1 entry daha
  • roger waters'ın is this the life we really want albümünün turnesidir. ancak turne ismine pink floyd'dan bir şarkının ismini vermesi de kendisi açısından mantıklıdır. öncelikle bu konuya açıklık getirelim, ardından turnedeki konserlerin konseptine eğiliriz.

    1984 yılında roger waters ilk solo albümü the pros and cons of hitch hiking'i çıkardığında, albümde çalan eric clapton'ı da yanına alarak turneye çıkmıştı. fakat bilet satışları pek parlak olmamıştı. zira roger waters bilet satmak için pink floyd ismini kullanmayı doğru bulmamıştı. talep açısından orta karar bir turneydi. 1985'te eric clapton'ın yer almadığı turnenin ikinci ayağı ilkine göre nispeten daha iyi bilet satılması, biraz teselli olmuştu.

    the pros and cons of hitch hiking'in ardından roger waters, pink floyd ile devam etmedi ve gruptan ayrıldığını açıkladı. kendisinden sonra grubun devam etmeyeceğini düşününen müzisyen, pink floyd'un diğer üyeleri david gilmour ile nick mason'ın devam etme kararına da çok öfkelendi. onları durdurmak için olayı mahkemeye ve medyaya taşıdı. bir yandan da solo kariyerine devam ederek radio kaos albümünü kaydetti. ancak bu albüm için çıktığı turne tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. çünkü david gilmour ile nick mason, gruptan 1981'de ayrılmış olan rick wright'ı yanlarına alarak a momentary lapse of reason'ı kaydetmişler ve aynı zamanda pink floyd turnesine çıkmışlardı. roger waters bir anda radio kaos turnesinde, kendisini pink floyd ismiyle rekabet halinde bulmuştu. bu durum roger waters'ın ticari açıdan baş edebileceği bir durum değildi. benzer şehirlerde verilen konserlerde roger waters konser salonlarını doldurmakta zorlanırken, pink floyd stadyumları tıka basa dolduruyordu. bunun sonucunda roger waters "kendimle yarıştım ve kaybettim" açıklamasını yaptı. 1987 yılının sonunda mahkemeyi de kaybetti ve pink floyd isim hakkı tamamen david gilmour ve nick mason'a geçti.

    talep yoksunluğundan kırgın hale gelen roger waters, 1992'de çıkardığı amused to death'in 2 milyon satmaması durumunda turneye çıkmayacağını açıklamış ve albüm 1 milyon civarında satış rakamlarında kalınca turneye çıkmamıştı. ardından müzik piyasasında uzun süre gözükmedi ve 90'lı yılların önemli bir kısmını sessiz bir şekilde ça ira ile uğraşarak geçirdi.

    pink floyd ise 1994'te the division bell albümünü gerçekleştirmiş ve yine büyük bir dünya turnesi yapmıştı. fakat bu sefer grubu devam ettirmek için ciddi bir savaş vermiş david gilmour, 1994'teki turnenin ardından bir daha herhangi bir pink floyd projesini gerçekleştirmeye yanaşmamasıyla grup resmi olmasa bile dağılmıştı artık.

    işte bu noktada roger waters, pazarda boşalan noktayı kapatma açısından önemli bir adım atarak 1999 senesinin yaz aylarında amerika'da in the flesh adlı bir turneye çıkmaya karar verdi. bu turnede pink floyd klasiklerini ve solo albümlerinden bazı parçaları çalıyordu. müzik piyasasındaki 7 yıllık görünmemesinin ardından bu dönüşü büyük bir sürprizdi ve 12 yıl sonra çıkmış olduğu ilk turneydi. pink floyd'un dağılmış olması ve turneye verdiği in the flesh isminin pink floyd referansıyla ilk defa çok başarılı bir solo turnesi gerçekleştirmiş oldu. ertesi yaz turnenin ikinci ayağında daha geniş arenalara konserler taşındı. aslında şarkı listesine bakıldığı zaman, gecikmiş bir amused to death turnesi havası da bulunmaktaydı. fakat turnedeki amused to death'e verilen önemi roger waters sümen altı etmiş ve kendisini pink floyd'un yerini doldurmaya geldiğini göstermişti. bu stratejisi oldukça da işe yaramıştı. 2002 yılında in the flesh'i dünya turnesine çevirdi ve yine çok yoğun bir talep gördü.

