675 • ben iyilere kılavuzluk ederim. ancak kuruuş dalları keserim.
• niçin ben insanların önüne hile otları koyarım? onların insan mı hayvan mı
olduklarını anlamak; hayvansa hangi hayvan cinsinden bulunduğunun belli olması
içindir.
• kurt bir ceylan yavrusu doğurursa, onun kurt yahut ceylan olduğunda
şüpheye düşülür.
• onüne sen onun ot ile kemiği koy; bakalım yemek için o hangisine doğru
eğilecek?
• eğer o kemiğe doğru eğilirse, bil ki, kurttur. yok ota meylederse, şüphe yok
ki, ceylan cinsindendir.
2680 • allah'ın kahrı, lûtfu birbirine eş olursa, bu dünyada her ikisinden de
hayır ve şer doğar.
• sen; ot ve kemiği yani nefsin gıdası ile rûhun gıdasını önlerine koy! 563
563 ot rûhanî gıdanın sembolüdür; kemik ise köpek nefsin yiyeceğidir.
• eğer o insan, nefsin gıdasını ararsa zavallı ve aşağı bir varlıktır. eğer rûhun
gıdasını isterse, üstündür; baş tacıdır.
• eğer o; tene, bedene hizmet ederse eşektir. aksine eğer o can denizine
dalarsa, orada inci bulur.
• gerçi hayır ve şer birbirine zıt düşmüşlerdir, birbirlerine aykırıdırlar, fakat
her ikisi de bir iştedir, ilahî bir emirle işlerini yapmaktadırlar. yani hayır işleyenler
de, şer peşinde koşanlar da hakk'ın ezelî iradesi ile o işi yapmaktadırlar.
2685 • peygamberler halka, allah'a kulluğu, iyiliği, insanlığı öğretirler,
arzederler. düşmanlar yani şeytanlar ise; insanlara hiddeti, şehveti, şöhreti,
kötülükleri tavsiyede bulunurlar.
• ben iyi bir kimseyi nasıl kötüleştirebilirim? haşa ben allah değilim ki...
ben ancak bir davetçiyim; onları yaratan da değilim.
• güzeli çirkin yapabilir miyim? rab değilim; belki güzele ve çirkine karşı bir
aynayım. 564
564 bir hadîs-i şerifte; "ben davetçi ve hakk'ın emirlerini tebliğ edici olarak gönderildim. elimde halka hidayet
edecek kuvvet yoktur. şeytan da süsleyici ve vesvese verici olarak yaratılmıştır. onun da elinde dalalete götürecek bir kuvvet
yoktur " diye buyurulmuştur. asıl "hidayet" ve "dalalet" hakk'ın kudretindedir
• siyah tenli hindli; 'bu insanı kara yüzlü gösteriyor!' diye aynayı ateşe attı,
yaktı.
460
• ayna dedi ki: 'suç benim değil; suçu benim yüzümü cilalayan üstâda bul!
• çirkin kimdir, güzel kimdir; göstereyim diye, o beni gammaz yani herkesin
ayıbını, kusurunu görüp gizlice söyleyen, doğru sözlü yaptı.2690 • ben şâhidim. doğru söyleyen bir şahidi zindana atmak nerede gö-
rülmüştür? allah şâhittir ki ben masumum, ben zindan ehli değilim."
• ben nerede meyveli bir ağaç görürsem, onu bir dadı gibi besler, terbiye
ederim. fakat nerede acı ve kuru bir ağaç görsem, misk fışkıdan kurtulsun diye, o
ağacı keserim. 565
565 şeytan 'ın, meyveli ağaçları, yani mümin ve salih kişileri terbiye etmesi, onları sapıklığa götürerek tövbe ve
istiğfara zorlamakta; tövbe ile günahkar şeytan 'ın hilesinden allah'a sığınır.
• kuru ağaç bahçıvana; 'ey yiğit! benim hatam, suçum olmadığı halde neden
başımı kesiyorsun?' diye sorar.
• bahçıvan der ki: 'süs ey kötü huylu! senin kuru oluşun suçlu olmana
yetmez mi?'
2695 • kuru ağaç; 'ben dosdoğruyum, eğri değilim. suçum yokken beni niçin
kesiyorsun?' der.
