33 entry daha
  • black mirror'ın 1. sezon 2. bölümünün ismidir.

    fifteen millions merits kelimenin tam anlamıyla distopik bir düzenin hakim olduğu romanları çağrıştırıyor bize. en başta aklımıza gelen kitaplarsa yine oldukça tanıdıklar: brave new world, mıy, nineteen eighty-four ve fahrenheit 451. aldous huxley’nin başyapıtı cesur yeni dünya’dakine çok benzer bir senaryo ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.

    ünlü romanında huxley, insanların gelecekte doğadan kopuk bir yaşam süreceklerini, anne baba kavramlarının yok olduğunu, insanların tüplerden çıkmaya başladığını, ahlak, din gibi kavramların kökten yok edildiğini, uykuda eğitimlerle insanların robotik bir mekanizmaya dönüştürüldüğünü tasvir etmektedir. ilk bakışta duyan herkese ürkütücü gelen bu gelecek kurgusunda aslında tüm insanlar mutludur ve bunun sebebi de her duruma uygun minik hapların bulunmasıdır. o anki ruh halinin tam tersine dönüşmek için onunla ilgili hapı yutmak yeterlidir. işte bu kadar basittir huxley’nin dünyasında mutlu olmak.

    insanlık bu hale nasıl gelmiştir? nasıl olur da o kadar insan bu düzenden şikayet etmemektedir? elbette böyle bir sistemin arkasında çok daha büyük bir mekanizma bulunmaktadır. günümüz dünyasındaki partilerin görevini üstlenmiş olan üst yönetimler, insanlığa böyle bir geleceği reva görmüşlerdir. hiçbir söz hakkına sahip olmayan insanlar değersizleştirilmiştir. insan hayatı bir nevi yok sayılmıştır ve onlar sadece nefes alması gereken organizmalardır. hatta bazen nefes almamaları gerektiğine dahi sistem karar vermektedir.

    rus yazar zamyatin’in biz’inde attığı temellerin üzerine inşa edilen cesur yeni dünya’da mustafa mond çıkar karşımıza. orwell’ın bin dokuz yüz seksen dört adlı romanında ise büyük birader her yerden bizi gözetlemektedir. bradbury’nin kitapsız bir geleceği öngördüğü romanı fahrenheit 451’de ise televizyon insanları etkisi altına almıştır. kitapların okunmadığı, yakıldığı bir gelecek portresiyle yüzleşiriz. tüm bu distopyalar günümüzde bir şekilde karşımıza çıkmaktadırlar.

    dizinin ikinci bölümü fifteen million merits’te de üstte bahsi geçen kitaplardaki kurgulara çok benzer bir senaryo işlenmiştir. katı bir sistemin içinde yer alan insanlar, belirli kurallar çerçevesinde yaşamaya endekslenmiştir. doğayla ilişkileri kesilmiş ve kapalı binalarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. sanal bir dünya içinde yaşamakta ve topladıkları puanlar sayesinde yaşamsal ihtiyaçlarını gidermektedirler.

    teknolojinin üst düzeyde olduğu sanal bir odada uyanan bing, bisiklet benzeri bir aracı sürmek için her gün kendine ayrılan bölüme gitmekte ve koca gününü pedal çevirerek geçirmektedir. bu sırada önündeki ekranda ise çeşitli aktiviteler yapabilmektedir. her şey belli bir düzen çerçevesinde ilerlemektedir ve insanlar bu durumdan şikayetçi görünmemektedir. sistemi sorgulamayan insanlar, sistemin içerisinde yok olup gitmektedir.

    abi adlı genç kızın da kendi bölümünde pedal çevirmeye başlamasıyla birlikte bing’in hayatı değişecektir. aşık olduğu kadın uğruna o güne dek topladığı tüm puanları gözden çıkaran bing, ısrarları sonucu abi’yi bir yetenek yarışmasına katılmaya ikna eder. bu yarışma, günümüzde türkiye televizyonlarda yayımlanan (rising star, yetenek sizsiniz, o ses) yarışmaların bir nevi benzeridir aslında. bu da, anlatılan olayın bir benzerinin, içinde yaşadığımız dünyada tezahür ettiğinin bir kanıtıdır.

    abi, yetenek yarışmasına katılır ve şarkısını söyler. şarkıyı söylemeden önce kendisine verilen içecek ile düşünme mekanizması yok edilen abi, sistemin işlemesinde önemli rol oynayan jüri üyeleri tarafından kandırılarak kötü yola saptırılır. bing’in yaşadığı ızdırap tarif edilemez boyutlara ulaşır ve bölümün finalinde ise bing, zekice sergilediği bir plan ile jüri üyelerinin karşısına çıkmayı başarır. önceden bir konuşma metni hazırlamamasına rağmen, jüri karşısında doğaçlama monoloğu muazzamdır. belki de bu iğrenç çarkın dönmeye başladığı günden itibaren tek baş kaldıran, sistemin kölesi olmayı reddeden tek insandır bing ve yaptığı büyük bir cesaret örneği olarak addedilir.

    sisteme karşı başkaldırmasına ve diğer insanlara umut olmasına rağmen, kısa bir an sonra bing kendisini tekrar sitemin içinde bulacaktır. karşı koyamayacağı bir teklifle yüz yüze kalan bing, sistem tarafından emilecek ve öğütülecektir. ne yazık ki bu dünyadan çıkış yoktur. çark dönmekte ve robotlaşan diğer insanlar için hayat devam etmektedir. tabii o yaşadıklarına hayat denebilirse.

    bölüm içinde gördüğümüz her olgunun günümüz dünyasında bizlerle birlikte olan birçok şeyin metaforu olduğunu fark etmekse yine zor olmuyor. bing, günümüz işçi sınıfını temsil ederken, jüri üyeleri ise gücü elinde bulunduran ve çarkın dönmesi için gerekli olan sistem adamlarını. bisiklette pedal çevirmek yaşamımızı idame ettirebilmek için bir işte çalışmamızla aynı anlama gelirken, toplanılan puanlar ise, yaşamsal ihtiyaçlarımızı giderebilmek için gerekli olan paraları…

    bir “kitle iletişim aracı” olarak kabul edilen televizyonda yayımlanan showların insan yaşamına olan etkisini sorgulatan bir bölüm. bölümün son sahnesinde bing’in içinde bulunduğu dev “yapı”nın içinden ormanı seyrediyor oluşu bir kez daha canımızı yakıyor.

    “bir aptal kutusuna hapsolmak mı yoksa doğayla barışık bir şekilde özgürce yaşamak mı?” diye düşünüyoruz bölüm bittiğinde.
44 entry daha
hesabın var mı? giriş yap