95542 entry daha
  • çocukluğumdan beri biliminsanı olmak istedim. hep bir buluş yapacağım ve insanlığa katkıda bulunacağım hayaliyle büyüdüm. lisans eğitimimi tamamladığımda hocalarım araştırma görevlisi olarak okulda kalmamı istediklerinde kardeşlerimin de yükseköğrenim görebilmesi için çalışma hayatına atılıp biliminsanı sevdamdan vazgeçtim. ikisini de üniversite mezunu yaptığımda mezun olalı 10 yıl olmuştu. eğitimim zaman aşımına uğramıştı. ben de içimdeki bilim aşkını besleyebilmek için ilgi duyduğum alanlarda öğrenim görmeye karar verdim. şu an 5. üniversitemi okuyorum.

    geçen yıl okuduğum bölümü okul 2.si olarak bitirdiğimde ise hocalarım yüksek lisans yapmam için ısrar etmeye başladılar. kendimi yeni mezunlarla bir görmediğimden bu fikre şiddetle karşı çıktım. şu an okuduğum bölümün hocaları da aynı ısrarla karşıma dikildiklerinde yüksek lisans başvurusu yapmak için anlık bir cesaret geldi bana. ales, yökdil derken kendimi yüksek lisans sınavına kabul edilmiş olarak buldum. sınava 10 gün kala thomson'ın tıbbi genetik kitabını yalayıp yuttum. sınav günü geldiğinde 24 saat uyumamış son ana kadar ders çalışmıştım. sınavda ve mülakatta ise tek bir bilimsel soru sorulmadı hatta mülâkat hocalarından biri benimle aynı yıl aynı okuldan mezun olmuş bir profesördü. koca kitabı hatim etmekle kaldım. ancak zaten yüksek lisansta o kitabın okutulduğunu öğrenince rahatladım.

    ben kedigen... kendime inancımı tazelememe vesile olan akademisyenler sayesinde, istanbul ünivesitesi aziz sancar deneysel tıp araştırma enstitüsü genetik anabilim dalında yüksel lisans yapmaya iki gün önce hak kazandım. kendimle övünmek için değil, hayallerinin peşinden giden birinin mutlak suretle başarılı olabileceğine dair bir örnek olması açısından kelimelere dökmek istedim bu heyecanımı.

    yüksek lisansımda inflamasyon genetiği çalışacağım. ömrüm yeter de doktora yapabilirsem otizm genetiği çalışmak istiyorum. belki bir nebze de olsa bu hastalıklarla mücadele edenlere ışık olabilmek için...

    kafamda günlerdir nazım hikmet'in yaşamaya dair şiiri dönüp duruyor.

    "......
    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,

    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    ..." dizeleri özellikle.

    en sonunda kimbilir, belki de bir buluş yapar ve artık otizmin, porfiria'nın ya da çalışma alanımdaki başka bir hastalığın tedavisi için kesin bir çözüm üretebilirim... belki çocukluk hayalimi gerçekleştirerek bu dünyadan huzurla göçebilirim. kimbilir...
175174 entry daha
hesabın var mı? giriş yap