• eğer kuvvetli olsaydın kurumaz ve kesilmezdin. keşke eğri olsaydın da yaş
olsaydın!
• öyle olsaydın ab-ı hayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun.
• senin tohumun ve aslın kötü imiş, hoş bir ağaca da aşılanmamışsın.
• kötü ve acı bir ağaca hoş bir ağaç dalı aşılanırsa, o hoşluk, o kötü ağacın
tabiatını etkiler, onu güzelleştirir." 566
2700 • muaviye şeytan'a dedi ki: "ey yol vurucu; delil getirme! beni
kandırmaya yol bulamazsın, boş yere yol arama!..
• sen bir hırsızsın, yol vurucusun; ben de garip bir tacirim. senin öteden
beriden calip getirdiğin giyecekleri ben nasıl alabilirim?
• kötü niyetle, kâfirlikle benim eşyamın etrafında dolaşma! sen hiç kimsenin
malına hayırlı bir müşteri olamazsın!
• dolandırıcı müşteri olamaz! müşteri gibi görünse bile, bu, hileden, dü-
zenden ibarettir.
• kim bilir bu hasetçi ne gibi hileler düşünüyor? allahım! bu düşmanın
elinden bizi kurtar; feryadımıza yetiş!
566 yani meyveli ağaç olur, yemiş verir. bunun gibi, fasık kişi de salih bir zât ile birlikte bulunursa, onun iyi
huyundan feyz alır da halini düzeltir.
461
2705 • bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha efsünlarsa, bu yol kesici
benim giyeceğimi kapar gider!
• şeytan'ın bu sözleri bacalardan çıkan duman gibidir. allahım! elimden tut,
yoksa kilimim kararacak, yani kalbim kapkara olacak!
• ben bir delil getirmekte şeytan'a üst olamam. çünkü o yüksek, ve alçak,
herkesin fitnesidir.
• hz. âdem ki; "alleme'l-esma"' beyi idi, yani meleklere eşyanın adlarını
öğretmişti; o bile, şimşek gibi koşan bu iblis köpeğinin koşusuna karşı yaya kalmıştı.
• şeytan âdem'i cennetten yeryüzüne attı da, âdem simak yıldızının
burcundaki balık gibi onun oltasına takılıp kaldı.
2710 • âdem (a.s.) çaresiz kaldı da; "ya rabbi! biz nefsimize zulmettik."
diye ağladı. gerçekten de şeytan 'ın hilesine, düzenine nihayet yoktur.
• onun her sözünde bir şer vardır, her sözünde yüzbinlerce sihir gizlidir.
• bir anda erkeklerin mertliğini, erkekliğini bağlar, faziletlerini unutturur.
onları nefislerinin esiri yapar. kadında ve erkekte türlü arzular uyandırır.
• ey halkı yakıp yandıran, fitneci iblis! niçin beni uyandırdın, doğru söyle!"
• şeytan dedi ki: "kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişanı, yüz belirtisi de olsa
doğruyu dinlemez.
2715 • hayale kapılan bir gönüle, gerçeği belirtmek için delil getirsen de
hayali artar.
• doğru söz o gönülde illet, hastalık haline gelir. gâzinin kılıcı hırsıza
hırsızlık aleti olur.• böyle bir kişiye verilecek cevap, susmaktan ibarettir. ahmakla konuşmak
deliliktir.
• ey saf kişi! benim şerrimden ne diye allah'a yalvarıyorsun, ağlayıp
sızlanıyorsun? sen o alçak nefsinin elinden, şerrinden ağla, inle!
• sen oburluk eder, fazla helva yersin, rahatsız olursun. bedeninde çıbanlar
çıkar, sıtmaya tutulursun, sağlığın bozulur.
2720 • sonra tutar, hastalığından ötürü günahı olmadığı halde, şeytan'a lanet
edersin. niçin o şeytanlığı, yani oburluğu kendinden bilmezsin?
• senin hasta oluşun şeytan 'dan değil senden, senin kendindendir. tilki gibi
işi ters almışsın, koruk taratma gitmişsin.