    2005'te live 8 için pink floyd ile bir araya gelmeyi kabul etmesi, grubun hayranlarını çok mutlu etti. açıkçası zamanında grubu dağıtmaya çalışan huysuz adam imajını biraz kırmasına da yardımcı olmuştu. 2006'da the dark side of the moon turnesi gerçekleştirmeye karar verdi. turne nedeni olarak kendisinin bu albüme gerekli değeri o güne kadar vermemesini gösterdi. hatta turne kapsamında istanbul'a da geldi ve muhteşem bir konser verdi. 3 sene süren bu turne, başarılı bir şekilde geçti. üstelik 2006'da david gilmour ile aynı anda turnedeydiler ve rekabetleri birbirlerini baltalamamıştı. (bkz: 20 haziran 2006 roger waters istanbul konseri)

    yeni albüm yapmazken turne işine fena halde ısınan roger waters, 2010'da bu sefer the wall turnesi gerçekleştirmeye karar verdi. gelmiş geçmiş en büyük prodüksiyonlardan birine sahip bu turne, pink floyd konserlerini bile gölgede bırakacak cinstendi. 3 sene süren turnenin son ayağında, istanbul konseri de dahil olmuştu. bu sayede istanbul seyircisi, ikinci kez roger waters'ın efsanevi performansına tanıklık etti. (bkz: 4 ağustos 2013 roger waters istanbul konseri)

    25 yıllık süre zarfında roger waters, kariyerini özetleyen in the flesh ve en başarılı pink floyd albümleri olan the dark side of the moon ve the wall turnelerini gerçekleştirmiş, ancak bu süre içerisinde yeni bir rock albümü kaydetmemişti. durum böyle olunca, roger waters'ın artık turneye çıkabilmesi için düzgün bir bahane yaratması lazımdı ve bu motivasyonla tam 25 yılın sonra ilk rock albümü olan is this the life we really want'ı piyasaya sürdü. turnesine ise the dark side of the moon'daki savaş karşıtı olan us and them şarkısının adını verdi. her ne kadar pink floyd'un ekmeğini yemekle meşgul algısı oluşabilecekse de bu duruma roger waters'ı itenin tecrübeleri olduğu gayet açık. çünkü the pros and cons of hitch hiking ve radio kaos turneleri, solo albüm ismini turneye vermeye pek yaramadığını ona öğretmişti. zaten pink floyd'a referans turne adlarının, kendi özel ismini bilmeyen ama pink floyd'u bilen kesimi de konserlere çekebileceğini de kanıtlamıştı. durum böyleyken turneye verilen us and them ismini hiç yadırgamıyorum.

    roger waters us + them turnesi oldukça politik. donald trump karşıtı söylemlere sahip. prodüksiyon the wall turnesi kadar olmasa bile epey büyük. amerika ayağı bitti, sırada avustralya ve avrupa ayakları var. konserlerde sahne arkasındaki görüntüleri destekleyen, seyircilerin üzerinden üç sıra şeklinde geçen görüntülerin yansıtıldığı dev perdeler bulunmakta. sahnedeki lazer gösterileri, eskilerine göre çok daha ihtişamlı. tabii uçan domuz da eksik değil. beraber çaldığı gruptaki isimlerde önemli değişikler bulunmakta. çünkü is this the life we really want'ı kaydettiği müzisyenleri tercih etmiş. bu yüzden 30 yıldır çaldığı davulcu graham board bulunmuyor. onun yerine joey waronker var. gitardaki jonathan wilsonve birçok farklı enstrümanı çalan gus seyffert ilk defa roger waters'ın yanında gördüğümüz isimler. turnelerindeki tanıdık simalar olan snowy white ve harry waters da yoklar. geçmiş turnelerden roger waters'a eşlik edenlerden jon carin, dave kilminster ve ian ritchie bulunmaktalar.

    parça seçimlerine bakıldığında, roger waters'ın 12 şarkıdan olulan yeni albümünden 5-6 şarkı çaldığı görülüyor. yani is this the life we really want konserlerde baştan sona çalınmamakta. pink floyd şarkılarına bakıldığı zaman dark side of the moon ile animals albümlerinin ağırlıkları gözüküyor. dark side of the moon baştan sona aralıksız çalınmıyor, ama konsere yayılmış şekilde any colour you like haricinde albümün bütün şarkıları icra ediliyor. animals'tan dogs ve pigs three different ones arka arkaya çalınıyor ve pigs özellikle donald trump'a ithaf edilmiş durumda. wish you were here, albüme ismini veren şarkı ve welcome to the machine ile kendine yer bulmuş durumda. the final cut'tan hiçbir şarkı çalınmamakta ve eski solo albümlerinden de herhangi bir şarkı duyulmuyor. meddle'dan çaldığı one of these days daha önce turnelerinde çalmadığı bir pink floyd şarkısı. bugüne kadar roger waters'ın istisnasız her turnesinde yer almış mother, bu sefer her konserde çalınmamakta. ama the wall'dan mother haricinde 6 tane şarkı icra ediliyor. comfortably numb ile biten konserlerde, roger waters solo sırasında en son sahneden aşağı inip öndeki seyircilerle el sıkışıyor.

    konserlere amerika'da giden arkadaşlarımdan aldığım geri bildirim, şovun ve müzik kalitesinin inanılmaz olduğu. ancak bu turne kapsamında roger waters, istanbul'a gelmiyor. en yakın geldiği yer sofya. şahsen avrupa ayağında denk getirebilsem bir şehirde izlemek isterim, çünkü 3 kere roger waters'ı izlemiş biri olarak hayatta daha müthiş bir konser veren birisini görmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap