3157 entry daha
  • abu çi çi bölüm 9'dan merhaba,
    başka bir deyişle,
    2.sezonu'na en azından ilk sezonu gibi, bir 12 bölüm bile layık görülmeyip; apar topar 10. bölümü'nde bitirilecek olan dizim'in sondan bir önceki bölümü'nden hepinize merhaba.
    --- spoiler veren hayvanlar ---
    bu bölüm açılış sekansı'nda duru'nun önce masumiyeti, çocukluğu ve hayalleri ile kucaklaşmasına ardından da vedalaşmasına tanıklık ediyoruz. çektiği tüm zihinsel acı da sanki akabinde fiziksel acıya dönüşüyor.
    duru ile can'ın yaralı iken yanan evleri'nden nasıl kurtuldukları, eğer smk kurtarmadıysa, özge'nin o aracın içinden nasıl kurtulduğu detayları ise tamamen muamma.
    sadık'cığım, can'ın götünden o kanı keşke zamanında alaymışsın da, kimsenin başına bunlar gelmeyeymiş.
    smk'nın çelik tabanlı ayakkabıları'nınmarkasını bilenler, bi zahmet bana bi selam edebilirler mi?
    can: meşhur olmayı değil; insanların akıllarına kalplerine bilinçaltlarına girmek istiyorum.
    smk:sen ne tür bir manyaksın yaa?
    adam illüminati'nin başındaki adammış; haberimiz yokmuş.
    can: manyak değilim, herkesin istediği şeyi istiyorum; sevilmek.
    duru bu hale gelmesine sebep olan can'dan eskisinden daha da çok kaçıp kurtulmak istese de artık tamamen o'na bağımlı bir hale gelmiştir; üstelik bir daha dans edemeyecek olma ihtimali de, var olma amacını ve isteğini ortadan kaldırmıştır. bu durum can'ı üzmek yerine o'nun işine gelmektedir. aşkı, artık hasta ve bakıcısı ilişkisi üzerinden saplantılı bir biçimde yaşayacaklardır. can'ın duru'ya fütursuzca içirdiği ve belki de bağımlılık yapıcı teskin edici ilaçlar da cabasıdır ve bu durumu sürekli kılacaktır. bu bölüm tüm bu olanlar, yaşanmış bir olay'a dayanan; geçirdiği bir trafik kazası sonucu, bir kadın hayranı tarafından bakılıp iyileştirilmek bahanesi ile kaçırılan ve o'nun tarafından ruhen ve bedenen türlü işkencelere maruz bırakılıp alıkonulan ünlü bir erkek yazarın hikayesi ile (bkz: misery) benzerlik göstermektedir.

    3 kişilik bir ailenin 1 haftalık meyve ihtiyacını duru'ya kahvaltıolarak hazırlayan can'a buradan bir-iki kelam etmek istiyorum.
    --- canan karatay mode on ---
    bak kardeşim, o tepsideki şeyler silme karbonhidrat, silme şeker anladın mı?bunu sağlıklı ve fiziksel aktivitesini devam ettirebilen bir insana bile yedirsen hasta olur. kaldı ki bu kız şu an yatalak ve acilen fiziki gücünü toplaması gereken bir dansçı/sporcu. onun proteine ve kalsiyuma ihtiyacı var. bir tabağa azıcık haşlanmış yumurta, beyaz peynir, hindi füme falan koyaydın ya.
    --- canan karatay mode off ---
    özge ile birlikte smk'nın ölüm haberi'ni aldığımız sahnede, sanki bir tanıdığım ölmüş kadar içimin daralmasını ise nasıl açıklayabilirim bilemiyorum.
    şu kareo hissiyatımı tastamam özetliyor zaten.
    smk'nın ölüm haberi verilirken ısrarla "smk'nın cesedine ulaşıldığı, fakat pilotunkine ulaşılamadığı" bilgisinin verilmesini ben; smk'ın pilot ile yer değiştirdiği ve aslında ölmediğine, son dakika yeniden ortaya çıkacağına yoruyorum. belki de buna inanmak istiyorum; kim bilir.
    bölüm ilerledikçe benim misery teorisi'nin doğru olduğunu, can'ın geçirdiği kaza konusunda duru'yu nasıl da keklediğini, o meyve tabağı'nı kıza boşuna dayamadığını, avuç avuç ilaç içirerek kızı nasıl da zombiye çevirdiğini anlıyor, duru'nun başucunda "sevme ve sevilme hakkı" ile ilgili attığı tirada inanmaktan vazgeçiyoruz.

    ülkemiz'in kadına şiddet konusunda nasıl da bir arpa boyu yol ilerleyemediğinin tanımını, eşinden şikayetçi olan kadının eşini o'ndan habersiz karakola çağıran polis memuru figürü yapıyor.
    çi 7. bölüm hakkındaki yazım'da*can eti'nin evine gelip eti intihar etmeden önce, eti'nin kendisine bir çeşit serum kokteyli hazırladığını belirtmiş, bunun kendisine uyguladığı rutin kemoterapi tedavisi veya buna bağlı müsekkin uygulaması mı yoksa bir intihar girişimi mi olduğunu sormuştum. bu bölüm, eti'nin avukatı'nın, eti'nin vasiyeti'ni bilge'ye bildirmesiyle beraber, can gelmese bile eti'nin bir başka yöntem ile zaten kendisini öldüreceğini öğrenmiş olduk.
    insanın can havliyle birinden kaçıp kurtulmaya çalışırken, arayacak başka kimsesi olmadığından, aldattığı eski sevgilisini araması, sonra da yıllardır yüzünü görmediği, kendisine bambaşka bir hayat kurmuş annesi'nin kapısına dayanıp o'na sığınmaya çalışması, orada bile barınamaması büyük bir çaresizlik olsa gerek.
    hazal-duru karşılaşması, bir anne ile kızı'nın bile birbirlerine ne denli yabancılaşabileceğinin acı bir betimlemesiydi.
    hatalarını bolca eleştirdiğimiz duru'nun, annesi'ne rağmen, annesi'nin gençliği'nde düştüğü hataların hiçbirine düşmediğini görüyoruz. annesi'nin yalnızca iyi özelliklerini, güzelliği'ni ve sanatçı ruhu'nu aldığını...
    duru'nun kız kardeşi ılgaz'ı görünce, acaba açılış sekansı'ndaki küçük kız duru'nun küçüklüğü değil di de ılgaz mıydı? duru o'nun varlığından zaten haberdar mıydı, yoksa tamamen içgüdüsel bir hissiyatla mı rüyasında o'nu konumlandırdı diye düşünmeden edemedim.

    psikiyatristlerin insanların dertlerini ciddiye almak yerine onlara nasıl da hasta damgası vurup çeşitli teşhisler ile* ilaç dayadıklarını da özge'nin terapi seansı esnasında, özge ve annesi üzerinden gördük.
    parası, kimliği, cep telefonu; kısacası hiçbir şeyi olmayan, can ve annesi yüzünden adını ve tüm şahsiyetini kaybeden, sokaklarda isimsiz ve çaresiz bir biçimde yabancı kadınlardan medet uman ve anca onların kucak açtığı bir duru izliyoruz.
    kadının adı yok.
    deniz duru'nun annesi'ne "ben duru'yla aranızdaki meselesi bilseydim her şey farklı olurdu." demeye çalıştı. gerçekten sevgilimiz en yakın olmamız gereken kişidir ve ideal bir ilişkide her şeyimizi bilse her şey daha güzel olabilir. fakat insanlar birbirlerine güvenemiyor, ileride kendileri ile ilgil şeylerin bir koz olarak önlerine getirilmesinden korkuyorlar veya gurur yapıp kendileriyle ilgili bazı detaylardan utanabiliyorlar.
    deniz-can yüzleşmesi enfes bir sahne olmakla birlikte bana şunu düşündürttü:
    bir kadını birbirlerinden çok farklı tarzlarda seven iki farklı adam; nasıl oluyordu da aynı kadını, sevme şekilleriyle kendilerinden uzaklaştırmayı başarabiliyorlardı?
    ilk sezon'un final bölümü'nde can duru tarafından reddedilmiş ve her şeyden elini eteğini çekmiş vaziyette rezidansı'nın terasında yere oturmuş kara kara düşünürken,bilge o'nun yardımına koşmuştu.
    şimdi de, yine can için duru'nun ve her şeyin bittiği bir anda, can rezidansı'nın terasında tek başına bir köşede otururken, bilge yine çıkıp geliyor ve can'a elini uzatıyor. eti'nin belki de hiç sahip olamadığı kızı; mesleki ve manevi varisi olarak.
    can ise o'nu şu sözlerle karşılıyor: "hep böyle son anda dalıyorsun içeri."

    sadık murat kolhan diye yazılır, superman diye okunur.
    hani "iki eli kanda olsa gelecek insan" diye bir tabir vardır ya, işte o insan sadık murat kolhan'dan başkası değildir. smk varken 007de nedir? james bond da kimdir?
    smk, düşen helikopterden kurtulur, pilotla yer değiştirerek kendisine öldü süsü verir; bu esnada henüz nasıl becerdiğini bilmediğimiz şekilde araba kazası geçiren sevgilisini kurtarır, can'ın kamera görüntülerini özge'den çaldığından haberdar olur ve hemen görüntülerin yeni bir kopyasını hazırlattırır, özge'nin hastane'den çıkınca gülay teyze'nin evine geleceğini akıl eder ve sevgilisi'nin kapısına bir sabah ansızın yanına görüntülerin kopyasını da iliştirdiği bir çam fidanı bırakarak o'nu hayatta olduğundan haberdar eder.
    tüm kadınların smk gibi bir adam hayal ettiklerini biliyorum; zaten dizideki en doğru, en güzel seven adam da o. her kadının da öyle bir adama kavuşmasını dilerim; tabi bu kadar badire atlatmadan, temiz yoldan kavuşsun herkes smk'sına.
    "sadık sen nasıl bir manyaksın ya, ha? neden senin herşeyin antin kuntin? ağacın bile dikenli, pislik. normal insan gibi ara, de ki; hayattayım de ya. seni gördüğüme çok sevindim."

    erdal inönü'nün de dediği gibi; "gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır."
    --- spoiler veren hayvanlar ---
622 entry daha
hesabın var mı? giriş yap