462
• çimenlikte bir koyun kuyruğu görünce, onun tuzak olduğunu niçin
bilemezsin? 567
567 avcılar tilkiyi yakalamak için tuzak kurarlar, yem olmak üzere de koyun kuyruğu korlarmış. şeytan insanların
şehvete meyletmelerini, tilkinin kuyruğu yemek için tuzağa gitmesine benzetiyor.
• kuyruğa olan meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, akıl gözünü kör etti de,
onun için o tuzağı bilmiyor ve görmüyorsun.
• eşyaya, dünyalık şeylere duyduğun aşırı sevgi seni kör, sağır kılar. bu
yüzden kimseye düşmanlık gösterme; bu kötülüğü, bu hiyaneti senin kara nefsin
işledi. bütün suç senin kendi nefsindedir."
2725 • şeytan dedi ki: "sen ters, eğri büğrü görüp suçu bana yükleme! ben;
kötülükten, hırstan, kinden beriyim. bu gibi haller bende yoktur.
• ben bir kötülük ettim. âdem'e secde etmedim; emredildiği halde emre
uymadım. o saygısızlığımdan ötürü hala pişmanım; gecemin gündüz olmasını, yani
hakk'ın rahmetine ve afvına kavuşmayı beklemekteyim.
• ben halk arasında suçlu görüldüm. kadın olsun, erkek olsun herkes; işlediği
suçu bana dayamakta, benim üstüme atmaktadır.
• zavallı kurt, bir şey yemediği, karnı aç olduğu halde koyun yemiş diye
suçlanır. çünkü o, koyun paralamakla meşhurdur.
• kurt zayıflıktan, güçsüzlükten yol yürüyemez hale gelse; 'çok yediği,
midesi tıka basa dolu olduğu için bu hale gelmiştir.' derler."
2730 • emîr muâviye dedi ki: "doğruluktan başka hiç bir şey seni kurtara-
maz, adalet seni doğruluğa davet etmektedir.
• doğru söyle de elimden kurtul, hile savaşımın tozunu yatıştıramaz!"
• şeytan dedi ki: "ey hayal kuran ve türlü düşüncelere dalan muâviye! yalan
ile doğruyu nasıl ayırt edersin?"
• muaviye; "hz. peygamber efendimiz buna dair bir açıklama yapmış, kalp
ve sağlam için mihenk taşı vermiştir.
• buyurmuştur ki: 'yalan kalplerde şüphe uyandırır; doğru ise insana emniyet
ve neşe verir.' 568
568 hasan-ı basrî hazretleri şu hadîsi rivayet etmiştir: "sana şüphe veren şeyi bırak da, şüphelendirmeyeni kabul et.
çünki doğruluk insana güven, iç rahatlığı verir. yalan ise insanda şüphe uyandırır."
2735 • gönül, yalan sözden rahatsız olur. su ile karışmış yağ, çerağı aydınlat-
maz!
463
• doğru söz gönlü rahatlatır. doğru sözler gönül tuzağının taneleridir.
• gönül hasta ve ağzının tadı bozulursa, doğru ile yalanın çeşnisini ayırt
edemez.
• fakat gönül hastalıktan ve illetten kurtulmuş olursa, yalanın, doğrunun
tadını bilir ve anlar.
• âdem'in buğdaya hırsı artınca, bu hırs, onun gönlünden sıhhati ve selameti
kapıp götürdü.2740 • ey şeytan! âdem senin yalanma, işvene kulak astı, sana aldandı ve
oldurucu zehri içti.
• hz. âdem o sırada buğdayı akrepten —yani yenmesi istenmeyen buğdayın
kendisi için akrep gibi zehirli olduğunu— ayırt edemedi. çünkü hevesinin, isteğinin
sarhoşu olanın ayırt etme duygusu kalmaz! 569
569 hz. âdem ile hz. havva'nın cennet ağaçlarının birine yaklaşmamaları emredilmişti. bu ağacın ne ağacı olduğu
kur'an-ı kerîm'de açıkça bildirilmemiştir. tevrat'ta "hayır ve şer ilminin ağacı" diye geçer. bazıları bu ağacın, âdem'le
havva'nın birleşmesinin (=cinsel buluşmasının) bir sembolü olduğunu söylemişlerdir. hz. mevlana, bir çoklarının inandıkları
gibi bu ağacı "buğday" olarak kabul etmiştir.
• halk istekterinin, heveslerinin, arzularının sarhoşudur.
• her kim kendini heva ve hevesine uymaktan kurtarırsa, kendi gözünü ilahî
sırlara aşina kılar." nihayet emîr muaviye şeytan'a dedi ki:
2756 • "ey azgın şeytan! sen uyanıklığın düşmanı olduğun halde, beni neden
uyandırdın?
• sen afyon gibisin, uyku getirirsin. sen şarap gibisin, insanı sarhoş eder,
aklını da, bilgisini de giderirsin, yok edersin.
• ben seni bağlatır, çarmıha gerdiririm. haydi doğruyu söyle! ben doğruyu
bilirim, anlarım, hileye kalkışma!..
• ben herkesin mayasında, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu
ararım, onu isterim.
2760 • ben; sirkeden şekerlik, korkak bir kişiden yiğitlik, askerlik beklemem!
• gübreden misk kokuşu beklemem, ırmak içinde kuru kerpiç aramam!
• ben; kötülük peşinde, şer peşinde koşan şeytan 'dan beni hayır için
uyandıracağını ummam, beklemem!"
• iblis hilelerle, yalanlarla dolu bir çok sözler söyledi. ama emîr muaviye
sabretti, dayandı; o sözleri dinlemedi.
464
2765 • iblis sözü ağzının içinde geveleyerek dedi ki: "ey emîr muâviye! ben
seni şunun için uyandırdım:
• devletin bile kadrini yücelten ve peygamber'in varisi olan imamın ardında
cemaatle kılınan namaza yetişesin...
• namaz vaktini kaçırsaydın, üzüntüden bu cihan gözüne kapkaranlık
görünürdü.
• ummadığın bu halden, bu dert yüzünden gözlerin iki su tulumu olacaktı da,
göz yaşları dökecekti.
• herkes yaptığı ibadetten, kulluktan mânevî zevk alır da, o zevkten uzak
kalmak istemez. buna bir an bile sabredemez.
2770 • namaz vaktinde cemaate yetişemeyenlerin duydukları o üzüntü, o
dertli ah ediş, yüzlerce namaza bedeldir. nerede o namaz, nerede o yanış ve
yalvarıştaki tesir?.."
2780 • bunun üzerine şeytan; "ey cömert emîr; artık hilemi ortaya koymam
gerek! hilemi açıkça söylemeliyim:
• eğer namazın geçseydi, o vakit içinden, gönül derdinden ahedecektin,
feryad edecektin.
• senin o sızlanman, o feryadın, o yalvarışın yüzlerce zikri, yüzlerce namazı
geride bırakacaktı.
• içten gelecek böyle bir ahın hicapları yakmasın diye korktum da, seni onun
için uyandırdım.
• öyle yakıcı bir ah etmeyesin, o aha bir yol bulmayasın diye düşündüm.
• ben hasetçiyim; işte böyle bir hasette bulundum. ben insanların düş-
manıyım. işim, gücüm hile ile kinden ibarettir."
• muaviye; "işte şimdi doğru söyledin." dedi. sözünde sadıksın; senden ancak
bu iş gelir. sen buna layıksın...• sen bir örümceksin, sinek avlarsın ey köpek! ben sinek değilim, zahmet
çekme!
• ben ak doğanım, beni ancak padişah avlar. örümcek benim çevremde nasıl
ağ örebilir?
• haydi yürü git, gücün yettikçe sinek avla! sinekleri ayran çanağına doğru
çağır dur!
2790 • onları bal yönüne, yani hayra çağırsan bile, bu çağırış yalan olur.
çünkü sen hep ayrana yani şerre çağırırsın.
465
• senin beni uyandırışın, aslında uykunun ta kendisi idi. senin bana kurtuluş
gemisi gibi gösterdiğin şey de, girdabın yani boğulup gitmenin ta kendisi idi.
• sen beni daha iyi, daha büyük bir hayırdan uzaklaştırmak için küçük bir
hayra çağırdın. 570
(emîr muaviye ile şeytan'ı konuşturan bu hikâyede; hz. mevlâna, kaza ve kaderi, alınyazısını, hayrı ve şerri çeşitli yönleri ile incelemekte; sonunda bu zor konuyu muhammedi inançla bitirmektedir.)
(mesnevi'den)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap